Her zaman en kolay yapıştırdığımız sıfat "vatan haini" oldu.
Bu sıfatı çok fazla kullandığımız için de herkes farklı bir "vatana ihanet" anlıyor.
Bir zamanlar en dolu dolu "vatan haini" dediğimiz insanlar komünistlerdi. Bunların vatan haini olduğuna dair kimsenin kuşkusu yoktu.
Zamanlar geçti, bugün kendisine komünist diyenler, adında komünist kelimesi olan partilerde siyaset yapanlar en sert ulusalcılarla, milliyetçilerle aynı şeyleri söylüyorlar.
Kimileri için dini hassasiyetleri yüksek olan insanlar, çeşitli tarikat mensupları da "vatan haini" tanımı içindeydiler.
Biraz kabaca toplayınca, bu paylaşımda ülkenin yarısı diğer yarısı için vatan hainiydi.
Bunlara komünistleri, solcuları ve her türlü radikalleri de ekleyince ülkenin yarısından fazlası vatan haini sınıfına girmiş oluyor.
Bunlara bir de Kürt milliyetçilerini, Kürt siyasetinin çeşitli taraflarında bulunanları da, hatta uluorta "ben Kürtüm" diyenleri de ekleyince, toplumun yarısından epeyce fazlasına ulaşmış oluyoruz.
Bu kadar çok "vatan haini" barındıran başka bir ülke var mı bilmiyoruz.
Siyaseten ya da hayata bakış tarzını sevmediklerimiz ve çeşitli nedenlerle korktuğumuz herkese "vatan haini" sıfatı yapıştırmanın sadece siyasi değil psikolojik bir izahı da olmalıdır.
Ama siyasi ve sosyal konuları tartışmak yerine, parmağını sallayarak "vatan haini" diye bağırmak çok şeyi örter. Ya da o an için örttüğü sanılır.
"Vatan haini" diye bağırmak her zaman bir tartışma, dolayısıyla fikir fukaralığı gösterir.
Şu anda ülkenin yarısını diğer yarının, öteki yarı için de beriki yarının, yani toplamda bütün ülkenin vatan haini olması hem sağlıklı bir dunum değil, hem de fikir üretmede genel fukaralığın kanıtıdır.
Ne kadar çok parmak sallarsak, o kadar haklı olmadığımızı bilsek bile, önce kendi çevrelerimizden takdir görmek için, sonra da tartışmayı kazanmış süsüyle dolaşmak için bunun bağımlısı haline gelmiş durumdayız.
Tekrar edelim, bu durum şu veya bu kesime, şu veya bu siyasete ait değildir, hepsinin ortak siyaset reflekslerinden biridir.