Yeni yıla girerken yeni hedefler belirlemek gibi huylarım yok. Bu defa bir istisna yapmaya karar verdim ve kendime 2023 yılında başarmak üzere bir hedef seçtim, solcu olacağım.
Sosyalist veya Marksist olmaktan söz etmiyorum. Onlar meşakkatli işler, bu yaştan sonra zor. Esasen İslamcı olmayı da tercih edebilirdim, bir süre düşünmedim de değil ama anlatacağım sebeplerle vazgeçtim.
Solcu olmaya karar verirken müracaat ettiğim kıstaslardan biri şimdiden belli oldu, solcu olmak kolay. Elbette hiçbir ön şartı olmadığını söylemiyorum. Mesela şöyle afili bir diploma solcuların safına geçmek için uygun bir pasaport yerine geçiyor. Eh, övünmek gibi olmasın, sağlam bir diploma koleksiyonum, hatta yüksek lisansım bile var. Böyle bakınca nasıl olup da bugüne kadar solcu olmadığım bir muamma halini alıyor. Solcu olmak için şehirli olmak da faydalı olabilir. Şehirde doğdum, büyükşehirlerde büyüdüm, yaşadım. Kafaca da şehirliyim ilaveten. Bilim ve sanatla meşguliyet derseniz, sadece Türkiye ortalamasını değil dünyanın gelişmiş ülkelerinin ortalamasını bile kolayca sollayabilirim.
Şartlar tamam. Yeni tamamlanmış da değil, hep tamam idiler. Yani solcu olmamam bir tercihti. Yorucu bir tercih.
Şöyle mesela…
Solcu olsam, sandık ufukta göründüğünde kafamda bir takım soru işaretleri oluşmayacaktı, CHP’ye oy vereceğim zaten belirlenmiş olacaktı. Neden? CHP solcu mu? Kendilerine solcu diyenlere sorarsanız, pek çoğu için CHP solcu bir parti değil. CHP’nin yapıp ettiklerine bakıp karar vermeye kalksak, yine mevzu karışık —her şeyden önce CHP’nin yapıp ettiklerinin devletperestlik dışında herhangi bir konuda bir “tutarlılığı” yok, yani “CHP solcu değildir” demek kolay da “CHP şudur” demek o kadar kolay değil. Hal buyken solcu olmak “kime, neden oy vereceğim” sorusunu nasıl oluyor da otomatik olarak ortadan kaldırıyor? Bilmiyorum. Zaten solcu olmaya karar vermemin esas sebebi de bu işte. Artık anlamaya, bilmeye çalışmaktan yoruldum. Ben de ahir ömrümde biraz konfor istiyorum.
Tansiyonum düştüğünde, tansiyonum yükseldiğinde, birisi evine aldığı kediye bakamayıp sokağa bıraktığında, bir otomobil sokaktan manasız bir hızla geçerken o kediyi ezdiğinde, Kız Kulesi bakımsız kaldığında, Kız Kulesi onarılıp hizmete açıldığında, bakkallar aynı malı marketlerden daha yüksek fiyatla sattığında, bakkalların yerini marketler aldığında, yani her durumda bir kıyamet alameti görmek… Ama esas mühimi, hepsinin mesulünü şıp diye bilivermek giderek daha cazip görünmeye başladı bana. Her biri için teker teker kafa yormak nasıl yorucu bir iş bilemezsiniz. Hâlbuki solcular hepsinin sebebini biliyorlar, kapitalizm ve bilhassa da neoliberalizm.
Kapitalizm ve neoliberalizm fena şeyler, hatta bütün fenalıkların sebebi de onlar. Alternatifimiz ne? Bu hususta kafa yormaktan da kurtarıyor insanı solcu olmak. Hâlbuki sosyalist veya Marksist —hatta İslamcı— olmaya kalksanız, ciltler dolusu okumak, geçmiş uygulamaların başarısızlıklarına cevap hazırlamak gibi mesailer gerekiyor. Solcu olunca şikâyet ediyor ve sonra da, en çok, “yarınlar bizim” diye şarkılar dinliyorsunuz… Geçiyor.
Solcu olmakla kazanılan konforun ucu bucağı yok. Kapitalizmin marka bağımlılığına, onun da —çevre kirliliği gibi sayısız şeyin yanı sıra— haksız kazançlara ve israfa sebep olduğunu söylüyorsunuz mesela. Ama bu tespiti can-ı gönülden paylaşıyor olmanız, sizin herhangi bir şey satın alırken her şeyden önce markasına bakmanıza mani olmuyor. Gücünüz iPhone’a veya Beymen’e yetiyorsa onları, yetmiyorsa bir altında ne varsa onları satın alıyorsunuz. Söyledikleriniz ile yaptıklarınızın “tutarlı” olma mecburiyeti yok, ne güzel.
Bir hususta son derece tutarlı olacaksınız ama. Hep iyinin, güzelin yanında olacaksınız. Tabiatı en çok siz düşüneceksiniz —ona en çok sizin gibiler zarar verseler de. Bilimi en çok siz sevecek, mesela “evrimi savunacaksınız” —ne demekse. Sanatı en çok siz yücelteceksiniz. Bach, Nesimi, Dede Efendi, hepsi sizin. Sokak hayvanlarını siz kayıracak, dolayısıyla evinize aldığınız kediyi, köpeği —mesuliyeti ağır geldiğinde— gönül rahatlığıyla sokağa bırakabileceksiniz.
İnsanları seveceksiniz. Mesela hem Dink’e en çok siz üzüleceksiniz, hem onu katleden devleti en çok siz koruyacaksınız, hem Ermeniler sizin, hem onları kıran İttihatçılar— Kürtler hakkında bir fikir beyan etmeseniz iyi olur, orası netameli.
İnsanları seveceksiniz dedikse… Elbette hepsini değil. Mesela AKP’ye oy verip duran şunca kalın kafalı nasıl sevilebilir ki! Zaten Socrates demokrasinin neden işlemeyeceğini binlerce yıl önce veciz bir biçimde ispatlamıştı. Bundan sonra en azından ayda bir, sosyal medya hesaplarımdan paylaşmak üzere o ispatı sakladım. Bir de Dietrich Bonhoeffer’in meselenin kötülük değil aptallık olduğu tespitini. Onlar aptal, biz değiliz, mesele bu. Lakin tam burada kıvrak bir hamle gerekiyor, çünkü en demokrat da siz olmalısınız. Dert etmeye değmez, buraya gelene kadar omurganız gerekli idmanı yapmış, uygun beceriyi geliştirmişti. Kolaylıkla başarabilirsiniz yığınları aşağılayıp, bir cümle sonra demokrat olmayı.
Eh, böyle bakınca, sevgimizden payını alan nüfus birden olağanüstü azalıyor. Ama daha da azalacak ne yazık ki. Çünkü mesela Yetmez Ama Evetçileri nasıl sevebiliriz! Bir arkadaşımın teorisine göre, solcuların YAE’cilere fena halde gıcık olmalarının sebebi, meseleyi “ulan biz bu poturlulara —o daha uygun bir sıfat kullanıyor da burada kullanmak uygun düşmez— asla mağlup olmazdık, bizi bizim içimizden karşı tarafa geçenler yendiler” diye formüle etmiş olmaları. Tarihi gerçeklikle pek örtüşmüyor, YAE’ciler yokken de poturlular hep galip idiler, YAE’ciler karşıya geçmeseler de o referandumu da kazanacaklardı. Ama solcu olmanın en güzel yanı işte bu, bir açıklaman var, gerçeklikle uyuşmuyor, dert etmeden yürüyebiliyorsun.
İslamcı olmak, görüldüğü gibi, solcu olmaktan çok da farklı değil. Orada da söyledikleriniz sizi bağlamıyor. İmam olsanız ve her gün Müslümanlara yalan söylemenin ne kadar kötü olduğunu anlatsanız bile, lafın sonunda, yalan söylediği aşikâr olanların peşinden gitmenin nasıl elzem olduğunu söyleyebiliyorsunuz. Filan.
İslamcılığın ön şartlarının arasında biraz “günlük” vecibeler var. Beş vakit namaz kılmak gibi. Kılmasanız bile kılıyormuş gibi görünmek gerekiyor en azından. Ama benim İslamcılığı tercih etmememin sebebi bu tür yükümlülükler değil. İslamcılık için geç kaldığımı hissediyorum. Solculuk daha genç gösteriyor, daha şık, daha seksi. Bir on yıl önceki yılbaşında “ben de yeni yıl için hedef koysam” diye gelseydi aklıma, belki İslamcılığı tercih edebilirdim.
Milliyetçilik… İşte o olmaz. O kadar laçkalık beni aşar.