Metal yorgunluğu metalin bünyesine ilişkin bir kavram, metalin plastisitesini kaybedip ilk haline dönme direncini kaybetmesiyle ilişkili. Tipik örneği yay: Gerildikten sonra o şeklinde kalıp başa dönememesinin nedeni bünyesindeki o gizilgücü kaybetmesinin kaynağındaki zaaf öyle adlandırılmış. O direnci kaybetmeyen [yorulmayan] çelik levhaları rulo halinde tuttuktan sonra açıp kullanıyoruz.
Mesela mimar Mies van der Rohe’nin ilk 1929 Barcelona fuarı Alman pavyonunda kullandığından Barcelona koltuğu diye anılan koltuğu ve pufu. Bu son yüzyılın en rahat oturma elemanı varlığını gerilmiş lastik bantlarından ziyade çeliğin esneme özelliğine borçlu. Sırtın devamı yatay “X” şeklindeki yassı çelik profil ayaklar üzerine binen ağırlıkla kapanmaya meyledip açılıyorlar. Metal yorgunluğu, koltuğu sırt ve ayağın birleşim yerinden kırardı. Mies’in aynı yıllardaki hafif ve kullanışlı sandalyesi de bu prensiple tasarlanmıştı. Ne metaller ne tasarımlar yoruldu, hala kullanıyoruz.
Bir de teneke levha canlandıralım; bükülme hattı boyunca ya hemen kırılacak ya da bükülü şekliyle kalıp tekrar pürüzsüz levhaya dönüşemeyecektir. Katlanmış kağıt da ilk haline dönemez. Mies’in koltuğunu bu kadar rahat yapan, yatak mekanizmalarındaki gibi üzerindekinin kıpırdamalarıyla kapanıp açılması.
“Teşbihte hata olmaz!” ama ifade gücü taşımasının teminatı o ilk anlamla sürdüreceği bağdır. Zaten “sizce bu lafı niye etti?” gibi sahibinden başkasının bilemeyeceği niyet sorularına başkalarının yanıt aramasından sonuç çıkmayacağı saatler süren tv oturumlarından belli değil mi?
Ama şurası aşikâr ki, Erdoğan asıl anlamını bilip yananlam açılımlarıyla birlikte aklına getirse, telaffuza asla dili varmazdı.