Türk lirasının döviz karşısında on gündür anormal şekilde değer kaybetmesinin bugün (16 Aralık, Cuma) artarak devam etmesi, TC Merkez Bankası’nın müdahalesine rağmen 1 Amerikan Dolarının Türk lirası karşılığının 14 liradan 17’ye kadar çıkması, aynı zamanda borsanın da değer kaybetmesi, ilgiyi ekonomik alana yönlendirdi. Talimatla faizin piyasada indirilmesinin mümkün olmamasının bir sonucu olarak sıradan yatırımcının doğrudan faydalanamadığı indirimle, yani esasında kimin faydalandığı çok net bilinmeyen politika faizinin bir puan indirilmesi ile Türk lirası astronomik oranda değer kaybetti. Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamaollaoğlu’nun da dikkat çektiği üzere, politika faizinin düşük olması nedeniyle düşük faizle para çekip daha yüksek faiz oranı ile Hazineye borç para vermenin mümkün olmasıyla birlikte, 5 meşhur iş insanının vergisinin sıfırlanması gibi servet transferi yöntemlerinin de bir taraftan devam ettiğini akılda tutarak, ekonomik krizle ilgili değerlendirmelere devam edelim.
Aslında pek çok ekonomist geçen yıldan beri döviz konusunda canhıraş bir şekilde kamuoyunu uyarıyordu; şimdi de asıl kötü sonuçların bir iki ay sonra görüleceği uyarısını yapıyorlar. Ekonomik durum daha bu kadar kötüleşmemişken AK Parti iktidarı ile iyi ilişkileri de olan ceza hukukçusu İzzet Özgenç, ekonomik durumun kötüleşmesi nedeniyle, biraz da bu iyi ilişkiler nedeniyle belki, muğlak ifadelerle “ekonomik OHAL ilan edilmesi gerekir” önerisinde bulunmuştu. Hali hazırdaki yöneticilerin sebep olduğu bu krizin aynı ekibin yönetimindeki ekonomik OHAL ile atlatılamayacağı açık olduğu için muhalefetin haklı olarak karşı çıkması üzerine özür dileyen İzzet Bey, bu sefer ekonomik krizin sebepleri konusunda biraz daha net bir tutum takınarak çözüm için Meclis’e yönelmiştir. Diğer ekonomistler gibi ekonomik krizin sebebinin “Merkez Bankasının içinin boşaltılması” olduğunu iddia eden İzzet Bey, “Milyarlarca dolar dış borcun olduğunu, bunun ödenebilmesi için döviz cinsinden paraya ihtiyaç bulunduğunu, problemin de bu paranın bulunamamasından kaynaklanmakta olduğunu” ileri sürdü; bu durumun üstesinden gelmek için Meclis’e çağrıda bulundu. İzzet Bey’in aslında söylemek istediği, bir ekonomik kriz olduğu ve siyasetçilerin de bu konuda bir şeyler yapmasının gerekli olduğudur. İktidarıyla muhalefeti ile bu konu gündeme alınmalıdır. İzzet Bey gibi ben de “muhalefetin erken bir genel seçim çağrısında bulunmasının da bir çözüm olduğu bir gerçektir” düşüncesindeyim, ama erken seçim olmadan da Meclis’in bu konuda bir çözüm üretebileceği kanaatindeyim. Ekonomik krizin sebebi esasında öngörülebilir bir ortamdan uzaklaşmadır; bu açıdan güven verecek bir ortam krizden çıkmak için elzemdir. Tıpkı Şubat 2001 ekonomik krizinde olduğu gibi, güven sağlayacak adımlar atılmalıdır. Şubat 2001 ekonomik krizinde dönemin siyasi iktidarı, Dünya Bankası’nda çalışmakta olan Kemal Derviş’i çağırarak, birkaç hafta içinde 13 Mart 2001’de görev başına getirebilmiş ve piyasalara güven verecek adımlar atılabilmiştir.
2001 ekonomik krizinden daha derin olduğu öne sürülen bu krize evvelemirde siyasetçilerimiz ve genelde Türkiye kamuoyu nasıl bir çözüm bulacak? Mevcut krizin aşılabilmesi için güven verecek bir ekibin gerekli olduğu, güvenin olabilmesi için de ekonomik gerekleri dikkate alan bağımsız bir politika izleyebileceğine inanılan bir ekibin gerektiği açıktır. Türkiye’de bu nitelikte pek çok saygın ekonomist vardır; mesele mevcut siyasi rejimde çok büyük ağırlığı olan cumhurbaşkanının müdahalesinden azade çalışılabilmesini temin edecek ortamın sağlanmasıdır. Böyle bir adımın atılmasında esas inisiyatifi alacaklar, başta AK Parti milletvekilleri olmak üzere koalisyon ortağı gibi işlev gören MHP ve genelde bütün milletvekilleridir. Milletvekillerini böyle bir inisiyatif almaya sevk etmek için TÜSİAD, MÜSİAD, TOBB, Ticaret Odaları gibi kurumlar, ekonomistler ve hatta ekonomist olmayan ceza hukukçusu İzzet Özgenç gibi vatandaşların da bu konuda irade beyanında bulunması önemlidir. 2001 krizinden daha ağır olduğu genelde kabul edilen bu krize çözüm bulunamaz ise, kamuoyunun mevcut Meclis’e yönelik tepkisi 2001’dekinden daha sert olacaktır. Hatırlanacağı gibi 2002 seçimlerinde krizden sorumlu görülen iktidardaki hiçbir parti barajı aşamamış ve Meclis’te yer alamamıştır. Daha ağır olan bu krize uygun müdahalede bulunulmaz ise seçmenlerin daha da cezalandırıcı olacağı açıktır.
Aslında iktidar partisi mensupları da bu ekonomik krize karşı ellerinden geleni yaptıklarını ileri sürüyor, bu meyanda ikinci kurtuluş savaşı verdiklerini ifade ediyorlar. O halde tıpkı Kurtuluş Savaşındaki gibi Meclis Hükümeti Sistemi olsun; milletvekillerinin parti bağlılıklarını bir tarafa koydukları veya tıpkı 2011 seçimleri sonrasında kurulan Anayasa Uzlaşma Komisyonunda olduğu gibi bütün partilerin eşit temsille katıldığı bir kabinenin oluşumu veya en azından ekonomi ile ilgili böyle bir birimin kurulması, neden düşünülemez olsun?
Son olarak da erken seçim bir çözüm olarak öne çıkıyor. Bazı ekonomistlere ve başarılı ekonomi bakanı olarak kabul edilen DEVA Partisi lideri Ali Babacan’a göre, erken seçim kararının alınması bile piyasaya güven verecek ve krizin olumsuz etkilerini hafifletecek bir adım olacaktır.
Ebette başka seçenekler mümkündür, ama bu seçeneklerin açıkça ve güvenli bir biçimde tartışılması, kamusal alanda yapılacak bu tartışmaların siyasetçileri harekete geçireceği bir ortamın gerekliliği izahtan varestedir.