Devlet Bahçeli “Sözlerimin arkasındayım” deyince işler biraz daha ciddi bir hal aldı. AK Parti saflarından Öcalan konusunda Bahçeli’ye olumlu ya da olumsuz bir karşılık gelmedi. Onun yerine “kayyum atamaları” yükselişe geçti. Bahçeli’nin “kayyum” meselesine pek sıcak bakmadığı seziliyor. Şurası bir gerçek: Eğer Öcalan’ın çağrısıyla PKK fesh edilecekse, buna uygun bir ortamın oluşması gerekir.
DEM’in belediyeleri atama yoluyla tasfiye edilirken, DEM’den Öcalan projesine destek istemek seçmen gözünde inandırıcı değil. Eğer seçilmişlerin yerine atanmışları yerel yönetim koltuğuna oturtursanız, seçilmişlerin “barış”, “kardeşlik” projelerine destek vermesini nasıl sağlayabilirsiniz? Devlet Bahçeli, böyle bir atılıma hazırlanırken, büyük bir ihtimalle, devlet içinde bazı yeni ve güçlenen eğilimleri dikkate almıştır. Yani devlet içinde Bahçeli gibi düşünen bir eğilimin de var olduğu söylenebilir.
Şimdiye dek “Son terörist temizleninceye” kadar formülünü savunan iradenin yerine yeni bir çizgi mi gelişiyor? Bu çizgi Devlet Bahçeli’nin ifadesiyle “terörün sıfırlandığı” gerçeğinden hareket ediyor ve içeride barış amacını taşıyor. Bu çizgi meşru muhatabını da hesaba katan bir çizgi. Bahçeli’nin çözüm teklifine, AK Parti, “Hayır olmaz” demedi. “Evet olur” da demedi. Ancak bundan sonra Kürt meselesinin çözümüne ilişkin söylenecek her sözün, ortaya atılan her önerinin Bahçeli’nin çağrısını hesaba katacağı öngörülebilir.
Çünkü ortada net bir teklif var: Öcalan PKK’yı fesh etsin ve “umut hakkı”ndan yararlanarak serbest kalsın. Bu tartışmayı yaparken çatışma çözümleri konusunda burada daha önce de değindiğim bir örneği hatırlatmak isterim: İrlanda, Güney Afrika, Kolombiya örneklerinde gördüğümüz gibi, ileri bir noktaya gelinince, en karşıt güçler, çözümün anahtarı haline gelebiliyor. Bu nedenle, bu çözümün Devlet Bahçeli tarafından gündeme getirilmesi, çok yabancı olduğumuz bir durum değil. Sonuç olarak “çözüm” konusunda devlet içinde farklı eğilimler ortaya çıktı denilebilir.
Bahçeli’nin eğilimlerden birini temsil ettiği ve çözüme daha yatkın olduğu yorumları yapılıyor. Ne olursa olsun, Bahçeli’nin son çıkışıyla birlikte “masa başında çözüm” eğiliminin daha güçlü hale geldiği söylenebilir. İrlanda Barış Süreci’ni hatırlayalım: Sinn Féin ve IRA’nın barış sürecine dahil edilmesi, en zıt güçlerin çözümün anahtarı haline geldiği bir örnekti. Devletin tüm aktörlerinin birbirini meşru muhatap olarak kabul etmesi, barış sürecini mümkün kılmıştı. Sinn Féin’in eski lideri Martin McGuinness şöyle demişti: “Barışa karşı olan insanlar tarafından korkutulmayacağız. Biz barış inşa ediyoruz ve bu inşayı geleceğe taşımaya kararlıyız.” Bahçeli’nin toplumun barış talebini kavrayışı, Türkiye için de kritik bir dönemeç olabilir. “Barış, uğrunda savaşmaya değer tek savaştır.” Albert Camus.