Ana SayfaYazarlarYeni sistem ve kılavuzluk edecek normlar

Yeni sistem ve kılavuzluk edecek normlar

 

Daron Acemoğlu ve James A. Robinson’un birlikte yazdığı, Türkçeye Ulusların Düşüşü diye çevrilen çok başarılı bir kitap var (orijinali Why Nations Fail: The Origins of Power, Prosperity, and Poverty). Cumhurbaşkanı Erdoğan, Erdoğan’ın danışmanları, Başbakan Yıldırım, başbakanın danışmanları ve AK Parti yöneticileri, eğer okumamışlarsa bu kitabı mutlaka okumalıdırlar.

 

Acemoğlu ve Robinson oldukça hacimli kitaplarında şu problemi tekrar gündeme getiriyorlar: Neden İngiltere, Fransa, Amerika gibi ülkeler yoksulluğu yenerek gelişmiş uluslar düzeyine ulaşabildiler de, Sahra’nın güneyindeki Afrika, Ortadoğu, Güneydoğu Asya veya Latin Amerika gibi bölgelerin ülkeleri gelişmiş ülkeler statüsüne kavuşamadılar?

 

Kitapta önemli tarihsel tespitler var. Acemoğlu ve Robinson, İngiltere’deki (Şanlı Devrim diye de bilinen) 1688 Devrimi, 1789 Fransız Devrimi, Japonya’daki 1868 Meici Restorasyonu gibi büyük tarihî olaylara bakarak bazı sonuçlara ulaşıyorlar.

 

Ulusları yükselişe götüren kriterler

 

İki yazara göre, tarihsel döngü içinde yoksulluk çemberinden kurtulmaya çalışan ülkelerin tarihinde çok hayati kırılma noktaları oluşuyor. Bu kırılma noktalarında ulusların çemberi kırıp kıramayacağını şu üç önemli kriter belirliyor:

 

(1) Ulusların çoğulculuğu koruyabilmeleri; çıkar çatışmalarını demokrasi oyununa dahil edebilme becerisini gösterebilmeleri. Bunu da yargı denetimi (hukuk devleti) ve demokratik otorite inşa ederek başarmaları.

 

(2) Zenginliği ve gücü dar ve sınırlı bir elite aktaran siyasal ve ekonomik sömürü kurumlarına hayır demeleri.

 

(3) Herkese eşit fırsat tanıyan, kamu hizmetlerine eşit erişim imkanı sağlayan, idarenin demokratik merkeziyetçiliğini tesis edebilen kapsayıcı siyasal ve ekonomik kurumlar inşa edebilmeleri.

 

Böyle kapsayıcı kurumlar inşa edebilennler, verimli bir döngü yaratarak kaderlerini değiştiriyorlar. Kapsayıcı kurumlar yerine sömürücü siyasal ve ekonomik kurumlar inşa edenler ise kısır döngüler yaratıyor ve çemberi kıramıyorlar.

 

Yoksulluk ve geri kalmışlığı yenemeyen uluslara baktığımızda, karşımıza şu üç özellik çıkıyor:

 

(1) Tekçi ve tekelci bir siyasal ve ekonomik sistem inşa etmeleri.  

 

(2) Ekonomik değeri ayrıcalıklı bir sınıfa aktarmak için sömürücü ekonomik kurumlar kurmaları. Siyasal çoğulculuk enerjisi ve dinamizmini ortadan kaldırmak için de sömürücü siyasal kurumlar oluşturmaları. 

 

(3) Yargı denetimi sağlayan, demokratik otorite oluşturan kapsayıcı kurumlar inşa edememeleri.   

Biz de kırılma noktasındayız

 

16 Nisan referandumu bizi de tarihsel döngü içinde kırılma noktaları yaşayan diğer uluslar gibi kritik bir noktaya getirdi. Biz de kritik noktayı ya demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğüne dayalı kapsayıcı kurumlar inşa ederek geçireceğiz. Böylece üst lige atlayacağız. Ya da sömürücü ekonomik ve siyasal kurumlar inşa ederek çemberi kıramayan uluslar liginde yer alacağız.

 

Doğrusunu söylemek gerekirse, dışarıda Türkiye’yi kendi tercihleri doğrultusunda şekillendirmek isteyen küresel güçler, içerde devlet içinde örgütlenen FETÖ gibi yapılar var oldukça bu kolay olmayacak. Acemoğlu ve Robinson ulusların çemberi kırmasında dış dünyanın da belirleyici bir faktör olduğunu vurguluyor; bunun için Afrika örneğini veriyorlar. Afrika ülkelerinin yoksulluğu ve geri kalmışlığı bir türlü yenememelerinde, Atlantik köle ticareti, bu ticaretin nüfusu olumsuz etkilemesi, oluşturulan sömürge sistemleri, bu sistemlerin Avrupa tarımını etkileyebilecek Afrika ticari tarımını saf dışı bırakması gibi dış faktörler etkili olmuş. Benzer faktörler Türkiye üzerinde de etkili olacak.

 

Olumsuz faktörler

 

Bir kere küresel güçler ikinci ligden birinci lige çıkacak bir Türkiye istemeyecekler. Çünkü kendi çıkarlarına hizmet edecek bir Türkiye isteyecekler. Bu, çok belirleyici bir faktör. Üstesinden gelmek için yaratıcı çözümler bulmak zorundayız. Bir taraftan küresel güçlerin öfkesini üzerimize çekmemeye çalışacağız; diğer taraftan bu olmuyorsa bizi güçlü kılacak yeni arayışlara girişeceğiz — veya ne yapıp edip bir altın denge bulmaya bakacağız. Bu yüzden AB perspektifini mevcut üyelik müzakerelerinden dersler de çıkartarak korumak ve sürdürmekte büyük yarar var. Ancak ilişkinin güncellenmesi ve yeniden yapılandırılması da kaçınılmaz görünüyor.

 

Diğer taraftan, FETÖ gibi devlet içinde paralel örgütlenen kurumlar var oldukça, nasıl kapsayıcı kurumlar inşa edeceğiz? Kapsayıcı kurumlar arasında çok önemli yer tutan yargı kurumunu ele alalım. Biz ne kadar bağımsız ve tarafsız bir yargı inşa edersek edelim, nihayetinde kararı hakimler verecek. Eğer bu hakimler sahte mehdi Gülen’den talimat alacak, bu talimatı da iktidarı yıpratacak şekilde uygulayacaklarsa, bu kısır döngüden nasıl kurtulacağız?

 

O yüzden FETÖ ile mücadelenin hızla bir sonuca kavuşturulması, yargının artık seri kararlar vermeye başlaması, FETÖ belasında bir neticeye gitmemiz gerekiyor. Bu vesileyle bir parantez açayım: Doğrusu FETÖ yargılamalarının neden sonuçlandırılmadığını anlamış değilim. Yargılama sürecinin uzatılmasının mantığı ve gayesini de henüz çözebilmiş değilim. Yargının delilleri yeterince toplanan bu davalarda seri kararlar alması, kararların da üst mercilerce onaylanıp kesinleşmesi gerekiyor. Bu konuda yavaş ilerlemekteyiz.  

 

İstikrarlı tekilcilik testi

 

Güçlendirilmiş Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin özgürlükçü, çoğulcu, demokratik, istikrarlı bir Türkiye inşa edip etmeyeceği, AK Parti liderliğinin 2019 başkanlık seçimi açısından da tarihi bir öneme sahip.

 

16 Nisan referandumunda halkın tercihlerine yön veren temel belirleyici saik şu oldu: Halkın yüzde 51.4’ü “kaotik çoğulculuktan istikrarlı tekilciliğe” geçişi, güçlü ve istikrarlı Türkiye tercihi olarak gördü. Ancak halkın yüzde 48.6’sı, “kaotik çoğulculuktan istikrarlı tekilciliğe” aynı geçişi otoriter sistem inşası olarak algıladı.

 

Önümüzdeki yeni dönemde halk, kaotik çoğulculuktan istikrarlı tekilciliğe geçişin istikrar ve huzur getirip getirmeyeceği önermesini test edecek. Eğer umduğunu bulamazsa, “istikrarlı tekilciliğin” de huzur ve barış inşa edemediğini deneyimleriyle yaşayacak.

 

O yüzden AK Parti liderliği ve yöneticilerine büyük görev düşüyor. Eğer halkta “kaotik çoğulculuktan istikrarlı tekilciliğe geçiş de istikrar getirmiyor” zannı ve kanaati uyanırsa, 2019 seçimleri sıkıntılı geçebilir.

 

Sadece “milli ve yerli” bir Türkiye inşa eder; o “milli ve yerli Türkiye”yi demokratik kılmazsak, ne istikrar tesis edebiliriz, ne de (İngiltere, Fransa ve Amerika’da olduğu gibi) verimli döngü oluşturup kritik noktayı aşmalarına imkan sağlayan kapsayıcı kurumlar inşa edebiliriz. 

 

- Advertisment -