2019’da Türkiye’ye yaz geldiği anda ayrılıp Avustralya’nın kışında bu diyarlara gelmem nedeniyle güney yarımküredeki ilk yazımı iple çekiyordum.
İlk yazım 40 ve üzeri derecelerle başladı.
“Sıcaklarda evden çıkmayın” uyarıları yapılırken ekranlarda yavaş yavaş aynı anda birçok yerde başlayan orman yangınları haberleri dönmeye başladı.
Zaten bir, iki gün içinde –siz de hatırlarsınız- dev yangınlara döndü. Dünya gündeminin de ilk sırasında yer alıyordu artık Avustralya’daki yangınlar…
Aylarca kontrol altına alınamadı alevler.
Tam 240 gün sürdü!
2019 Eylül’ünden 2020 Mart’ına kadar süren yüzlerce ayrı noktayı kıpkırmızı görmenize sebep olan yangınlarda en az 3 bin 500 ev kül oldu.180 bin kilometre karelik ormanlık alan yok oldu. Bu ne kadar eder diye sorarsanız, örnek vereyim.
Suriye’nin yüz ölçümü 185 bin kilometre kare.
Yanan ağaçların sayısını kimse bilmiyor. Ölen hayvan sayısının yaklaşık üç milyar olduğu tahmin ediliyor. Hayatları boyunca aynı bölgede aynı birkaç ağaçta yaşayan koalalar yuvalarıyla beraber öldü.
34 kişi hayatını kaybetti.
Biri bitince diğeri başlayanlardan değil bu yangınlar.
O koca kıta ülkesinin hemen hemen her köşesinde yangınlar eş zamanlı başladı. Yalnızca Güney Galler Eyaleti’nde 112 ayrı yerde olan ancak aşağıdaki fotoğrafta olduğu gibi irili ufaklı ülkenin dört bir yanında yaşanıyordu yangın.
Hani “Bir anda 9 ayrı bölgede, 71 ayrı noktada nasıl yangın başlar?” diye soranlar var ya…
Örnek olabilir diye anlatıyorum.
Günlerce nasıl kontrol altına alınamaz diye merak edenler için de “Aylarca da kontrol altına alınamayabilir” diyorum. Çünkü insanın ve teknolojinin, karşısında aciz kaldığı bir şeyden bahsediyoruz. Doğa!
Bu yangınlar neden meydana geldi?
Terör örgütü ya da ülkede yaşayan diğer kimlikler kaynaklı değil…
Yıllardır kuraklıktan kırılan Avustralya’nın doğu kıyılarındaki çiftçiler isyandaydı zaten.
Avustralya’da normalde Eylül ve Ekim aylarında yaşanan yüksek sıcaklıklar, 2 ay önceden Temmuz ve Ağustos aylarında başladı. Yani 40 ve üzeri dereceleri gören sıcaklıklar ve kuraklık…
2019’un Aralık ayında en sıcak hava rekoru iki defa kırıldı. 40,9 derece ve 41,9 derece ile…
Zaten yangın bir kere başladı mı, kuru otların yanması, közlerin ve patlayan kozalakların da rüzgârın etkisiyle bölgeye yayılması an meselesi. Rüzgârın etkisiyle zaten alev topuna dönen kozalakların 30 kilometre uzağa kadar gidebildiği ve başka yangınlara neden olabildiği de yetkililerin o dönem verdiği bilgilerdendi. Bu yangınlar zaman zaman birleşip ‘dev yangınlar’ da oluşturdular.
Hatta daha da vahimi, artık o yangınlar kendi iklim koşullarını yarattı.
Alevler, gök gürültülü fırtınaların oluşmasına sebep oldu, yıldırımlar düştü derken yangınlar kendi fırtınalarını yarattı. Bu fırtınaların volkan patlaması etkisi yarattığı açıklanmıştı.
Artık insan gücü ya da teknoloji ile söndürülmesi mümkün olmayan yangınlar meydana geldi.
Benzeri görülmemiş kuraklıktan sonra benzeri görülmemiş aşırı sıcaklar ve sonrasında inanılmaz boyutta zarar veren orman yangınları…
Bu sadece benim tanık olduğum, yaşadığım beş milyonluk Melbourne şehrini gündüz saatlerinde gece karanlığına iten orman yangınları…
Kara Cumartesi
Tanık olmadığım ama hala kâbus olarak hatırlanan “Kara Cumartesi” var herkesin aklında. Çok geçmişe gitmiyorum. 2009’un 7 Şubat’ı.
Melbourne’nun başkenti olduğu Victoria’da aşırı sıcaklar, aşırı rüzgâr, aşırı kuru havayla birleşmiş durumda. Tüm eyalet için ateş yakma yasağı getirildi.
“Dışarıda sigaranızı yakarken iki kere düşünün!”
Sabah saatlerinde rüzgâr hızı saatte 100 kilometre hıza çıkarken hava sıcaklıkları 40 santigrattı geçmeye başladı. Melbourne’da termometre 46,4 santigrat dereceyi görürken havada nem yüzde 2.
Eyalette aynı anda 400 ayrı yangın var. Yangınların el büyüğü değil ancak en öldürücüsünün sorumlusu elektrik kablosunu koparan fırtına. Aynı bölgede rüzgâr saatte 125 kilometreye çıkıyor.
Akşam serinliğinde polis tarafından yapılan açıklama: Yangınlarda 14 kişi öldü.
8 Şubat’ta yapılan açıklamada ölenlerin sayısı 25’e yükseltildi.
Devam eden yangınlar birleşirken kontrol atına alma çabaları devam ediyor. 7 Şubat’ta kaç kişinin öldüğü konusunda spekülatif tahminler yapılıyor.
19 Şubat’ta polisin yaptığı tahmin 209.
Mart başında yağmurların gelmesiyle beraber yangınlar söndürülüyor.
Yangınlar ve alınan önlemler sorgulanıyor. Aylar süren soruşturmalar sonunda 7 Şubat 2009’daki yangınlarda 173 kişinin öldüğü ve 414 kişinin yaralandığı ortaya çıkıyor. Ölenlerin çoğu kendi evlerinde hayatını kaybetmiş. Kaçamamışlar…
O gün yanan alan dört bin 500 kilometre kare. Kül olan ev sayısı iki binin üstünde.
Orman yangınlarının yaşamın bir parçası olduğu Avustralya’da, yollar üzerinde sürekli tabelalar var yangın riskini gösteren.
Yangınlarda bölge halkları seferber oluyor. Çoğu gönüllü olan itfaiyeciler hemen yangını söndürmeye koşuyor. Seferberlik derken, gençler ve yaşlılar ön safta mücadele edenlere su ve yemek götürürken, tehlikedeki bölgelerde kapılar çalınıp insanların bölgeyi terk etmeleri isteniyor. Yangına tüm itfaiye araçları, uçak, gemi, kamyon ne varsa gönderiliyor. Bazen tahliyeler için asker de devreye giriyor.
Siyasilerin burada görevi yangınlardan etkilenen bölgelere gidip küfür yemek. 2020 yazında arabasıyla kırsalda kül olmuş yerleşim merkezlerine giden başbakana pek kibar olmayan şekilde orada istenmediği söylenmişti.
Tabi adam pek de suçsuz değil. Termik santrallerin iyi fikir olduğunu düşünen birkaç dünya liderinden biri Scott Morrison.
Termik santralleri seven bir başka dünya lideri de alternatif bir taktik uyguluyor. Yangının üstünde uçarken fotoğraf çektirip halka otobüs üstünden çay paketleri fırlatmak…
İki dünya liderinin yangınla mücadeleye verdiği katkı benzer.
Yangını yenmek mümkün değil.
Büyük yangınları insanoğlunun ürettiği araçlarla bitirmek zor. Elinizdeki tüm kaynakları alevlerin yayılmasını engellemeye çalışmaya harcıyorsunuz ve sonra yağmuru bekliyorsunuz.
Avustralya’da ülkenin kadim halkı Aborijinlerin ot yakma geleneği kolonileştirilme sonrası durduruldu. Bu geleneğin yok olması da kültürlere karşı açılan her savaş gibi hem bu toprakların gerçek sahiplerine hem de bu savaşı açanlara zarar vermeye devam ediyor.
On yıllar içinde Türkiye’de orman köylülerinin sayısının azalması da benzer bir sonuca yol açtı ve ormanı en iyi bilenler artık yangınla mücadelede ön safta değil. Sonuçları da malum.
Avustralya’daki 2020 yangınları sırasında yapılan bir öneriyi hatırlıyorum. Bu yangınların tek tek ülkelerin üstesinden geleceği bir felaket olmadığı, uluslararası iş birliği gerektirdiğini söylemişlerdi. Ortak bir yangın söndürme uçak filosu kurulması ve bu dev filonun kuzey yarım küre yazında yukarıda, güney yazında da buralarda görevde olması…
Tabi, bu çözüm bile, sorunun kaynağına inmiyor.
Doğa sanırım endüstriyel devrimin başladığı gündem beri dünyayı getirdiğimiz halin faturasını çıkartıyor ve hatta ödetiyor.
Ve herkes ekranlarda aynı şeyi söylüyor…
“İklim krizi, küresel ısınma, çevre felaketi.”
Burada da devreye iklim felaketine karşı dünyanın seferber olması gerekliliği giriyor.
Şimdi kuzey yarımküreyi vuran yangınlarda Akdeniz’e kıyısı olan tüm ülkeler etkileniyor. Yunanistan’da yüksek sıcaklıklar var ve ülkede 24 saat içinde 56 yangın kaydedilmiş. Avrupa’nın birçok ülkesinde, bununla birlikte Sibirya’da, California’da yangınlar devam ediyor.
Türkiye’nin bir başka sıkıntısı, her felakette ortaya çıkıp, “Kimin sorumlu olduğunu biliyoruz”cular. Bilmiş bir tavırla, isim vermeden, “Onlar kendilerini çok iyi bilir,” “Hepimiz kim olduklarını biliyoruz” türü konuşup ötekileri suçlayanlar.
Her yerde aynı anda yüzlerce yangın çıkarken, Türkiye’de çıkamaz.
Ege ve Akdeniz’de her çıkan yangının yanında bir de “Bunları hep sabotajcılar yaptı” diyenler bitiyor. Sabotajcılar kim peki?
Olağan şüpheliler…
Kraliçe, Yunanlar, NATO falanı geçiyoruz. “PKK eşittir, HDP eşittir, Kürtler”ciler zaten her felaketin ardından çıkıp konuşmaya başlıyor.
Aynı anda çok yangın çıkarsa bunun nedeni sabotajdır. Bu kadar tesadüf olamaz. Çıkarsa yakanlar vardır. Vatan hainleri iş başındadır.
Yangınla mücadelenin pratik, sosyolojik ve uluslararası boyutları var ve bu çözümler basit değil.
Konunun uzmanı değilim ancak bir çay demledikten sonra size tüm bildiklerimi anlatabilirim. Aaa! Yok.
Keşke biri kafama bir paket çay fırlatsa. Kim mi?
Siz onun kim olduğunu çok iyi bilirsiniz.