Çözüm sürecinin tıkanması ve çatışmaların başlamasıyla birlikte HDP’li vekilleri hedef alan dokunulmazlık tartışması tekrar alevlendi. Tartışmanın fitilini Cumhurbaşkanı Erdoğan ateşledi ve meseleyi ısrarla gündemin en ön sırasına oturttu. Erdoğan’a göre; Meclis, bilhassa haklarında terör suçlarına ilişkin fezleke olan vekillerin yargılanmalarının önünü açmadığı takdirde tarihe ve millete hesap veremeyecekti. Çok geçmeden tartışmaya muhalefet partileri de katıldı. MHP, Erdoğan’a tam destek çıktı. CHP ve HDP, kürsü masuniyeti dışında dokunulmazlıkların bütün vekiller için kaldırılmasını savundu. Hükümet bunun üzerine bir atak yaptı ve Anayasaya geçici bir madde koymak suretiyle hâlihazırda dosyası bulunan bütün vekillerin dokunulmazlığının kaldırılmasını önerdi. Bu, iktidara üç önemli avantaj sağladı:
İmtiyaz değil güvenle!
1. Dokunulmazlık, vekillere tanınan bir imtiyaz değil, kamu adına daha iyi ve rahat görev yürütmelerini sağlayan bir güvencedir. Vekillerin dokunulmazlıktan mahrum edilmeleri düşünülemez. Zira bu, onları keyfi muamelelere maruz bırakır ve bir bütün olarak siyasi alanı da siyaset harici yönlendirmelere açık hale getirir. Bu sebepledir ki, sınırları iyi tanımlanmış bir dokunulmazlık müessesi demokratik sistemlerin temel taşlarından biridir ve ondan vazgeçilemez.
Aslında herkes bunu çok iyi bilir. Hele Türkiye gibi sorunlu demokrasilerde dokunulmazlığın özellikle muhalefet için çok büyük değer taşıdığı da izaha ihtiyaç duymaz. Muhalefetin yapması gereken,dokunulmazlığa gözü gibi bakmasıdır. Zira onu iktidarın olası zorlamalarından koruyacak olan budur.
Ancak Türkiye’de muhalefet öteden beri dokunulmazlığın kaldırılmasını savundu. Bu, tamamen yanlış ve popülist bir tavırdı. Şimdi iktidar, muhalefeti bizzat muhalefetin söylemiyle köşeye sıkıştırdı. “Madem dokunulmazlık olmasın diyorsunuz, buyurun o zaman, herkesin dokunulmazlığı kalksın” deyip hodri meydan çekti ve muhalefeti hareketsiz bıraktı.