AKP ve MHP’nin “aileyi” ve “başörtüsü takan kadınları” korumak için gündeme getiriyormuş gibi yaptığı, ama gerçekte cinsel hayatını Adalet Bakanı Bekir Bozdağ gibi yaşamak istemeyen herkesi hedef alan anayasa değişikliği önerisi meclise sunuldu.
Öneri Anayasa’nın 41’inci maddesindeki “Aile birliği” konusunu yeniden tanımlıyor. “Evlilik birliği ancak kadın ile erkeğin evlenmesiyle kurulabilir” hükmü getiriliyor.
Niye? Şu anda Türkiye’de kadın ile erkeğin evlenmesiyle kurulan evlilik birliğinden başka bir evlilik birliği mevcut mu? Değil. Mümkün mü? Değil. Eşcinsel evlilik yasal mı? Değil.
Neyi korumayı amaçlıyorlar o zaman?
Şöyle demiş Bozdağ: “Türkiye’de kim evlilik birliğinin kadın ile erkeğin evlenmesiyle kurulabileceğinin karşısında durabilir? Gelecekte bunun emareleri gözüktüğü için şimdiden tedbir alıyoruz.”
Neyin tedbirini alıyorlarmış? Şöyle: “Biz aileyi korumayı arzu ediyoruz. Aile varsa toplum var. Toplumumuzu korumak, milletimizi korumak, neslimizi korumak için böyle bir tedbir alıyoruz. Kimseyi hedef göstermiyoruz. Ama aileye dönük her türlü saldırı, karşısında anayasamızı, yasalarımızı ve devletimizi bulacaktır.”
Sizi bilmem, ben pek anlayamıyorum. “Aileye dönük her türlü saldırı” diye bir sorun var anlaşılan, bir tehdit var, saldırganlar var. Ama kim bunlar?
Örneğin, ben aile kurumuna karşıyım, mevcut düzenin ve ideolojinin en temel koruma ve pekiştirme mekanizmalarından biri olduğunu düşünüyorum ve hiçbir zaman evlenmedim. Ama evlenen insanları eleştirmeyi, boşanmaları için uğraşmayı da hiç düşünmedim. Evlilere saldırmak aklımdan bile geçmedi. “Anayasamızı, yasalarımızı ve devletimizi” karşımda bulacak mıyım acaba?
Zannetmiyorum. Dedim ya, anayasa değişikliği benim gibileri değil, cinsel hayatı Bekir Bozdağ’ınkinden farklı olan kişileri, LGBTİ+’ları hedef alıyor, hedef gösteriyor.
Üstelik mesele sadece LGBTİ+’lar da değil. Hatırlayan var mı? Birkaç yıl evvel, kadın ve erkek üniversite öğrencilerinin aynı evlerde/yurtlarda kalmasını da sorun etmişti zamanın başbakanı Erdoğan. Şöyle demişti: “Bunları aynı apartmanın içindeki daire komşuları ihbarı yapıyor. Buralarda nelerin olduğu belli değil. Karmakarışık her şey olabiliyor. Anneler babalar feryad ediyor. Bu adımlar atılacaktır. Bunlara da kusura bakmasınlar muhafazakâr demokrat olarak müdahil olmak zorundayız. Böyle bir sorumluluğun manen altına giremeyiz. Bu ülkede annelerin babaların kahir ekseriyetinin bu işlere asla müsaade etmeyeceğini bilen insanım. Bu işte biz kararlı adım atmaya mecburuz.”
Kadın ve erkek öğrencilerin cinsel ilişkide bulunması da, aman ha, engellenmelidir, kararlı adımlar atılmalıdır. Dünyadaki bütün egemenlerin ve elbette özellikle muhafazakâr egemenlerin üç beş ortak saplantısından biridir bu: İnsanların cinsel yaşamını kontrol etmek, kısıtlamak, düzenlemek.
Dünyanın dört bir yanında tüm muhafazakârlar, ister Hıristiyan, ister Yahudi, ister Müslüman olsun, niye cinsellikle sorun yaşar, cinsellikten korkar, cinselliği bastırmaya çalışır? Niye yahu? Deli mi bunlar?
Dünyadaki tüm canlılar, bakteri ve patatesten panda ve brüksel lahanası ve insana kadar tüm canlılar cinsel ilişkide bulunur ve ürer. Bakteri ve virüsler biraz sıkıcı bir yöntem kullanır, yanlarında başka kimse yokken kendi başlarına bu işi halleder. Tavşan gibi sevimli bir hayvan bu işi sık sık yapar. Gergedan tarifsiz zorluklara katlanarak yapar. Bitkiler farkında bile olmadan yapar. Ama şöyle veya böyle her canlı yapar.
Bir canlı türünün bütün üyeleri “Ay, artık çok sıkıldık, bu kadar ahlaksızlık yeter” dese, cinsel ilişkide bulunmayı kesse, o türün sonu gelir. Demek ki, şu anda mevcut olan tüm türler ahlaksızlık yapa yapa gelmiş günümüze kadar.
Bu kadar yaygın, doğal, olmazsa olmaz bir şey bu herifleri niye rahatsız ediyor?
Üstelik, o kadar ediyor ki, insanların ölmesini cinsel ilişkide bulunmalarına tercih edebiliyorlar.
Papa 16. Benedictus’un 2009’da yaptığı Afrika gezisini hiç unutmuyorum. Dünyada AIDS’den ölen insanların yaklaşık yüzde 70’i Afrika’dayken, bir dizi Afrika ülkesinde nüfusun yaklaşık yüzde 10’u AIDS virüsünü taşıyorken, Papa kilisenin bu hastalara yardım etmek için elinden geleni yapacağını söyledikten sonra, hastalığın yayılmasını önlemek için prezervatif kullanımı ve kürtaj konularında eğitim veren yardım kurumlarını eleştirmişti. Söylediği her şeyin Katolikler tarafından Tanrı sözü gibi algılandığını düşünürsek, “Cinayet işlemişti” diyebiliriz.
Aynı Papa, aynı yıl kürtajın ve eşcinsel evliliğin en tehlikeli tehditler arasında yer aldığını söylemişti: “Aile, bir kadın ve bir erkek arasındaki daimî evliliğe dayanır. Kürtaj ve eşcinsel evlilik günümüzün en sinsi ve en tehlikeli tehditleri arasında yer alıyor.”
İşte, tüm muhafazakârların cinsellikle sorunu bu. Cinsellik (ve kürtaj ve eşcinsellik) aile kurumu için bir tehlike. Aile ise mevcut toplum düzeninin, kapitalizmin, mevcut egemen fikirlerin değişmeden sürmesini sağlayan en temel kurum. Muhafazakârlar bu nedenle kadının ortalık yerlerde bulunmasından hoşlanmaz, kadını eve kapatmaya çalışır, kadının üstünü başını örtmeye çabalar, işyerinden ve eğitim kurumlarından dışlamak ister. Kadını dışlayamadıklarında da, cinselliği bastırmaya çalışırlar.
Ama tüm çabaları boşunadır. Cinsellik ve cinsel ilişkinin her türlüsü hep vardı ve hep olacak çünkü. Kaçınılmaz ve engellenemez bir şey. Aile ise değil.