Ana SayfaYazarlarYanlış soru

Yanlış soru

 

Kısa bir süre öncesine kadar Türkiye ile PYD arasında sağlıklı bir ilişki vardı. PYD Eşbaşkanı Salih Müslüm, Dışişleri ve MİT yetkilileri ile görüşüyordu. Kobani’de IŞİD ile savaşan PYD’nin silahlı kanadı YPG’nin yaralıları Türkiye hastahanelerinde tedavi ediliyordu. PYD yönetimi altındaki Rojava’ya tırlarla insani yardım gönderiliyordu. Türkiye, IŞİD’e karşı PYD’ye destek olmak üzere Irak Kürdistanı’ndan gelen peşmergelerin Suriye Kürdistanı’na geçmesi için yol açıyordu. Hükümeti destekleyen medya da bu geçişi “Kardeşlik Koridoru” diye selamlıyordu.     

 

Sadece bunlar da değil. Dışişleri Bakanlığı’nda gazetelerin diplomasi muhabirleri ile toplantılar yapılıyor ve karar verici pozisyonundaki isimler PYD’nin “rasyonel bir aktör” olduğu ifade ediyorlardı. Buna göre, IŞID geçici ve irrasyonel bir yapıydı. Buna mukabil PYD, kalıcı ve bazı aşırılıklarını törpülemesi kaydıyla ilişki kurulabilecek bir niteliği haizdi. Dolayısıyla PYD, gelecekte Türkiye’nin işbirliği yapacağı muhtemel partnerlerden biri olabilirdi.

 

Şeytanlaştırma

 

Şimdi bu tablonun yerinde yeller esiyor. Çözüm sürecinin bozulmasıyla birlikte Türkiye’nin PYD’ye karşı dili ve siyaseti sertleşti. İktidarın bütün güçleri mesailerini PYD’yi şeytanlaştırmaya adamış durumda. Hükümet, her alanda PYD’nin önünü kesmeye çalışıyor. Önce PYD’yi Cenevre’de kurulan masaya oturtmamak için büyük bir gayret harcadı. Ardından da Kandil’de yaptığını Suriye’de de yapacağını söyleyerek PYD’yi tehdit etti. YPG’nin Azez’e yaklaşması ve Minniğ Hava Üssü’nü ele geçirmesi üzerine PYD mevzilerini vurmaya başladı.

 

Mutlak PYD karşıtı bu tavır akılcı değil. Çünkü sahadaki gerçekliğe uymuyor. Hamaset dozu yüksek beyanlarla PYD’nin üzerine yürümek Türkiye’ye herhangi bir yarar da getirmiyor. Gaz verip akıl bulandıran çok ama serinkanlı bir ruhla meseleye bakıldığında PYD’yi düşmanlaştırmanın Türkiye’yi dört noktada açmaza sürüklediği rahatlıkla teşhis edilebilir:

 

İlki, PYD’yi itmek, Türkiye’nin hâlihazırda Esad’a yapabileceği en büyük iyilik. Zira Türkiye PYD’yi kendisinden uzaklaştırdıkça PYD’nin Esad rejimi ile bağı kuvvetleniyor. Esad, PYD’yi yanında tutarak Türkiye ile arasında fiili bir tampon bölge oluşturuyor. 

 

İkincisi, Rusya’nın Suriye Kürdistanı’ndaki nüfuzu büyüyor. Rusya, Türkiye ile olan sorunlarda hemen ileri sürülebilecek bir Kürt kartına sahip oluyor.

 

Üçüncüsü PYD yüzünden Türkiye stratejik müttefiki ABD ile sıkıntılı günler yaşıyor. Obama Yönetimi, Suriye topraklarına asker göndermeyi düşünmüyor. IŞİD’i havadan bombalıyor, karada olan mücadelede ise YPG güçlerini kullanıyor. Dolayısıyla mevcut şartlar altında ABD’nin PYD’yi karşısına alması ve onunla Türkiye’nin istediği ölçülerde ilişki kurması mümkün değil.

 

ABD, PYD’yi terörist ilan etmez. Türkiye’nin PKK ile PYD arasındaki organik bağı gösteren delilleri içeren raporları sunması da bunu değiştirmez. Çünkü bu, bir sır değil, herkes bunu biliyor. ABD’nin bu konuda bir bilgi eksikliği olduğu düşünülemez. Hatta Osman Öcalan’a bakarsanız PYD bizatihi ABD’nin bilgisi ve “olur”u dâhilinde kurulan bir yapılanma.  

 

Kürdistan mı, Kuzey Irak mı?

 

Dördüncüsü, Türkiye’nin mevcut siyasetinin kendi Kürtleri üzerinde yaratacağı tahribattır. On yıl önce Kürtler Irak’ta bir statü elde etme imkânına eriştiğinde Türkiye buna çok büyük bir reaksiyon göstermişti. Irak Kürdistanı’nı kabullenmek Türkiye’ye çok ağır gelmişti. Öyle ki Irak Anayasasında “Kürdistan” olarak tanınan bölgeye, Türkiye’de devlet ve medya uzunca bir süre “Irak’ın kuzeyi” ya da “Kuzey Irak” demekte ısrar etmişlerdi. 

 

Şimdi benzer bir tavır Suriye’de sergileniyor. Aradan epey bir vakit geçti. Türkiye, Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile ekonomik ve siyasi ortaklıklar geliştirdi. Kürtlerin güç kazanması Türkiye’nin aleyhine bir sonuç yaratmadı. Kürtlerin kazancı Türkiye’nin kaybı olmadı. Aksine zaman içinde gelişen birliktelik, her iki tarafı da memnun eden sonuçlar üretti.

 

Bunun Türkiye’de devletin derinlerine kazınmış olan Kürt fobisini dindirmesi beklenirdi. Ne yazık ki beklenen olmadı. Bugün Cumhurbaşkanı’nın ve AKP’nin Kürtlerle,  geride bıraktıklarını iddia ettikleri müesses nizamın diliyle konuşuyorlar. Bu da “Kürtlerin bir hak elde etmesine tahammül edemeyen Türk devleti” düşüncesini güçlendiriyor. Gerçi Başbakan Davutoğlu, son zamanlarda bu tehlikenin farkına vardı ve “Biz Kürtlere değil PYD’ye karşıyız” demeye başladı. Ancak karşıtlık o kadar yüksek bir perdeden yapıldı ki, yerleşen bu düşünceyi değiştirmek güç.   

 

İşin özü şu: PYD’yi mutlak kötülük sembolü olarak davranmak, içte de dışta da Türkiye’nin hayrına değil. Tez elden bundan vazgeçilmeli. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD’ye “Senin ortağın kim? Biz miyiz, yoksa Kobani’deki teröristler mi?” diye sordu. Bu, yanlış bir soru. Doğrusu “PYD, neden bizim yanımızda değil?” sorusudur.  Türkiye bunun üzerinde düşünmeli ve doğru sorulara doğru cevaplar üretmeli

- Advertisment -