Osman Kavala artık tahliye olur diye bekliyordum. Mahkemelerin de bir sınırı var. Kendi kanunlarımız yanında, bağlı olduğumuz uluslararası kuruluşlar nedeniyle Avrupa'nın insan hak ve hukuku kriterlerine de uymakla yükümlüyüz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Kavala için "hemen tahliye" değerlendirmesinde bulundu. Ağır ceza mahkemesinin bu karara uyması ve gereğini yerine getirmesi gerekiyordu.
Ama bu kararı Adalet Bakanlığı’na havale etti. Kavala'nın yargılanmasından ve hukukundan sorumlu iken, mahkeme kendi görevini idareye devretmiş oldu.
Yani tahliye edilecekse bu kararı da Bakanlık versin demiş bulundu. İç hukukun da, bağlı olduğumuz uluslararası hukukun da, "yeter" dediği bir noktadayız. AB ile insan hakları ihlali noktasında ortaya çıkan gerilimde, bu kararın savunulacak bir yanı kaldı mı?
Birlik beraberlik ama nasıl?
12 Eylül döneminde Mamak Askeri Cezaevi’nde yatarken, kalabalık koğuşlarda ranzalara sığışabilmek için başlı-ayaklı yani ters taraflara baş koyarak yatıyorduk. Koğuşun çavuşu bu halimizden hoşlanmadı. "Birlik beraberlik gerekir, hepiniz kafaları aynı tarafa koyacaksınız" emrini verdi. Çaresiz yeniden üst üste yığıldık. Bizim şimdiki halimiz de buna benziyor.
"İşlerimiz zor, dünya karşımızda, birlik beraberlik gerekir" deniyor. Hepimizin itiraz etmeksizin emirlere uyması isteniyor. Demokrasi, en anlamlı "birlik beraberlik"in sağlanabildiği rejimin adıdır. Farklılıkların, itirazların, eleştirilerin yapılabildiği, bu tartışmaların ışığında kararların alındığı rejimdir. Bir kararın arkasında sağlam durabilmek için, onu benimsemek ve anlamak lazımdır.
Tabii, itirazları tehdit olarak, karşı çıkışları tehlikeli olarak görüp susturmaya çalışarak da, birlik beraberlik sağlanabilir belki. Tepeden inme, korkuya dayalı bir beraberlik… Bunun çürük bir birlik olduğu, karşılaşılan bir zorluk karşısında mutlaka ortaya çıkar. Her gün yeni ve büyük tartışmalar yapıyoruz. Bunları yaparken, değişik görüşleri, farklı muhalif sesleri "tehlike" sayan yaklaşım, sık sık kendini hissettiriyor.
İddialarımızla ters orantılı olarak, demokrasimiz daralıyor, iç dayanışmamız zayıflıyor… Dünya çapındaki deneyimlerle biliyoruz ki, demokrasisi güçlü olan ülkelerin, genelde ekonomileri de güçlü oluyor, siyasi manevra yetenekleri de…
Türkiye, ekonomi ve dış politika açısından en parlak dönemini; demokratikleşmesinin en güçlü olduğu dönemde, 2002-2010 yılları arasında yaşamadı mı?