Maraş merkezli depremlerin ardından Türkiye’ye arama kurtarma ekibi yollayan 75 ülkeden biri de Malezya oldu. Malezya, 140 kişilik özel arama kurtarma timi SMART’la Türkiye’ye geldi, ekip Gaziantep’in Nurdağı ilçesinde AFAD ve diğer Türk ekiplerle birlikte çalışmalara katıldı.
Malezyalı arama kurtarma ekibi ve gönüllü tercümanları Arif Akdağ (1999-Gölcük).
Malezyalı ekibin gönüllü İngilizce-Türkçe tercümanlığını ise Robert Kolej mezunu iş insanı Arif Akdağ üstlendi. Arif Akdağ için bu yeni bir tecrübe değil. 18 bin insanın can verdiği 7.4 şiddetindeki 1999 Gölcük Depremi’nde de Arif Akdağ aynı Malezyalı ekibin tercümanlığını üstlenmiş, birlikte arama kurtarma çalışmalarına katılmıştı. 1999’da arama kurtarma timinde görev alan Malezyalı Mohd Yakup Yusuf ise 24 sene sonra yine bir deprem sonrası Türkiye’ye gelen ekibin içindeydi; fakat bu defa ekibin şefi olarak.
Modh Yakup Yusuf ve Arif Akdağ 24 sene sonra bir arada, bu defa Gaziantep, Nurdağı’nda (2023).
Seneler geçmiş, 1999 depremi sırasında haksız yere hapiste olan muhalif Malezyalı siyasetçi Enver İbrahim 2023’te ülkenin başbakanı seçilmiş, fakat maalesef hikâye pek de değişmemişti. Arif Akdağ ve Yakup Yusuf, 24 sene sonra yine enkaz altındaki insanları kurtarmak, evleri yıkılan, yakınlarının ölü veya diri enkaz altından çıkarılmasını çaresizce bekleyen insanlara yardım etmek için bir aradaydı, kafalarında baret sahadaydı.
Malezyalı arama kurtarma ekibi Gölcük’te (1999).
Hem 2023 hem 1999’da Türkiye’nin yardımına gelen tek ülke Malezya değildi. 2023’te olduğu gibi 1999 yılında da Türkiye’ye gelen uluslararası desteğin boyutu kamuoyunu şaşırtmış, takdirini kazanmıştı. Hatta Türkiye’nin dünya ve komşularıyla olan ilişkilerinde köklü değişikliklerin yaşanmasına sebep olmuştu.
Deprem yardımlarından deprem diplomasisine
17 Ağustos 1999 depreminin ardından Azerbaycan’dan İsrail’e, Güney Kore’den ABD’ye birçok ülke Türkiye’nin yardımına koştu. İlk gelen ekiplerden biri de Yunanistan’dı. Yunanistan, deprem haberini alır almaz Türkiye ile iletişime geçmiş, aynı gün içerisinde 24 kişilik arama kurtarma ekibini Gölcük’e yollamıştı. Sivil toplum ve kamu kurumları koordineli bir şekilde kan bağışı kampanyaları düzenleniyor, Türkiye’ye yardım tırları gönderiyordu.
Ne var ki Türkiye’ye yollanan yardımlar herkesi memnun etmiyordu. Koalisyon hükümetinde Sağlık Bakanı olan MHP’li Osman Durmuş, Hürriyet’e konuşan bir Dışişleri yetkilisinin aktardığına göre Yunanistan’ın sağlık ekibine, Ermenistan’ın arama kurtarma ekibine ve ABD’nin hastane olarak kullanılması, askerlerin ise arama kurtarma çalışmalarına katılması için yollamak istediği 3 uçak gemisine karşı çıkıyor, “Yunan kanına ihtiyacımız yok” diyerek kan bağışlarının kabul edilmemesi gerektiğini söylüyordu. “Bakan Yunan diye yardım kabul etmiyor” başlıklı haber depremden 5 gün sonra yayınlandı ve Osman Durmuş’a tepkiler çığ gibi büyüdü. Devletin yetersiz kaldığı bu felakette yurtdışından gelen yardımlar kritik önem taşıyordu.
İki gün sonra Bakanlar Kurulu’nda dönemin başbakanı Ecevit, kamuoyundan gelen tepkileri de hatırlatarak kendine has üslubuyla Osman Durmuş’u net bir şekilde uyardı: ‘‘Lütfen siz artık susunuz. Dış dünya ile bağlantılarımızı Dışişleri Bakanlığı yürütüyor. Dışişleri, yardımlarla ilgili talep ve teşekkürleri gerekli yerlere diplomatik bir dille iletir.’’
Hürriyet’in 24 Ağustos 1999 tarihli manşeti: “Kes Sesini.”
Bakan Durmuş daha sonra bir basın toplantısı düzenledi ve başka ülkelerin yardımlarını kabul etmediğine dair iddiaların yalan olduğunu söyledi. Durmuş yabancı basına verdiği demeçlerde kendisini eleştirenlerin “Marksist” olduğunu da eklemeyi ihmal etmedi. Nitekim Durmuş, gelen tepkiler üzerine geri adım attı, MHP’liler dahil birçok kesimin Hürriyet haberini temel alıp öfkelenmesi işe yaramıştı. Durmuş sonrasında yabancı ülkelerden gelen yardımlara karşı çıkmadı. “Yardımın Yunanı, Ermenisi olmaz” demek zorunda kaldı.
Böylece yabancı yardımlar hızlandı, ABD, Güney Kore gibi ülkeler çadır kentler kurmaya, Yunanistan ve Ermenistan yardımları ülkeye gelmeye başladı.
Türkiye’ye yapılan yardımlar diplomatik ilişkileri de etkiledi. Kasım 1999’da Türkiye’ye AGİT Zirvesi için gelen Clinton, ABD’nin kurduğu çadır kentleri ailesiyle birlikte ziyaret etti, depremzedelere moral verdi. ABD-Türkiye ilişkileri açısından belki de en önemli ziyaretlerden biriydi.
Fakat hiç şüphesiz en köklü değişim Türk-Yunan ilişkilerinde yaşandı. İki ülke kamuoyu arasındaki yakınlaşmayı ve önyargıların kırılmasını gözlemleyen Dışişleri Bakanı İsmail Cem ve Yunan mevkidaşı Papandreu, bir süredir yürüttükleri diplomatik çabaları depremden sonra arttırdı. Türkiye’nin en donanımlı ve demokrat siyasetçilerinden İsmail Cem, kendisi gibi sosyal demokrat olan Papandreu ile özel bir bağ kurdu. İki bakanın deprem sonrasında attığı adımlar ise Türkiye’nin Yunanistan ile olan ilişkilerini hızlı bir şekilde değiştirdi.
“Yunan’dan dost olur mu?”
Önyargılar kırıldı ve “Yunan’dan dost” oldu. 17 Ağustos depreminden sadece bir hafta sonra Yunan Deniz Kuvvetleri Komutanı Yorgo İoannidis, emekliye ayrılan Türk mevkidaşı Salim Dervişoğlu’nun devir teslim törenine katıldı, Yunan amiral salondaki askerler tarafından yoğun bir şekilde alkışlandı. Depremden 2 ay sonra Yunanistan’da gerçekleşen Kasım depremine ise ilk arama kurtarma ekibi yollayan ülke Türkiye oldu. Şimdi yardım sırası Türkiye’deydi.
Dervişoğlu ve İoannidis çiftleri devir teslim töreninde.
Depremden 4 ay sonra ise İsmail Cem’in çabaları neticesinde Yunanistan, Türkiye’ye uyguladığı vetoyu kaldırdı, böylece Aralık 1999 Helsinki AB Zirvesi’nde Türkiye’ye resmi olarak adaylık statüsü tanındı. Türkiye’nin sonrasında reform sürecinin durmasıyla sekteye uğrayacak AB üyelik süreci resmen başlamıştı.
İsmail Cem ve Papandreu’nun deprem sonrasında ikili ilişkileri arttırmak için gösterdiği çaba, Samos Adası’nda düzenlenen 2001 tarihli bir ekonomi zirvesinde Papandreu’nun vefat eden babasının anısına sirtaki yapması, İsmail Cem’in de mevkidaşına eşlik etmesiyle zihinlere kazındı. İkili, ardından Samos’ta barışı temsil eden bir zeytin ağacı dikti, ne yazık ki İsmail Cem 2007’de aramızdan ayrıldı. 2009’da Yunanistan başbakanı seçilen Papandreu, ilk diplomatik ziyaretlerinden birini Türkiye’ye yaptı. İsmail Cem’in mezarını ziyaret etti, taziyelerini iletti. Yanında Samos’taki zeytin ağacının bir dalını da getirmişti…
Papandreu, İsmail Cem’in mezarında.
Ve 2023…
Bir haftadır dünyanın dört bir yanından Türkiye’ye yardım geliyor. Azeriler sanki deprem Bakü’de olmuşçasına yardım topluyor, Atina Belediye Başkanı belediye binasına yardım kolilerini yığıyor, Hem Çin hem de Çin tarafından her an işgal edilme tehdidi altındaki Tayvan Türkiye’ye ekip yolluyor, Tayvan Cumhurbaşkanı bir aylık maaşını Türkiye’ye bağışlıyor.
İngiliz arama kurtarma ekibinden Deborah Swann, kendisine teşekkür eden Hataylı bir kadın ve çocuğuyla.
“İngiliz uşağı” hakareti afet bölgesinde eski bir milletvekili tarafından kullanılırken İngiliz arama kurtarma ekipleri Hatay’da çalışıyor. Katar, Türkiye için yardım gecesi düzenliyor, milyonlarca dolar yardım yapıyor, özel konteyner yolluyor. İsrail 450 kişilik ekibiyle sahada, sahra hastaneleri kuruyor, insanları enkazdan çıkarıyor, çalışılması dinen yasak olan Şabat gününde bile özel fetva ile faaliyetlerine devam ediyor. Meksika’dan El Salvador’a, Çekya’dan Kazakistan’a geniş bir coğrafyadan gelen insanlar Türkiye’nin umudu için kazıyor. İşgal altındaki Ukrayna da işgalci Rusya da Türkiye’ye ekip yolluyor. İran ve İsrail’den gelen yardım uçakları havalimanına aynı anda iniyor. Belki iki ülkenin bayrağı ilk kez yan yana geliyor. Ermenistan ile kapanan sınır kapısı 35 yıl sonra yardım tırları için tekrar açılıyor.
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Barzani, Türkiye’ye geliyor, IKBY onlarca iş makinesi ve yardım yolluyor.
Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasına göre, Türkiye’de yaklaşık 75 ülkeden gelen 9 bin yabancı personel arama kurtarma çalışmalarına yardım etti, ediyor.
Ve işin tuhafı, bütün bu uluslararası dayanışma, WhatsApp gruplarında dönen kısa video kesitlerinde komplo şamanlarımızın, depremin sorumlusu olarak “küresel güçleri”, başka ülkeleri, suçlamaları esnasında yaşanıyor.
“Lütfen artık susunuz”
1999 döneminin Sağlık Bakanı Osman Durmuş, kendisine tepkilerin artması üzerine Yunan medyasına konuşmuş, sıcak mesajlar vermek zorunda kalmıştı: “Siz yolu (AB üyelik) açın, ben de Rodos Adası’na gelirim, beraber balık yeriz, rakılar benden.”
Belki o dönemde “Nasıl bir Türkiye?” sorusunda asla anlaşamayacak Hürriyet ve Yeni Şafak gazeteleri Durmuş’un tutumunu eleştirmiş, yabancı yardımlar için teşekkür etmişti. En duygusal teşekkür ise Yeni Şafak’a aitti: “İçimizdeki birkaç kişinin sözlerine, davranışlarına bakarak bizi yargılama. Güle güle dön ülkene, sana minnettarız yabancı.”
Yeni Şafak’ın 24 Ağustos 1999 tarihli manşeti.
Türkiye’ye dünyanın dört bir yanından gelen yardımların uluslararası ilişkilere ve diplomasiye katkısı ne olacak, AB, Yunanistan ve Ermenistan’la ilişkiler nasıl şekillenecek, 1999 sonrası deprem diplomasisi yeniden işleyecek mi henüz belirsiz. Hem Yunanistan hem Ermenistan Dışişleri Bakanı Türkiye’ye geldi, deprem bölgesini ziyaret etti, Mevlüt Çavuşoğlu ile görüştü. ABD Dışişleri Bakanı ise haftaya Türkiye’ye gelecek.
Yorum yapmak için çok erken. İnsani yardımlar neticesinde uluslararası hukuk uyuşmazlıklarının veya reel politik sorunların hemen çözüme kavuşacağını söylemek de açıkça romantizm.
Fakat böylesine büyük bir felakette hâlâ deprem hakkında komplo teorileri yayan deprem fırsatçılarına; Türkiye’yi dünyadan koparmak, Kuzey Kore’ye dönüştürmek için zihinleri karıştırmaya, halkı manipüle etmeye çalışanlara; yardım faaliyetlerinin “dürüstlüğünü” sorgulayıp sahada çalışanlara hakaret edenlere; katı önyargılarını ve eskimiş ideolojilerini yaşanan bu acı karşısında bile yumuşatmayanlara verilecek yanıt belli: “Lütfen artık susunuz.”
İlgilisine öneriler:
- Yıldıray Oğur’un orman yangınları sırasında uluslararası yardım isteyenlere tepki gösterenleri eleştirdiği yazısı https://serbestiyet.com/featured/tesekkurler-yabanci-66939/
- Defne Sarıöz’ün medyanın afetleri nasıl ele aldığına dair faydalandığım bir yazısı, başarılı bir arşiv taraması https://www.newslabturkey.org/2021/08/07/afetler-ve-ana-akim-medya-22-yilda-ne-degisti/