Listeler

Normal şartlarda, seçime bu kadar az bir süre kala heyelan halinde yer değiştirmeler olmaz. Bugünlerde yapılıp edilenler, olsa olsa, sandığa gitmeyecek bir kısım seçmeni sandığa götürmeye, gidecek bir kısım seçmenin “ne lüzum var ya” demesine sebep olur.

Eğer zemindeki tahtalardan biri çürümüşse, üzerine basana kadar farkına varmayabilirsiniz. Basıldığında… Artık çok geç kalınmış olur. Aday listeleri çokça çürük tahta barındırıyor, her iki kanat için de… Üzerlerine basılacak mı, basılırsa hangisinin üzerine hangi şiddette basılacak, göreceğiz. 

Aday listelerinin çokça risk barındırması, yeni, bu seçime has bir husus değil, her seçimde listeler çürük tahtalar ihtiva eder. Bu seçime has olan riskler de var ama. Mesela CHP listelerinde aday olan DEVA, Gelecek, Saadet, DP ve hatta İYİP mensubu isimlerin hacmi, çok yeni, çok özel bir hal. Burada test edilecek iki şey var. 

İlk olarak, ömrü boyunca altı okun altına mührü vurmamış, muhtemelen beş yıl öncesine kadar da siyasi tutumunu “CHP’nin karşısında olmak” olarak özetleyebilecek olan seçmenler, eğer ayrı veya farklı bir listede olsalardı pekâlâ oy verebilecek oldukları adaylara CHP listesinde olduklarında da oy verecekler mi sorusunun cevabını göreceğiz. Sözünü ettiğimiz kesim öyle kalabalık bir kesim değil, sağdan toplasak, soldan toplasak beş puanı aşamayacak bir toplamdan söz ediyoruz. Hâlbuki “CHP’nin karşısındaki adrese” çadır kurduğu için bunca yıl iktidarını sürdürebilen AKP’nin küstürdüğü kesimler çok daha geniş. Yani sözü edilen partiler için son derece elverişli bir konjonktür vardı, değerlendiremediler. Böyle üç beş puanın, hatta üç beş reyin hesabını yapmak yerine Erdoğan’ın püskürttüğü geniş yığınlar için toplanma alanı olmayı sağlayabilecek siyasetler üretilseydi, yaşadığımız garabeti yaşamayacaktık. “Küçük partilerin seçmenlerinin eli altı okun altına varacak mı” diye bir sorumuz da olmayacaktı. Şimdi böyle bir sorumuz var ve bence cevabını henüz bilmiyoruz.

İkincisi, CHP listesinin “sağcı” adaylarla basılmasına, CHP’ye oy veregelmiş olan seçmen nasıl bir reaksiyon gösterecek sorusunun cevabı da meçhul. CHP’nin şehirli seçmenlerinin önemli bir bölümü, son yıllarda HDP’ye rey verdi veya verebilecek duruma geldi. Bir başka bölümü pekâlâ İnce’ye gidebilir… Di… Eğer İnce biraz daha düzgün biri olsaydı. Ama belki tam da bu kapkaççı halleri sayesinde, herkesin canını yakacak biri olduğundan da cazip gelebilir listelerinin işgal edilmiş olmasına öfkelenen seçmen için. Ve bir de, bilhassa benim neslimden olup CHP’ye oy veregelen ve akabinde “elim kırılaydı da vermeyeydim” diyenler için TİP var. Hepsinin içinde bir ukde olarak duruyor sosyalist hayalleri. TİP’in üç buçuk milletvekiliyle gerçekleştirdiği gürültülü muhalefet de gençlerin bir bölümünün içini ısıtmış durumda. 

Bilmediğimiz ama öğrenmek için 14 Mayıs gecesini beklememiz gerekmeyen bir başka husus var. Küçük partilerin adayları ve teşkilatları ile CHP teşkilatları sahada nasıl bir manzara verecekler? Seçmen listelerinin bu halinin icabı olanı yapabilirlerse, yani sahada birbirlerine temas edebilir ve bu temastan da negatif bir enerji üretmemeyi becerebilirlerse… Türkiye’nin siyaset sosyolojisi, 80 sonrası kodeslerde yaşananların neticelerine benzer bir birikimle çıkabilir bu seçim döneminden. Gerçi süre kısa ama herkesin duyargaları olağanüstü hassas olduğu için sürenin kısalığına rağmen “hatıra defterleri” anlamlı yaşanmışlıklarla dolabilir.

İktidar cenahı hakkında konuşurken ise, hemen herkes gibi ben de “kazdıkları kuyuya düştüler” diyorum. İşin hakçası, başkalarını düşürmek için kuyu kazanların o kuyuya düşmeleri, insanın adalet talebinin kaçınılmaz bir tezahürü. Dolayısıyla umarım öyle olmuştur, kazdıkları kuyuya düşmüşlerdir. Ama temenniler bir yana tahminlerde bulunmak söz konusu olduğunda tedbirli olmakta fayda var. 

Önce AKP’ye oy veregelmiş seçmen üzerinden bakalım mevzua. Önemli bir bölümünün halden ve gidişattan memnun olmadığı “görülüyor”. Birçoğu davetkâr bir başka adres bulamadığı için orada kalmış durumda. Yaşadıkları yerin küf kokusunu MHP’ye fatura ederek Reislerini ve AKP’yi “temizleyebilirler” muhayyilelerinde. Yani iki partinin ayrı listelerle seçime girmesi, AKP’ye oy vermiş, gidecek adres aramış ve bulamamış geniş yığınlar için, “mecburen burada yatacağız yine” yerine, “oh be davetsiz misafirler gitti, artık rahatça burada kalabiliriz” mazeretine sığınma fırsatı sağlayabilir. Benzer bir durum MHP seçmeni için de geçerli olabilir. 

Yani?

Eğer tek listeyle seçime girselerdi kaybedecek oldukları bir kısım seçmeni kendi yörüngelerinde tutmalarını sağlayabilir ayrı listelerle seçime girmek. Kaç puandır bu biçimde davranacak seçmen, bir fikrim yok. Ayrı liste tercihinin belirli sayıda milletvekili kaybına yol açacağı aritmetik olarak ispatlanabilir. Ama eğer oy kaybını azaltacaksa, kaybın durdurulmasıyla elde edilenin milletvekili sayısına nasıl yansıyacağını öğrenemeyeceğiz. Düz akıllar yürütülecek, “tek listeyle girselerdi, şu milletvekilliğini de alacaklardı” gibilerden. Sanki diğer her şey aynı kalacakmış gibi…

Mevzua MHP seçmeni açısından bakarsak, işleyebilir olduğunu zannettiğim bir başka dinamik daha var. MHP seçmeni ittifak kutusunun içinde üç hilalin altına mührünü vurmuş olmakla vazifesini yerine getirmiş biri olmanın rahatlığıyla Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’a oy verebilir. Sadece bir ihtimal olarak işaret etmek istiyorum ki, Erdoğan’ın alacağı rey, AKP ve MHP reylerinin toplamına, 2018’e kıyasla daha yakın olabilir. 

Eğer seçmenin gönlünde böyle bir muhasebeye yer varsa ve benzeri bir muhasebe muhalefet cephesinde de işlerse, CHP seçimden çok ağır yaralı çıkabilir. Yani “nasılsa Kılıçdaroğlu’na oy verdim, üstüme düşeni yaptım, bu listeleri hazırlamış CHP’ye oy vermesem de olur” duygusu, CHP’den Memleket Partisine, TİP’e, HDP’ye ve hatta İYİP’e kaymaya yol açabilir. 

Kamuoyunun bir süredir yoğurdu üfleyerek yediği, daha önce basmadığı tahtalara basmamaya ihtimam gösterdiği görünüyor. Yine de çürük tahta çok. Kalan kısa sürede basılıp basılmayacağını, basılacaksa hangisine hangi şiddetle basılacağını bilmiyoruz. 

Normal şartlarda, seçime bu kadar az bir süre kala heyelan halinde yer değiştirmeler olmaz. Bugünlerde yapılıp edilenler, olsa olsa, sandığa gitmeyecek bir kısım seçmeni sandığa götürmeye, gidecek bir kısım seçmenin “ne lüzum var ya” demesine sebep olur. Kaldı ki, bu seçimde de kamuoyunun iki ana gövdesi cephenin iki yanındaki siperlerde pozisyonunu almış görünüyor. Birinden ötekine geçiş artık zor —az önce işaret ettiğim gibi cepheden kaçışlar hâlâ ihtimal dâhilinde olsa da. Ama aynı siperde bir yerden diğerine birkaç puanlık geçişlerin bile, ülkenin önüne seçim sonrasında gelecek seçenekler menüsünü köklü bir biçimde değiştirme ihtimali var. 

Ne diyeyim, memleketin seçim sistemini böyle, top şurada durursa iflas edilecek, yandaki hücreye düşerse abad olunacak rulet masasına çevirmiş olanlar utansın. 

- Advertisment -