Bugün size başarılarıyla gurur duyduğum birinden bahsetmek istiyorum: Harika Uygur…
O, sektörde herkesin bildiği, sektörün içinde olmayanların da son zamanlarda adını sıkça duyduğu, Türkiye'de cast direktörlüğü dendiğinde ilk akla gelen isimlerden biri…
Mesleğe başladığı andan itibaren, hep iyi işlerin içinde yer almış, birçok oyuncunun kaderini değiştirmiş olan Uygur, Amerikan Film Akademisi'nin bu yıl Türkiye'den davet ettiği tek isim…
2016 yılında Fransa'nın Oscar adayı olan "Mustang" filminde yaptığı cast direktörlüğüyle yakın zamanda Locarno Film Festivali'nde “Avrupa Cast Direktörü” ödülünü kazanan Uygur’a, hiç ikiletmeden, bütün yoğunluğunun içinde sorularıma cevap verme nezaketini gösterdiği için teşekkür ediyor, sizi bu söyleşiyle baş başa bırakıyorum…
Öncelikle, geçtiğimiz günlerde Amerikan Film Akademisi'nden aldığınız davet ve hemen akabinde de cast direktörü olarak Mustang filmindeki çalışmanızla Locarno Film Festivali'nde "Avrupa Cast Direktörü" ödülünü aldınız… Her ikisi için de gönülden tebrik ediyor ve hem Akademi üyeliği hem de 16 aday arasından ödülü kazanmanın yaşattığı duyguyu merak ederek, neler hissettiğinizi sormak istiyorum?
Listede yıllar yılı benim hayranlık duyduğum, işlerini çok sıkı takip ettiğim yönetmenler vardı. Onların yanında benim almam aklıma bile gelmedi. Ama film güçlüydü, kızlar çok iyiydi, bu da tabii ki hep içimde bir umut taşımama neden oldu. Kendi inanış dünyam içinde bunun işaretlerini de almıştım. İnanılmaz onur duydum. “Bir gün cast direktörlüğü ödülü verilirse onu mutlaka alacağım” diyordum; ama bu kadar çabuk olacağını hayal edememiştim. 🙂
Son dönemde "Mustang" ve Amerikan Film Akademisi üyeliği daveti ile gündeme gelmiş olsanız da aslında Neredesin Firuze'den Gora'ya, Barda'dan Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü'ye, Araf'tan Üç Maymun'a birçok filmdeki cast çalışmalarınızla, özellikle son dönem Türk Sineması için çıtayı sürekli yükselten bir yolda ilerlediğinizi görüyoruz. Bu ödüller de doğru yolda olduğunuzu gösteren, motive edici etkenler; ama bu buz dağının görünen kısmı… Peki bu zamana gelene kadar çekilen zorluklar… Özellikle de bir kadın olarak böyle bir piyasanın içinde var olmak, kolay mıydı?
Bu soru beni geçmişten bugüne düşündürdü… Kadın olarak yeşilçam içerisinde durmayı çok küçük yaşta öğrendim… Setlerde, tek kadın yönetmen yardımcısı olarak çalıştığım günlerden geçtim. Çok şükür ki şanslıydım. Herkes, bunu avantaja çevirmemi sağlayarak destekledi. Cast direktörü olarak cinsiyetten ziyade cast direktörlüğünün önemini ve anlamını oturtmak çok zor bir süreçti. Hâlâ da birçok zorluk yaşanıyor; çünkü cast direktörlüğü ile ajans direktörlüğü karıştırılıyor. Toplantılarda bana "senin oyuncuların kim?" gibi sorular geliyor. Ben de "bildiğiniz tüm oyuncular benim" diye cevap veriyorum. 🙂 Cast ajanslarının, cast direktölüğü yapmaması, cast direktörlerinin de bağımsız olması gerekiyor. Bu bitmediği sürece herkes, bütün bu zorlukları yaşamaya devam edecek.
2011 yılından beri "Bu Rol Senin" adı altında düzenli olarak workshop ve seminerler vererek oyuncu seçiminin önemini anlatıyorsunuz. Aynı zamanda "Bu Rol Senin" kitaba dönüştürüldü. Kitabın kapağında da yazdığı gibi "oyunculuğa dair her şey" bu kitapta mevcut… "Bu Rol Senin" bana kalırsa, oyuncu olmak isteyenlerin başucu kitabı niteliğinde… Diyelim ki, bütün bunlardan habersiz, belki de ilk kez bu yazıyı okuyacak olan oyuncu adaylarına, bu işin uzmanı olarak sizin önereceğiniz, mutlaka yapmalılar dediğiniz bir tavsiye var mı?
Elbette var. Eğitim alacaklar. Bu şart! Olmaz ise olmaz. Bilmem kim almadan ünlü oldu ama demekle olmuyor, almadığını nerden biliyorsunuz? Bugün özel ders alarak kendini geliştiren birçok oyuncu var. Basında okumuyorsunuz diye yargılamamalı veya özenmemelisiniz. Üniversitede konservatuar okumanız şart değil; ama metod oyunculuk eğitimleri veren atölyelerde altını çizerek söylüyorum en az iki yıl eğitim almanız şart. Ezber yapmak oyunculuk değil, taklit etmek oyunculuk değil. Oyunculuk bir matematik ve matematik zeka gerektirir. Gelen sorulardan ve maillerden kitapta eksik bile anlattığımı düşünüyorum. Bu yüzden yeni baskıya biraz daha eklemeler yapacağım.
Sizinle biraz olsun vakit geçirmiş, muhabbet etme imkanı bulmuş, ben de dahil herkesin ilk fark ettiği şey, nasıl bu kadar egosuz olabildiğinizdir diye bir tespit yapmak istiyorum. Kitabınızda ve atölyelerinizde bu konuyu önemsiyor ve oyuncu adaylarına "stüdyoya girmeden önce egonuzu dışarıda bırakın" diyorsunuz. Sizce ego bir tehdit mi?
Ego her zaman tehdit ama pozitif ego tamamen avantaj. Ego üzerine kitap okumalı, pozitif egoyu ve doğal zihinde kalmayı öğrenmeliyiz… Alnımızın ortasından burnumuzu kesen bir çizgi olduğunu düşünelim ve iki gözün arasına odaklanalım. İşte orası doğal zihne odaklandığımız yer. Sufizm’de de teslimiyet noktası aynı yer. Bu yüzden alnı secdeye koyuyoruz. An’da kalma da burada başlıyor. Özetle; teslim olup akışa güvenirsek, otomatik olarak anda kalırız. Eğleniriz, keyif alırız. Bu da bizi pozitif egoya taşır…
Egodan bahsetmişken, oyunculara verdiğiniz eğitimlerde, deneme çekimlerinde "eğlenin" diyorsunuz. Yüzlerce kişiyle aynı çekime gireceğini bilmek eğlenmesine engel değil mi?
Elbette değil, bu mesleği bunu bilerek seçmedi mi? Rolü almak heyecan verici, ama baştan eğlenmezse, o anın içinde gerilmeye başlarsa, biraz önce söylediğim gibi akışta kalamazsa ve işin içine ego girerse rolü almak zorlaşır.
Türkiye'de evrensel ölçütte cast direktörlüğü yapan ilk kişi olarak tanınıyorsunuz… Bunun büyük bir özveri, çalışma ve öngörü sonucu olduğunu düşünüyorum. Yanılıyor muyum?
Bu mesleği yapmasaydım da evrensel düşünürdüm. Sınırları olmayan biriyim. Bu yüzden de vizelere karşıyım zaten 🙂 Dünya bizim ve dünyanın sunduğu her şeyin farkında olmak, sınırları zorlamak önemli… Hedeflerimi hep büyük harflerle konuştum, çok şükür ki Allah da beni yanıltmadı. Kalbimin sesini dinlemeyi seviyorum. Doğru, iyi ve güzel olana inanıyorum, tek felsefem bu… Ekip işi yapıyoruz, hiçbir şeyi tek başıma yaptım diyemem. Şimdiye kadarki asistanlarım da dahil, yol arkadaşlarıma binlerce teşekkür ederim. Ve yeni yol arkadaşlarımı heyecanla bekliyorum.
Türk Sineması'nın dünyada fark edilir hale geldiğini söylüyorsunuz. Oyunculara, “Bunu değerlendirmeniz lazım” diyorsunuz… Sizce ne yapmalılar?
Çok çalışmalılar, Çok çalışmak sadece sette olmak değil; kitap okumalı, ajansları ile işbirliği içinde olmalı, Türk sinemasını ve yönetmenlerini takip etmeliler. Ve oyunculuğun matematiğini çözmeliler. Kas geliştirmek gibidir oyunculuk. Bitmez tükenmez bir eğitim gerektirir. Çalışma gerektirir…
Son olarak, sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Son olarak, bu ülkede televizyon sisteminin oyunculuk adına değişmesi gerektiğini ve bunun evrensel olarak gelişebilmesi adına danışmanlık almaları gerektiğini düşünüyorum. Keza gittikçe kötüye ve aşağıya giden bir eğri var. Yeni yüzlere şans verilmemesini saçma ve anlamsız buluyorum…
Harika Uygur’un, ülkemizi temsil ederken, üst üste güzel haberlerini almak hepimizi gururlandırdı. Ama özellikle konuşmasındaki "ödülümü tüm dünyada ve özellikle ülkemde, odalarında sessiz kalmaya zorlanan tüm çocuklara adıyorum" ifadeleri, benim gibi filmi izleyip, hâlâ böyle şeylerin yaşandığına dair az çok bilgisi olan insanları derinden etkilediğine eminim… Bazı insanların küçücük şeyleri büyük başarı diye sunduğu şu zamanlarda, kendinden emin, yılmadan, yıllarca çalışıp çabalayarak sonuna kadar hak ettiği başarılarını tüm mütevazılığı ile kabullenen ve yoluna devam eden sevgili Harika Uygur’un yakın zamanda daha güzel haberlerini almakta gecikmeyeceğimize eminim…
Not: "Mustang"ı izlemediyseniz mutlaka izleyin, izlettirin diyerek bitiriyor, başarılarıyla göğsümüzü kabartan tanıdığımız, tanımadığımız tüm kadınlara teşekkür ve saygıyla…
Şimdilik hoşça kalın…