Erdoğan’ın seçimden sonra Özgür Özel ile görüşmeye yeşil ışık yakması ne anlama geliyor?
Önemli tabii.
Seçimlerden sonra siyasi partiler sonuçlara bakarak, sonuçları değerlendirerek, kendi önümüzdeki dönem siyasetlerine bir dizi strateji geliştirirler. Özgür Özel’inki de böyle bir strateji sanıyorum. Tayyip Erdoğan’ınki de böyle bir strateji.
Tayyip Erdoğan’ı sorduğun için önce oradan başlayalım. Bir kere Erdoğan’ın açısından şöyle bir tablo var: 31 Mart düşük katılımlı bir yerel seçim olmasına ve Erdoğan bu istikamette hafifletici sebepler ileri sürmesine rağmen, AK Parti açısından ortada bir yenilgi bulunduğu muhakkak. Bu, önümüzdeki dönem için anlamlı bir işaret.
En azından moral rekabet iki blok arasında eşitlenmiş durumda. CHP moral üstünlüğü ele geçirdi demek fazla heyecanlı bir ifade olur. Öyle demeyelim ama AK Parti’nin Türk siyasetinde sahip olduğu hegemonyaya bakışın, bu hegemonyanın değişmeyeceğine dair kanaatin sarsıldığını görüyoruz. Bu anlamda bir moral eşitlik var. Dolayısıyla siyasi partiler arasındaki rekabet özellikle Tayyip Erdoğan için bunu geri almak üstüne kurulu olacaktır.
Bunu nasıl yapabilir Erdoğan?
İki tane malum alternatif var. İlki, her zaman olduğu gibi sert, kutuplaştırıcı politikalar üstünden yürümek. Aslında bugüne kadar bundan epey sonuç aldı. Bunu da elden hâlâ bırakmıyor. Özellikle Kürt meselesi söz konusu olduğu zaman sertliğinden bir taviz görmüyoruz. Hattâ yaz aylarına doğru Irak’ta ne çapta olacağını bilemediğimiz bir operasyon beklentisi var. Bu açıdan belki büyük bir değişiklik yok.
Ama Türkiye’deki yeni seçmen tipi, serbest seçmen tipinin varlığıyla, sanıyorum Erdoğan da kültür savaşları denilen bu savaşların artık çok faydalı olmadığını ya da çok getirisi olmadığını görmeye başladı. Kürt meselesini bunun dışında tutarak söylüyorum. Kastettiğim daha çok yaşam biçimi kavgaları…
Dolayısıyla burada Cumhuriyet Halk Partisi ile ilişki kurması, kendisi açısından bir kucak açma değil, onunla birlikte bazı işler yapabilirse, örneğin anayasa değişikliği konusunda en azından bir başlangıç, bir yola çıkış, bir “entente” olma hali yaratabilirse, özgürlük vurgusuyla bir imaj tazeleme hamlesi olur. Kaybetmiş olduğu bazı seçmenleri, bazı duyarlılıkları geri kazanabileceğini düşünür.
Dolayısıyla ben Tayyip Erdoğan’ın bu dönem stratejisini, ana sert güvenlikçi bakış açısını değiştirmeyeceğini düşünüyorum. Ancak yeni koşullar çerçevesinde kendisini eleştiren çeşitli gruplarla ve kesimlerle daha diyalog ilişkisi kuracağını, bunu da siyaseten lehine çevirmeye, yani kucaklayıcı, herkesi kuşatan bir cumhurbaşkanı olma istikametinde kullanacağı da varsayılabilir
Anayasa meselesi burada özellikle parantez açılması gereken bir mesele. Çünkü anayasa değişikliği olmasa bile, yapılamasa bile, anayasa değişikliğinin masaya gelmesi, tartışılması, bu tartışmaya sahip çıkacak veya bu tartışmaya yön verecek aktörler açısından önemlidir. Bir yeni sayfa açarsanız, yeni bir gündem oluşturursunuz. İşte bu gündem içerisinde Erdoğan daha işte halkın, demokrasinin, özgürlüklerin anayasasının altını çizerek, yine aynı güvenlikçi politikaları da sürdürerek bir hamle yapmak istiyor olabilir.
Açıkçası böyle düşünüyorum Erdoğan konusunda.
Diğer taraftan bakacak olursak CHP lideri Özgür Özel’in bir tutum ve politika değişikliğine gittiğini görüyoruz. Erdoğan ile bayramlaşması, görüşme talebi, Beştepe’ye gitmeyi kabul etmesi… Ama bir yandan da CHP içerisinden, başta eski genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere eleştiriler var. Sizce Özel doğru olanı mı yapıyor?
Pozitif değerlendiriyorum bir kere, onu söylemem lazım.
Özgür Özel, İmamoğlu’yla birlikte hareket ederek genel başkan olduğu genel seçimlerden sonra, söylem siyasetine dayanan, jestlerle siyaset yapan, sesi yüksek çıkan, daha enerjik bir lider görüntüsü verdi. Siyasi olanın içini pek doldurduğu söylenemezdi. Bugün itibariyle baktığımız zaman tablo değişiyor gibi ve iki yeni husus var.
Bunlardan bir tanesi İmamoğlu-Özel dengesinde bir eşitlenme, hattâ Özel’in parti genel başkanı olarak öne çıkma hali var. Bu Cumhuriyet Halk Partisi açısından önemlidir ve ilginçtir. Çünkü İmamoğlu’nun bir gizli genel başkan gibi hem İstanbul’u hem Ankara’yı yönetmesi parti içinde sorun çıkarırdı, muhalefet açısından da sorun çıkardı. Böyle olmayacağını, en azından böyle olmayabileceğini Özgür Özel’in gidişi, yaptığı konuşmalar, konuşmaların içeriği, gittiği alanı doldurması gösteriyor.
İkinci olarak, Özel’in Kılıçdaroğlu’nun bayrağı bıraktığı yerden alıp, daha ilereye götürme hamleleri yaptığını söyleyebiliriz.
Nedir bu hamleler?
Partisini yeniden bir kitle partisi haline getirme, sadece bir kimlikle anılmaktan uzaklaştırma hamleleri. Hatırlayacak olursan, yaptığı ilk teşekkür konuşmalarından birinde, muhafazakâr demokratlara da, Kürtlere de, CHP’li olmayan seçmenlere de teşekkür ederek sizin sayenizde oldu demeyi bildi Özel. Şimdi bu, farklı bir siyasetin en azından istikametini, rengini, tonunu vermektir. Burada çatışma yerine birleşme, bütünleşme, CHP’de toplanma, yani seçmenin CHP’ye gitmesinin karşılığını verme gibi bir dizi arayışı olabileceğini anlıyoruz.
Neler olabilir bunlar diye baktığımız zaman bir tanesi tabii Kürt meselesi.
Özgür Özel, Kılıçdaroğlu’na oranla bir adım daha fazla Kürtlere ve DEM’e yakın durabiliyor. En azından şöyle bir tanımla karşımıza çıkıyor: “AK Parti’ye mesafem neyse DEM’e de mesafem odur. AK Parti ile görüşüyorsam DEM’le de görüşebiliyorum, görüşürüm.”
Bu çerçevede Kürt aktörlerle ilişkiyi tabiileştirme, normalleştirme, onların yaşadığı sıkıntılar zamanında daha aktif bir şekilde yanında durma gibi bir Kürt stratejisi izleyeceğini görüyoruz.
Bu, mevcut boşlukta hiç yoktan iyidir, CHP’ye siyaset enerjisi verir.
Ama yarın öbür gün Irak’ta bir operasyon olur, işte ölümler olur, şehitler gelir ve o zaman ne yaparlar, ne ederler, nasıl tepki alırlar bilmiyoruz.
Kılıçdaroğlu’nun Özel’in Erdoğan ile görüşecek olmasını eleştirdiği sözleri ise fevkalâde anlamsız.
Sarayla hem mücadele edilir, hem uzlaşmalarla yol alınır siyasette.
Siyasi süreçte alışveriş, talep, arz, istediğini dile getirme, bunun karşılığını almanın pek çok yolu vardır. Bunlardan bir tanesi mücadele etmektir kimi konularda, kimi konularda da konuşarak, görüşerek bazı şeyleri çözümlemektir. Yani bugün ben Özgür Özel’in Beştepe’ye gidiyor olmasının simgesel olarak Beştepe’nin kabulü ve o politikaların benimsenmesi ya da onlara daha az ses çıkarmak olarak okunmasını doğru bulmuyorum.
Ancak şunu eklemeliyim. Şimdi ön analizler yapıyoruz, niyetler üstünden konuşuyoruz ve niyetleri de tahmin ederek analiz etmeye çalışıyoruz. Yarın Beştepe’de öyle bir karşılaşma olur ki tamamen farklı şeyler konuşabiliriz. Ama şu ana kadar baktığımız zaman, bir seçim sonrası olması gereken şey olur. Her seçim sonrası kazanan aktörde, kaybeden aktörde yeniden bir topluma değme, toplumsal farklılıklara değme çabasında bulunur. Her iki taraf da bunu yapıyor.
Özgür Özel’inki daha kuvvetli AK Parti’ye nazaran; onu söylemek lazım.
Bir de bu görüşmenin Devlet Bahçeli boyutu var. Devlet Bahçeli bu durumdan sizce rahatsız mı, ya da Devlet Bahçeli bununla ilgili ne yapar ya da yapmaz?
Bahçeli’nin Erdoğan’ın Özgür Özel ile görüşmesinden özellikle rahatsız olacağını sanmıyorum. Rahatsız olması için bir neden de görmüyorum.
Bahçeli’nin yerel seçim sonrası yaptığı açıklamalar, olursa asayişçi politikaların, milliyetçi ve bekacı politikaların devamının nasıl devamı istikametindeydi. İktidar adına angaje oldu, küçük ortak gibi davrandı.
Tayyip Erdoğan da bunların aksini söylemedi.
Şimdi tabii sorulan asıl soru şu, yani biraz temenniyle karışık bir soru bu.
Acaba Tayyip Erdoğan oy da kaybetti, oy da kaybediyor arka arkaya farklı seçimlerde; MHP ile ilişkisini atar da başka bir istikamete doğru gider mi? Bu biraz, bir teknede karayı görmeyen insanların serap görmesi gibi bir şey.
Ben böyle bir istikametin olabileceğini sanmıyorum, ama şu var tabii: Bir dönem bitti, bittiyor. Askeri darbe girişimi sonrası devletin enstorasyonu, bir tarihsel bloğun oluşturulması, bir anti-Kürt siyasetin hem devlet yapılanmasında hem siyasette ön plana çıkmasıydı. Bu istikamet devam ediyor olmakla beraber son seçimlerde toplum da devreye girdi. Bunun dozunun önümüzdeki dönemde artacağını da varsayabiliriz.
Bu durumda siyasi partiler buna göre tedbirler alacaklardır ve bu tedbirlerde MHP ile AK Parti arasında kimi ayrışmalar olabilir. Bu ayrışmalar, bu ikili arasında bir kopmaya neden olacak seviyede değil.