4 milyon olduğu iddia edilen sahipsiz sokak hayvanları meselesi oldukça hassas bir konu. Elbette, toplum sağlığı ve güvenliği söz konusu olduğunda, zor kararlar da almak gerekebiliyor. Ancak unutmayalım ki, hayvanlar da bu dünyayı bizimle paylaşıyor ve onlara merhamet, insanlığımızın gereğidir. Bu nedenle, aceleci davranmadan, tüm seçenekleri göz önünde bulundurarak ve sorunlu boyutları ayrı ayrı değerlendirerek, hassasiyetle bir çözüm bulmaya çalışmalıyız. Esasımız insanın güvenliği ve sağlığı, hayvan haklarının da korunması olmalı.
Oysa bugün görüşmeye başlayacağımız kanun teklifi, istişare kültüründen ve nitelikli kanun yapma tekniğinden uzak bir anlayışla Meclis’ten hızlıca geçirilmeye çalışılıyor. Kamu idarelerinin de belediyelerin de sürece ilişkin kısa, orta ve uzun vadede planlama ve hazırlık yapmasına da fırsat verilmiyor. Teklif, yeterli veri analizi yapılmadan, sadece tahminler üzerinden hazırlanmıştır. Türkiye Belediyeler Birliği, Türk Veteriner Hekimleri Birliği ve hayvan hakları konusunda çalışmalar yapan akademisyenler ve sivil toplum kuruluşlarından görüş veya öneri de alınmamıştır.
Teklif ne getiriyor?
Teklif ile; sahipsiz köpeklerin mevcut halde 1403 belediyede bulunan yaklaşık 105 bin hayvan kapasiteli 322 adet barınağa alınması, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın veri sistemine kaydedilmesi, kısırlaştırılması ve sahiplendirilene kadar hayvan bakımevlerinde yaşaması öngörülüyor.
Bakımevine alınan köpeklerden insan ve hayvanların hayatı ve sağlığı için tehlike teşkil eden ve olumsuz davranışları kontrol edilemeyen, bulaşıcı veya tedavi edilemeyen hastalığı bulunan ya da sahiplenilmesi yasak olanlarına kanunda belirtilen tedbirlerin yani ötenazi uygulanması, sokak hayvanları için gerekli kaynağı ayırmayan ve sahipsiz hayvanları toplamayan belediye başkanı ve meclis üyelerine ise hapis cezası verilmesi önerilmiştir.
Peki, çözüm bu mu?
Konunun uzmanları ile yaptığım görüşmelerde uzmanlar, mevcut durumda esas sorunun uygulamada ve uygulayıcılarda olduğunu, mevcut kanunun yıllardır uygulanmaması, belediyelerin üzerlerine düşen sorumluluktan kaçması, sorumlu ve yetkili kurumların ise denetim görevini yerine getirmemesi nedeniyle hayvan popülasyonunun bu kadar arttığını belirtmektedir.
Mesela, Düzce’nin AK Partili Belediye Başkanı Sn. Faruk Özlü’nün kamuoyuna yansıyan açıklamaları da bu söylenenleri desteklemektedir. Sn. Özlü, tüm ilçe ve beldelerine hayvan barınağı kuran tek şehrin Düzce olduğunu belirterek, Tarım ve Orman Bakanlığı çalışsaydı, bütün belediyeler kendisinin yaptığını yapsaydı bugün sokak hayvanları sorununun kalmayacağına vurgu yapıyor.
Öte yandan teklifle, belediyelere barınak yapımı için 2028’e kadar süre verilmesine karşın mevcut barınak sayısı göz önünde bulundurulduğunda bu tarihe kadar 3-4 milyon köpeğin nereye konulacağı belirsizdir. En önemlisi de teklifte öngörülen ötenazi şartlarının uygulamada kötüye kullanılmaması ve söz konusu hassas dengenin bozulmaması için etkili bir denetim ve caydırıcı cezaları esas alan bir sistemin kurulmuyor olmasıdır. Uygulamada 3 ya da 4 milyon köpekten tehlikeli olmamasına rağmen toplanan ancak bir barınak bulunamadığı gerekçesiyle bu köpeklerin öldürülmesi nasıl önlenecek, bunun yaptırımı ne olacak maalesef öngörülmemiştir.
Teklifte ayrıca, veteriner hekimlerin istihdamı, yurtdışından getirilen kaçak hayvanların akıbeti, sahipli hayvanlar da dahil olmak üzere kontrolsüz üreme ve denetimsiz ticari satışlar ile merdiven altı üretime denetim getirilmesi ve caydırıcı cezalar uygulanması hususunda önemli eksiklikler bulunmaktadır.
Bence Olması Gereken
Sonuç olarak, toplum sağlığı ve güvenliği ile hayvanların yaşamını ilgilendiren böyle hassas bir konuda yetersiz bir kanun teklifinin oldu bittiye getirilerek Meclis’ten geçirilmesini doğru bulmuyorum. Bu sebeple de kanun teklifine ret oyu vereceğim.
Olması gereken kanun teklifinin geri çekilmesi, sorunun çözümü için başta belediyeler olmak konunun uzmanı kişilerle yaz aylarında yapılacak nitelikli bir çalışma neticesinde kısa, orta ve uzun vadeli çözüm önerileri öngören, toplum sağlığı ve güvenliğinin yanında köpeklerin hakkını da koruyan bir kanun teklifinin hazırlanması ve Ekim ayında Genel Kurulda daha nitelikli bir tartışma sonrası kabul edilmesidir.