İZLEMEK İÇİN
“Cumhur İttifakı’nda görüş farklılığı olduğu algısı Bahçeli’yi rahatsız ediyor”
Ali Bey, çözüm süreci gibi hassas bir konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan’la olası bir görüş ayrılığının sorgulanması Bahçeli’yi neden bu kadar rahatsız etmiş olabilir?
Böyle sorunca aklıma iki farklı boyut geliyor.
Soru belki de bir soruna değdiği için veya Bahçeli’nin bu konuda kendi çevresinden bir dizi eleştiri ve benzer sualle karşı karşıya kalması sebebiyle rahatsız etti MHP liderini. Ayrıca, “Kürt açılımı” dediğimiz çıkışın Bahçeli üzerinde yarattığı gerginlikler bir neden olabilir. Üzerine gidilmesini, kaşınmasını, sorulmasını istemiyor olabilir. Nitekim kulis bilgileri, Bahçeli’nin Cumhurbaşkanı ile problem yaşadığı yönündeki ima ve söylentiler, Bahçeli’yi çok sinirlendirdiği söylüyor. Cumhur İttifakı’nın bozulabileceği ya da çatlayabileceği ve kamuoyunda görüş farklılıklarının oluştuğuna dair algı oluşması, Bahçeli’yi rahatsız ediyor olabilir.
İkinci boyuta gelirsek, burada önemli ve belirleyici olan husus sanırım daha çok Bahçeli’nin zihniyetidir. Bahçeli, esasen demokratik siyaset fikrinden hoşlanmaz. Demokratik siyaset, farklı düşüncelerin yan yana, karşı karşıya gelmesi, temas etmesi, etkileşime girmesi, sentez üretmesi ve buradan çıkan kararlar demek. Bahçeli için böyle siyaset tehlikelidir. Ülke birliğini, devlet tekliğini tehdit eder. Onun siyaset olarak benimsediği, değişemez ve tekçi ideolojik bir devlet bakışıdır. Bu bakış açısından farklılıklar ve tartışmaları tekçilik bakımından risk oluştur, vurgulanan ve vurgulaması gereken her zaman ve sadece tek renkli bir bütünlüktür. Bahçeli’nin tepkisini gazeteciye olduğu kadar siyasete yönelik de bir tepki olarak değerlendirilmek gerekir. Çünkü Bahçeli’nin doğası budur. Bahçeli, siyasetten hoşlanmadığı gibi, siyasetin doğal bir ürünü olan demokrasi ve rol ayrışmasından da haz etmez. Bir hiyerarşik toplum anlayışına sahiptir; en üstte siyasetçi, en altta ise siyasetçinin söylediklerini yaymak veya güzellemesini yapmakla görevli gazeteci vardır Bahçeli’nin kafasında. Bu modelin dışına çıkılması, onun açısından şaşırtıcı değildir.
Hilal Köylü’nün sorduğu soru, esasen gazetecinin sorması gereken doğal bir soruydu. Gazetecinin merakı, toplumun merakının bir yansımasıdır; bilgilenme arzusu ve bilme arayışıdır. Bunu sevmez, sindirmez Bahçeli anlayışı.
Bahçeli bakımından şaşırtıcı olmayan bu durum, demokrasi açısından ise kabul edilemez bir tablo ortaya koyuyor. Gazeteciyi azarlamak, sorduğu soruyu ters yüz edip yüzüne vurmak ve “mesleğini bırak” derken sergilenen kötü polis tavrı, soruya bölücülük veya toplumu yanıltma çerçevesinde bakılması, demokratik bir düzende kabul edilemez. Demokratik bir düzende bu tür davranışlar, skandal olarak değerlendirilir.
Basının, toplumla siyaset arasındaki şeffaflık, bilgi akıyı bağını kurma işlevi, medya etiği ve işleyiş kuralları çerçevesinde yapıldığı oranda çok temeldir. Hilal Köylü’nün sorusu, gerçek ve açık bir gazeteci sorusuydu. Bu soruya verilen tepki ise, demokratik düzen içinde demokrasiye verilen bir tepki olarak da değerlendirilmelidir.
Özetle, Bahçeli maalesef demokratik düzene uygun olmayan bir zihniyete sahip. Ayrıca, iktidar işleyişinde ideolojik olarak çok fazla öne çıktığı için durum, gazetecilere yönelik baskının ve susturma talimatlarının normalleşmesi gibi bir görüntü taşıyor. Bu da vahim bir durum.
Ali Bey, böyle ciddi çıkışlar karşısında gazetecilerin soru sorma hakkı ve siyasetçi-gazeteci ilişkisi nasıl olmalı? Gazetecilerin, doğrudan muhataplarına yönelik sorular sorması gerektiği düşünüldüğünde, bu dengeyi nasıl korumalılar?
Evet, basının demokratik düzenlerdeki yeri ve işleviyle ilgili temel noktalardan bahsetmek isterim. Düzgün işleyen bir modern ve demokratik sistemde esas olan, “farklılaşma” fikridir. Farklılaşma fikri, herkesin kendi görevini, belirli bir işlev çerçevesinde ve o işlevin gereklerine ve etik kurallarına göre yerine getirmesi ve bu işlevler arasındaki karşılıklı ilişkinin sistemi tanımlamasıdır. Örneğin, siyasetçi, kendisine verilen yetkiyle devleti yönetme işlevine sahipken, basın ve gazeteciler bu faaliyeti denetlemek, olup bitenleri izlemek, topluma aktarmak ve siyasetle toplum arasında bağ kurmak gibi görevlerle donatılmıştır. Her demokratik düzende, her görevin kendine özgü işlevi vardır ve bu işlevler dokunulmazdır. Nasıl ki asker siyasetin alanına müdahale ettiğinde buna darbe diyerek tepki gösteriyorsak, siyasetçi de gazetecinin işine karıştığında bunu otoriterlik veya otokrasi olarak değerlendiririz. Dolayısıyla bu işlevler birbirinden ayrı, ancak birbirini denetleyen fonksiyonlardır.
Diğer bir temel bir nokta basının toplum adına denetim işlevidir. Yolsuzluk var mı, kararlar doğru alınıyor mu, milli çıkarlara uygun mu, insan hakları ihlalleri yaşanıyor mu gibi temel konularda basın bu denetimi sağlar ve bunu toplumun bilgilendirilmesi yoluyla gerçekleştirir. Haber dediğimiz şey, olup biteni topluma aktarmak, şeffaflığı sağlamak ve olanı anlama işlevidir ki, denetimin yanında basının ikinci önemli işlevidir. Siyasetçinin aldığı kararlarla onu oraya çıkaran toplum arasındaki şeffaflık ilişkisini, bilgi akışını ve toplumun denetim kanallarının açık tutulmasını sağlayan da esasen budur.
Bu işlevlerin, basının kendi ilkelerine uygun şekilde yerine getirilmesi önemlidir. Basının baskı altına alındığı toplumlarda demokrasi büyük bir eksiklik yaşar. Şeffaflık, denetim ortadan kalkar. Böyle bir düzene “demokratik düzen” ya da “tam demokratik düzen” demek mümkün değildir. Bahçeli, bu tür bir yaklaşımın tipik örneklerinden biri olarak karşımıza çıkıyor.