Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Ercüment Tatlıoğlu, 18 Kasım’da “Deniz Astsubay Okullarının Kuruluşunun 133’üncü Yıl Dönümü” etkinlikleri kapsamında yaptığı konuşmada, daha şaşırtıcı gelişmeler olmasaydı çok şaşırıp tartışacağımız, fakat haberlere konu olduktan sonra bir daha üzerinde durulmayan ilginç cümlelere yer verdi:
“NATO Karadeniz’de bazı tedbirler almaya çalışıyor. Ancak Karadeniz’de bu tedbirleri biz kendimiz alacağımızı ifade edip NATO’yu veya Amerika’yı Karadeniz’de istemediğimizi beyan ediyoruz. (…) Amacımız, Montrö’ye uyulsun. Karadeniz’de biz bütün güvenliği sağlarız Türkiye olarak. Karadeniz’i bir Orta Doğu’ya çevirmesinler. Dolayısıyla Karadeniz’e herhangi bir ülkenin veya NATO’nun girmesini istemiyoruz.”
Tatlıoğlu, Türkiye’nin bu kararını son zamanlarda Karadeniz’de bulunan doğal gaz rezervleri, Rusya-Ukrayna savaşı gibi güncel ve askeri gelişmelere bağladı. Görünüşte, lafı dolandırmadan yapılan bu ilânatın siyasi-ideolojik bir tarafı yok. Keza bu sözler Karadeniz’de ABD ve NATO’dan uzaklaşma arzusunu yansıtsa da paralelinde Rusya’ya yaklaşma gibi bir perspektif içermiyor.
Yalım Eralp, Serbestiyet’te kaleme aldığı “Deniz Kuvvetleri Komutanı neden ‘NATO’yu ve ABD’yi Karadeniz’de istemiyoruz’ dedi?” başlıklı yazısında (27 Kasım), sorunun Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla başladığını belirtiyor ama Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın çıkışını esasen o da salt güncel-askeri boyuttan ele alıyordu.
ABD ve NATO savaş gemilerinin Karadeniz’de bulunması konusunun en önemli veçhesinin ‘askeri’ içerikte olması eşyanın tabiatı gereği… Fakat daha altta siyasi-ideolojik bir bakışın, ABD-NATO’dan uzaklaşma ve Rusya’ya yaklaşma gibi bir boyutun da bulunduğunu saptamazsak mesele eksik kalır.
Meselenin bu boyutu da esasen Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra başladı. Bu gelişme, ABD ve NATO için Türkiye’nin ve dolayısıyla Türkiye’yi yöneten asıl sınıf olarak gördükleri askerlerin önemini azalttı. ABD ve NATO artık, ülke yönetimindeki rollerinin azalmaması için askerlerin gerektiğinde darbe yapmalarına ses çıkarmayan hatta onları destekleyen stratejik güç odağı olmaktan çıkmıştı. Tam tarsine, ülkenin demokratikleşmesi yolunda askerlerin artık geride durması için ülkeye baskı yapar bir pozisyona geçmişlerdi. Ordunun ABD ve NATO gıcıklığı ve paralelinde Rusya sempatisi de böylece başlamıştı artık.
Nitekim, Karadeniz’de son yıllarda yaşanan gelişmelerden bağımsız olarak daha 2000’lerin başında bu gıcıklığın işaretleri görülmeye başlamıştı. 2003-2005 arasında Deniz Kuvvetleri komutanı olarak görev yapan Oramiral Özden Örnek’in günlüklerinde yer alan şu birkaç paragraf o günlerde Deniz Kuvvetleri’ne hâkim olan ruh halini yansıtıyor:
“Ruslara başından beri aynı şeyi söyledik. Bizimle olun Amerikalılar Karadeniz’e gelemesinler”
26 Mayıs 2003: Kurmay başkanım biraz önce Rus ateşesinin karargaha gelerek eylül ayında Rusların Moskva gemisi ve 2 adet diğer firkateynle Aksaz’ı ziyarete edeceğini ve bu kuvvette Karadeniz Donanma Komutanının da bulunacağını bildirdiğini söyledi. Aynı tarihte Putin de Türkiye’yi ziyaret edecek: Bu olay gerçekleşirse bizim için tarihi bir olay olacak ve Ruslar ile daha da yakınlaşmamızı sağlayacak. Diplomatik etkileri olacağı gibi Karadeniz’de birbirimizi desteklememiz bakımından da çok önemli adım. Toplantılarda tesis edilen arkadaşlıkların ne kadar etkili olduğunu bu örnekte de görebiliriz. Tiflis’te yapılan Karadeniz Deniz Kuvvetleri Komutanları toplantısında adamla çok iyi ilişki kurmuş ve kendisini Türkiye’ye davet etmiştim. O da bana geleceğini ve gemiyle geleceğini söylemişti, demek ki sözünü tutuyor.
1 Ekim 2003: Amiraller toplantısına katıldım. Bu benim ilk amiraller toplantım oldu. Konusu “Denizde ve denizden terörizm ile Karadeniz’de artan NATO ve AB, ABD ilgisi ve ne yapılması gerektiği.” Karadeniz’e daha ağırlık vermeye ve boşmuş intibaını uyandırmadan BLACKSEAFOR kapsamında bizim de takip ve boarding yapmamıza karar verdik.
5 Temmuz 2003: Albay Cem Gürdeniz bana geldi. Ruslar acilen bizimle görüşmek istemişler ve yarın bu maksatla Moskova’ya gidecekmiş. Konu Karadeniz. Ocak 2004 ayında biz onlara “Bakın bizim niyetimiz Karadeniz’de Black Sea Harmony diye bir gözetleme harekatı yapacağız siz de bu harekatta yer alın ve kapsam olarak uluslararası bir özellik kazanalım demiştik. Her zamanki şüphecilikleri ile konuya sıcak yaklaşmamışlar ve Karadeniz Deniz Kuvvetleri komutanları toplantısını bekleyelim demişlerdi. Nisan ayında Tiflis’te yapılan toplantıda bu yönde karar çıkınca bize yakınlaştılar. Haziran ayı sonunda İstanbul zirvesinde Karadeniz ve Karadeniz ülkeleri ile ilgili açıklama yapılınca bu sefer Ruslar telaşa kapılıp Amerikalıların Karadeniz’e gelmemeleri için bizim teklifimize benzer bir teklif ile bizimkileri toplantıya çağırdılar. Ruslara başından beri aynı şeyi söyledik. Bizimle olun Amerikalılar Karadeniz’e gelemesinler. Hoş bu teklifi Genelkurmay Başkanlığı’na yaptığım zamanda epey direnç ile karşılaşmıştım. İkna etmek biraz zaman almış olsa da şimdi ne kadar haklı olduğumuz ortada.
Bir rezervle bitireyim: Bunları, NATO ve ABD’nin Karadeniz’deki güçlü varlığının Türkiye açısından doğru mu yanlış mı olduğu tartışmasından bağımsız olarak aktardım. Bunu yapmaktaki amacım, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Ercüment Tatlıoğlu’nun meseleyi salt güncel-askeri boyuttan sunmasındaki eksikliği gidermekti; meselenin siyasi-ideolojik bir yanının da olduğunu, askerler, özellikle de denizciler arasındaki ABD-NATO karşıtlığının Rusya sempatisi ile birlikte yürüdüğünü ortaya koymaktı.