[13 Ekim 2022] Eşitlikçi ve adalete dayalı bir düzen nasıl kurulacak yeryüzünde? Kendinden küçük ve zayıf (ya da zayıf sanılan) ülkelerin toprağına göz dikip, aslında bizim olmalı diye binbir milliyetçi, irredantist gerekçe uydurarak mı?
Çarlığın da, Sovyetlerin de olanca kudretini tevarüs edecek yeni bir Büyük Rusya tahayyülü uğruna, Ukrayna’nın üstüne çullanarak mı?
İsrail gibi, Kuzey Kore gibi, uluslararası hukuku hiçe sayan bir “korsan devlet” (rogue state) kimliğine bürünüp, tamamen tek yanlı bir saldırıyla, komşusunu üç yandan istilâya kalkarak mı?
İşgal ettiği bölgelerde, uluslararası kamuoyunu hiçe sayan sahte referandumlar düzenleyip, bakın yüzde 98 bizi istiyorlar diye herkesin aklı selimiyle alay edercesine, oraları hemen ve derhal ilhak ettiğini açıklayarak mı?
Her an, her şeyi kendine yontarak mı? Aylarca Ukrayna şehirlerini, caddelerini, meydanlarını, sivil altyapısını, hastanelerini, tren istasyonlarını topa tutup üzerlerine füze yağdırdıktan sonra, Kerç Köprüsü’ndeki patlamayı “terör” ilân edip, karşılığında bir kere daha “haklı” füze saldırıları başlatarak mı?
Basın, düşünce ve ifade özgürlüğünü tümüyle sıfırlayıp, savaşa savaş demeyi dahi yasaklayarak, ama bir yandan da savaş olmayan bir savaş için kısmî seferberlik başlatıp yüzbinlerce yedeği silâh altına çağırarak mı?
Bütün Karadeniz ve çevresinde istikrarı çiğneyip geçmekten başlayarak, bir türlü geri adım atamadığı için kimsenin ağzına almadığı nükleer silâh tehditlerini defalarca dile getirmek suretiyle, dünyayı adım adım böyle bir felâket ihtimaliyle yüz yüze bırakarak mı?
Hayır. Olamaz. Kabul edilemez. Bu, sürreel bir âlem. George Orwell’in Hayvan Çiftliği’ni ve 1984’ünü andıran bir İkilidüşün (Doublethink) ve Yenikonuş (Newspeak) kâinatı.
Zaten kabul edilebilseydi, Türkiye’nin resmî tutumu farklı olurdu.
Nitekim şöyle bir tuhaflık var ortada: Türkiye, merkezin fevkalâde güçlü olduğu bir başkanlık sistemiyle yönetiliyor. İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü. Hükümet, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi diye anılıyor. Bu Cumhurbaşkanlığı Kabinesi’nin Dışişleri Bakanlığı, (a) Rusya’nın saldırısı ve işgalini; (b) sözde referandumlarını; (c) sözde ilhak açıklamasını, başından beri ve her bir aşamada gayet net ve kesin bir şekilde reddetmiş, karşısında yer almış bulunuyor.
Hal böyleyken, aynı iktidarın bir kanadı da, genel Rusya övgülerini sürdürüyor, sırf lâfta da olsa. Korkunç işler yapılır, insanlık suçları işlenirken, Putin rejiminin eşit ve adil bir uluslararası düzen arayışından dem vurabiliyor.
Bunun bir tek açıklaması var. Resmî politika başka, gönüllerden geçen başka.
Bir olayda hasbelkader ABD’yle, Avrupa’yla, NATO’yla, Batı demokrasileriyle aynı safta yer almak, kerhen benimsenmiş, arızî bir tavrı andırıyor.
Madalyonun diğer yüzünde, bu yeni söylemde, nasıl ve hangi nedenle olursa olsun, şu veya bu konuda Batı ile çatışma içine girmek, Batının karşısına dikilmiş gözükmek, beğenilmeye, olumlanmaya yetiyor.
Ardında, genelleştirilmiş bir Batı düşmanlığı yatıyor.
Batı yenilir ve çökertilirse eşitlikçi ve âdil bir uluslararası düzenin doğacağı (tersten söylersek, eşitlikçi ve âdil bir uluslararası düzenin, Batının her ne şekilde olursa olsun, kim tarafından olursa olsun, hangi farklı dâvâların sahipleri tarafından olursa olsun, yenilmesi ve çökertilmesiyle kurulabileceği) yanılgısı yatıyor.