Ufuk Coşkun
1982 Anayasası’nın Tevhid-i Tedrisat Kanunu (1924) çerçevesinde hazırlanan ve “Eğitim- Öğrenim Hakkı ve Ödevi”ni tanzim eden 42. maddesine göre, eğitim ve öğretim Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz. Bu, aynı zamanda alternatif okul ve eğitim modellerinin devletten bağımsız açılamayacağı anlamına gelmektedir.
Hal böyle olunca kamuoyunda en iyi eğitimin sadece “devlet okullarında” verildiğine dair yaygın bir kanaat oluştu. Bilindiği gibi Türkiye’de 1924 yılından beri eğitim faaliyetleri tek bir eğitim sistemi ve okul modeliyle yürütülmeye çalışılır. Bu öylesine kanıksandı ki yıllardır gerek sivil toplum örgütleri, gerekse eğitim bilimiyle uğraşanlar alternatif eğitim modelleri üzerine ciddi arayışlara girmediler. Oysa demokratik ülkeler 1950’li yıllardan bu yana alternatif eğitim modelleri üzerine çalışmalar yapmakta. Günümüzde birçok ülkede birbirinden farklı onlarca okul türü faaliyet gösteriyor. Buna ilaveten, alternatif eğitim modelleri ve farklı okul türleri üzerine kurulan ve çalışma yapan binlerce dernek ve sivil toplum örgütleri de birbirleriyle rekabet ediyor. Türkiye ne yazık ki bu alana kapılarını kapatmış bir ülke. Ancak geçenlerde bu alanda da kırılma yaşatacak bir proje ile karşılaştım.
Geçen hafta 2013-2014 yılında Türkiye’nin en iyi öğrenci topluluğu seçilen “Geleceği İnşa Topluluğu”ndan Vedat Karaca ziyaretime geldi. Geleceği İnşa Topluluğu, Çankırı Karatekin Üniversitesi’nde okuyan, Çankırı Belediyesi Gençlik Meclisi’ne bağlı bir grup. Zeki, gayretli, çalışkan, proje ve vizyon sahibi gençlerden oluşan bir topluluk. Vedat Karaca eğitim alanında ülkeyi canlandıracak harikulade bir projeden bahsetti. Proje, klasik, yerleşik, statükocu eğitim modeline alternatif ortaya atılan yeni, farklı bir okul modelini içeriyor. Projenin amacı, eğitimi özgürleştirip kişiselleştirerek inovatif bir model sunabilmek. Bilindiği gibi sanayi toplumu düzeninin bireylerin insani tekâmül süreci ile ilgilenmeyerek bilimi para kazanma aracı olarak görmesi, bilge insanlardan ziyade kendisine hizmet edebilecek bilim insanlarını yetiştirmekte; bu da ilmin hikmetten yoksun kalmasına sebep olmaktadır. Böyle bir durumda ise eğitimin ve ilmin bireye yüklemiş olduğu sorumluluğu birey unutmaktadır. Bu nedenle eğitimi ve bireyi endüstrinin amacına hizmet etmekten kurtarmak bu projenin temel hedefleri arasında.
Peki, bu yeni okul modeliyle yapılmak istenen nedir? Her şeyden evvel, mekanikleşmiş olan ölçme-değerlendirme sisteminin kaldırılmasını ve alternatif ölçme değerlendirme modellerinin yerleşmesini sağlayabilmek. Eğitimde mutlak “bir”liği sona erdirerek inovatif düşünceyi özgürleştirmeyi amaçlıyorlar. Teknolojinin esiri, teknolojinin çekip çevirdiği zayıf bünyeli bireyler yerine, teknolojiye ve bilişime şekil verebilen bireylerin yetişmesini istiyorlar. Yeni okul modelinin hayata geçmesi için ilk elde, üç yıl boyunca çalışmalar yapacak bir araştırma merkezinin kurulması öngörülüyor. Alternatif eğitim araştırma merkezinde yapılacak çalışmalar çerçevesinde okul inşaatının yapılması ve okulun hayata geçirilmesi planlanıyor. Okul aynı anda Kosova ve Türkiye’de faaliyet gösterecek (buna belki Kuzey Irak da ilave edilebilir diye düşünüyorum). Geleceği İnşa Topluluğu bu konuda çalışmalar yapmak için bir süre Kosova’da bulunmuş. Üst düzey görüşmeler yapmışlar. Türkiye ayağında ise görüşmeler hâlâ devam ediyor. AK Parti teşkilatından randevular alıp projelerini anlatıyorlar ve hükümetten bu konuda destek talep ediyorlar. En büyük emelleri bu projeyi cumhurbaşkanına takdim edip görüşlerini almak. Umarım cumhurbaşkanı bu konuda gerekli hassasiyeti gösterir.
Okul, bir çok ülkede faaliyet gösteren Montessori, Summerhill, Sudbury Valley, Serbest Gestalt Okulları gibi alternatif eğitim hizmeti veren bir okul örneği. Türkiye’ye özgü bu okul modeli İbn-i Sina, İbn-i Miskeveyn, İbn-i Rüşd, İbn-i Haldun gibi değerlerin eğitim felsefesinden ilham alarak postmodern bir yaklaşım ile yeni bir ekol üretmek gayesi taşıyor.
Yani, kadim medeniyet tecrübesinden yola çıkarak ilim irfan kodları üzerine yeni bir okul modeli inşa etmek ve bunu günümüze uyarlamak istiyorlar. Bu çerçevede, örneğin 0-6 yaş grubu için kurulacak olan araştırma merkezinde nörolojik, metafizik ve sosyal deneyler ile çocuk yaşta eğitim algılarının incelenmesi planlanıyor. Yine bu araştırma merkezinde eğitimciler için de benzer çalışmalar yapılarak eğitim verenlerin psikolojik durumlarının, eğitim mantalitesi ve kapasitesinin, kullandıkları eğitim yöntemlerinin ölçülmesi ve değerlendirilmesi düşünülüyor. Keza ailelerin de sosyo-kültürel durumlarının eğitim ile olan ilişkisi üzerine ciddi çalışmalar yapılacak. Okul, mekanikleşmiş olan ölçme değerlendirme sisteminin kaldırılmasını ve yerine alternatif bir ölçme değerlendirme modelinin hayata geçirilmesini sağlayacak. Bunun için Timur medreselerini incelemişler. Bu medreselerde ölçmenin yeni bir icat ya da düşünme üretme üzerinden değerlendirildiği, bunun da günümüze uyarlanması gerektiğini fark etmişler.
Yeni okul modeli, Ken Robinson’un da ifadesiyle eğitimin fast-food modelinden arındırılmasını; dolayısıyla geleceğe güvenle bakan, kadim medeniyetinden ilham alan, teknolojiye yön verebilen, ilim irfan sahibi gençlerin yetişmesini hedefliyor. Eğitimin bireye göre kişileştirilmesi gerektiğinin altını çiziyorlar. En önemlisi de bireyi özgürleştiren bir eğitim modelinin gerekli olduğunu ifade ediyorlar. Bu eğitim modeliyle sorgulayan, eleştiren, mimari ve çevre algısı zenginleşen, estetik sahibi asil bireylerin yetişeceğini vaat ediyorlar. Böyle bir proje tasarladıkları için gençleri tebrik ediyorum. Proje kesinlikle desteklenmeyi hak ediyor. Türkiye son yüz yıldır bireyselleşmemiş, tekçi, ulus-devletçi, milliyetçi anlayışla tanzim edilmiş bir eğitim modelinin tekeli altında. Ne var ki bu tip bir eğitim modeli günümüz çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzak. Bu sebeple insan beyninin öğrenme süreçlerine ilişkin metafizik ve nörolojik çalışmaları keşfedip, teknoloji ve bilişim temelli farklı okul türleri alanında çalışmalar yapmaya başlamalıyız. Türkiye 19. yüzyıl paradigmasıyla faaliyet yürüten, tek merkezden kumanda edilen tekçi eğitim modeline mahkûm bırakılmamalıdır.