Türk Dil Kurumu (TDK), 1945’ten beri Türkçe Sözlük yayınlıyor. Geçen hafta sözlüğün 12. baskısı yayınladı. Her baskıda TDK, birtakım değişiklikler yapıyor; mesela bazı sözcüklerin yazımını değiştiriyor, bazı sözcükleri sözlükten çıkarıyor ve bazı sözcükleri de sözlüğe ekliyor.
Sözlüğün yeni baskısında da bu tür değişikliklere gidildi. Örneğin, 18 sözcüğün yazımı değişti. TDK, bundan böyle Doğubeyazıt’ı Doğubayazıt, Çiğ Börek’i Çi Börek, Kayyum’u Kayyım, Yeşilzeytin’i Yeşil zeytin, Unvan’ı da Ünvan şeklinde yazmamız gerektiğini açıkladı.
İzleyebildiğim kadarıyla, işin erbabı – genel olarak- bu değişikliklerden pek hazzetmedi; sözcüklerin yazımında TDK’nın halkın kullanımını esas aldığını, konuşma dilini yazı diline indirgediğini belirtti ve bunu yanlış buldu.
Keza TDK’nın “müsait, kirli, serbest, esnaf” gibi kelimeleri tanımlarken kullandığı bazı ifadeleri, cinsiyetçi bir anlam taşıdıkları ve kadınlara yönelik ayrımcılık içerdikleri gerekçesiyle sözlükten çıkarması da, dil bilimcileri –genel olarak- hoşnut etmedi. Zira ayrımcılık içerse de, dilin her kelimeye ihtiyacı vardı.
Doğrusu ben de, ayrımcı veya cinsiyetçi bir mana ihtiva ettikleri için bazı kelimelerin sözlüklerden ayıklanmasının, dili fakirleştirdiğini düşünürüm. Bir dildeki her kelime, o dilin zenginliğine katkı sunar; sözlüklerin de bu zenginliği elden geldiğince içermesi beklenir. Ayrımcılıkla veya cinsiyetçilikle elbette mücadele edilmelidir, ama bu mücadele, kelimeleri sözlüklerden kovmakla olmaz. Ayrıca halk kullandığı müddetçe, sözlüklerde yer vermezseniz dahi o kelime varlığını muhafaza eder. Olan, kuraklaşan sözlüğünüze olur.
“Ayıptır, talihsizliktir, edepsizliktir”
Hülasa, TDK’nın değişiklikleri umumi olarak kimseyi tatmin etmedi. Fakat bir kelime var ki, işte dananın kuyruğu onda koptu. “Türkiyeli” kelimesinden bahsediyoruz. TDK, Türkiyeli kelimesini sözlüğe ekledi ve bu da TDK merkezli küçük bir depreme sebebiyet verdi.
Türkiyeli kelimesi için TDK, “Türkiye’de yaşayan halk ve bu halkın soyundan olan kimse” tanımını yaptı. Sosyal medyada infial koptu. TDK, Türkçe’ye ağır bir zarar vermekle suçlandı ve yaylım ateşine tutuldu.
En sert tepkilerden biri İlber Ortaylı’dan geldi. TDK gibi bir devlet kurumunun bu kelimeye yer vermesini inanılmaz bulan Ortaylı’ya göre, Türkiyeli diye bir kimlik yoktu, Türkiyeli tabiri de tamamen bir uydurmadan ibaretti. İçeride kendini Türk hissetmeyenlerin kullandığı bu tabir, dışarıdan tezgâhlanıp bize dayatılıyordu.
“Sen Türk olmak istemezsen isteme. Ama senin yüzünden neden ben ‘Türkiyeli’ gibi bir tabiri kabul edeyim, senin pabucuna gireyim? Fransalı, İtalyalı, Almanyalı İspanyalı bir kimlik var mı? Yok. İspanyol değilse ‘Katalanım’ der İtalyan değilse ‘Sicilyalıyım’ der. Bizimkiler uydurmuş bir Türkiyeli! Üçkâğıtçılık. TDK gibi bir devlet kurumunun ise böyle gayri ilmi bir düşünceye alet olması ayıptır, talihsizliktir, edepsizliktir.” (Hürriyet, 23.07.2023)
Kaan Eminoğlu da, halkın kullanmadığı, benimsemediği, içeriğine itiraz ettiği bir kelimenin, resmi bir kurumun sözlüğünde yer almasının kabul edilmez olduğunu söylüyordu. Evvela Anayasanın bütün vatandaşları Türk olarak tanımladığına dikkat çeken Eminoğlu, ardından sokaktaki hiçbir vatandaşın “ben Türkiyeliyim” gibi bir cümle kullanmadığını belirtiyordu. Ona göre Türkiyeli gibi uydurma ve üzerinde toplumsal mutabakat bulunmayan bu sözcüğün TDK tarafından kullanılması bir tehlikeye işaretti. Neyse ki halk, anında bu tehlikeye karşı direnç göstermişti. Ama yine de müteyakkız olmak lazım gelirdi.
“Son yıllarda ülkemizde terminoloji bilinciyle ilgili önemli bir eksiklik mevcuttu. ‘Türkçe edebiyat, Türkiyeli’ ifadelerinin sol liberal kültürel iktidar tarafından yıllarca işlenip yurttaşlarımızın zihninde bir kırılma yaratma çabası ve sol liberal cenahın siyasi ajandalarına uygun terminoloji inşa etme girişimleri bu bilinçle sekteye uğratıldı diyebiliriz.” (Karar, 22.07.2023)
Kesin hüküm
Sert itirazlar, iddialı argümanlar…
Ancak geçerlilikleri şüpheli!
Misal “kendisine Türkiyeli diyen hiçbir vatandaş olmadığı” sözü, son derece abartılı, ama bir o kadar da dayanaksız.
Zira bugün siyaset sahnesinde kendine “Türkiyeli” diyen ve yaklaşık altı milyon da oy alan bir parti var. Salt bu bile, bu iddianın altını boşaltmaya, gerçeklikten tamamen kopuk olduğunu göstermeye yeter.
Türkiyeli kelimesine karşı çıkışlar, dil alanından ziyade, politik alanın hassasiyetlerini yansıtıyor. Nitekim Necmiye Alpay da, Türkiye’de dil meselelerinin dar anlamda siyasileştiğinin altını çiziyor. Oysa meseleye –olması gerektiği gibi- dilbilimin ilkeleriyle yaklaşıldığında varılacak nokta şu: Bir kelime anlamına ihtiyaç duyulduğu için bir dile girmişse ve kullanımı yaygınlaşmışsa, o kelimenin sözlüğe alınması doğaldır. Türkiyeli kelimesinin sözlüğe girmesi de bu çerçevede değerlendirilmelidir.
Alpay’a göre Türkiyeli gibi sözcüklerin bu denli sert reaksiyonlara yol açmasının nedeni, Türkiye’de herkesin Türk olduğuna dair bir kesin hükme varılmış olmasıdır.
“Türkiye’de yaşayan herkes Türk’tür, Türkiyeli denilemez’ hükmü bilim dışıdır. Zira bir kelime birbirinden farklı bağlamlarda pekâlâ kullanılabilir. Dolayısıyla kelimenin hangi bağlamda kullanılacağına sözlükçü olarak hüküm veremezsiniz.” (Hürriyet, 23.07.2023)
Feyza Hepçilingiler de, Türkiyeli kavramına karşı çıkmanın yanlışlığına başka bir açıdan yaklaşıyor:
“Türkiye’de yaşayan herkes Türk’tür’ gözü ile bakılıyor ama Türkler sadece Türkiye’de yaşamıyor ki… Kıbrıslı Türkler, Orta Asyalı Türkler de var. Dolayısıyla Türkiyeli Türkler denilebilir.” (Hürriyet, 23.07.2023)
Bulgar mı Bulgaristanlı Türk mü?
Malum, Lozan haftasındayız; Türk ve Türkiyeli kavramları Türkiye’nin kurucu senedi olarak kabul edilen Lozan Anlaşması bağlamında da yoğun olarak tartışılıyor. Türkiyeli ifadesine ateş püskürenlerin temel tezi, bunun Türklüğü zayıflattığı ve ayrılıkçı/bölücü siyasetlere zemin hazırladığıdır. Baskın Oran ise argümanı tam tersine çeviriyor, asıl bölücülüğün Türkiyeli ifadesini reddetmek olduğunu söylüyor.
“Ben Türkiyeli değilim, Türküm’ diyen profesörler var. Objektif kimlik, sübjektif kimlik tanımından haberleri olmadığı anlaşılıyor. Objektif kimlik, insanın anasından çıktığında gelen kimliktir. Sübjektif ise insanın aklı erince, kendi seçtiği kimliktir. Sanki insanlara ‘Türksün’ veya ‘Türk değilsin’ diyorlar. ‘Ben Türküm’ dediğin anda başkasının çıkıp ‘Ben Kürdüm’ deme hakkı doğar. Onun için söylenmesi gereken ‘ben Türküm’ demek değildir. ‘Ben Türkiyeli bir Türküm’ demektir. Bunun sonucu olarak Kürtler de ‘Ben Türkiyeli bir Kürdüm’ diyeceklerdir. İşte, bütünleşme bundan ibarettir. ‘Ben Türkiyeli değilim Türküm’ demek bölücülüktür. Bulgaristan’da yüz binlerce Türk var. Bunlara Bulgar mı diyeceğiz yoksa Bulgaristanlı Türk mü? 120.000 Batı Trakyalıya Yunan mı diyeceğiz yoksa Yunanistanlı Türk mü?” (https://t24.com.tr/haber/lozan-antlasmasi-100-yasinda-prof-baskin-oran-turkiye-nin-en-anlasilmamis-metni-lozan-i-anlatiyor-tbmm-heyeti-olarak-gittiler-turkiye-olarak-donduler,1121512)
Nihayetinde her yönden muhasara altına alınan TDK, Türkiyeli’yi sözlükten çıkardı.
Peki, ne oldu? Türkiyeli kelimesi berhava mı oldu? Anlamını mı kaybetti? Sözlükten çıkarıldı diye hükmünü mü yitirdi?
Hayır, öyle olmadı. Kelime hayatiyetini koruyor, mühim tartışmalarda başköşede oturmaya devam ediyor. Ama bu olan bitenden çıkarabileceğimiz bir sonuç var: Hep Kürtlerin Türkiyelileşmesinden söz ediliyordu ya, bu tartışma bir kez daha ortaya koydu ki galiba asıl ihtiyaç, Türklerin Türkiyelileşmesi!
Acil bir ihtiyaç bu; çünkü Türkiyeli, zamanı gelmiş bir kelime.