Merkantilizm kelimesinin 16. ve 17. yüzyıldan kalma bir terim olarak günümüze uyarlanmasına haklı olarak karşı çıkanlar olabilir; kimi bakımlardan haklı olduklarını söylemek de mümkün. Keza tarihin tekerrür edip etmediğine ilişkin tartışmalar hatıra getirilirse bu düşüncede olanların iki bakımdan haklı oldukları da söylenebilir. Ancak diğer yandan mevcudun mecburen bir kıyasla anlaşılabilmesine muhtacız. Eğer kıyas edemezsek anlamamız mümkün olamaz çünkü. Ayrıca bu mukayeseyi bilinmeyen bir gelecekle yapmak da kuşkusuz imkansız. Dolayısıyla geçmişi kullanarak bugünü anlamak hem daha kolay hem de daha uygun. Bu yüzden bugünü merkantilizm gibi geçmişin karanlıklarında kalmış olduğu düşünülen bir kurum ile ele almak isabetli değerlendirilmelidir. Bu bakımdan karşı çıkanların da hak vereceklerine olan inanç bizde tamdır.
Mukayeseye öncelikle Batı’nın ne ya da kim olduğuyla başlamak gerekiyor. Çünkü Batı ne merak ediliyor ne de bilinmek isteniyor. Öyle olunca hakkında söz söylemek nispeten kolay oluyor. Alanın kuralları ve bilenleri çoğalmadığından iddialar birer gerçekmiş işlevine bürünüyor. Bu yüzden Batı konusundaki bilgisizlikle meraksızlığın defalarca tekrar edilmesi, not düşmek bakımından, önemli addedilebilir. Batı’nın farklı kodlarla bir kültür oluşturmuş olması ona olan ilgiyi ne anlamsız ne de kökensiz kılar. Aksine dış dünyada olan bitenin anlaşılması ve bilinçli bir şekilde tespit edilerek işlenmesi önemlidir aslında. Batı bugünün bilim ve ilim merkezi olması bakımından tüm yolları kendine çıkarmakta ve düşünceleri kendinde toplamaktadır. Bu yüzden yaptıklarını anlamak için de sürekli geriye gidip bugüne yol açan adımlarını görmek, değerlendirmek, tartışmak ve dahi sorgulamak icabattan sayılmalıdır.
Batı son dört yüzyılda önemli addedilecek yeni girişimlerde bulundu. Onların bunları hangi insiyakla ve amaçla yaptıkları başka bir tartışmanın konusu olarak bir tarafta durabilir. Çünkü özellikle Batı dışı dünya bakımından bu yapılanların ahlakilikleri mütemadiyen sorgulanmakta. Bu şerhle beraber asıl mühim olanın insanlığın genelini ilgilendirecek kurallar, düzenler getirmeleri, araç gereçler geliştirmeleridir. Gerçekten de Batı dünyasının İslam dünyasından ilim ve bilim kuvvetini alarak yeni bir bakış açısıyla işleyebilmeleri her bakımdan dünyaya yeni bir soluk getirmiştir. Teknik ve bilimsel gelişmeler bir tarafa asıl yaptıkları bilinçteki dönüşümde kendisini görünür kılmıştır. İş yapma biçimlerinden tefekküre değin bilinci sistematize ederek ilerlemeleri Batı’yı yaşam biçiminde bir değişime zorlamıştır. Batı dışı dünyanın sıklıkla üzerinde durduğu ve dikkat kesildiği alan onun mühendislik ve teknik becerileridir. Oysa buna yol açan diğer sebepler genelde göz ardı edilir. Misal olarak ekonomik buluşlar mühendislik başarılarıyla eş değer kabul edilmez. Hatta birbirleriyle olan alakaları bile kurulmaz. Oysa Batı’yı Batı yapan kurumlardan kimileri ekonomide kendilerini gizlemiştir. Kendisini gizleyen kurumlardan biri 16. yüzyılda görünür olmaya başlayan merkantilizmdir.
Merkantilizm kısaca ve kabaca değerli metalar üzerinden geliri çoğaltma anlayışıdır. Çok ihracat yapıp az ithalatla yetinmek üzerine kurulu olan bu anlayışta anavatanın gelirlerini artırmak temel kaidedir. 16. yüzyılın kendisinde bir değişim aracı olarak altın ve gümüş baz olduğundan zenginlik birikimi de bu madenlerin biriktirilmesi üzerine kuruludur. İmalat sektörünün geliştirilmesinin, ticaretin yaygınlaştırılmasının ve ithal ikamesinin kullanılmasının zenginliği artırıcı etkisi altın ve gümüş biriktirmeyi desteklemiştir. Elbette merkantilizmin bir anlayış olarak ortaya çıkmasında ticari yolların değişmesi, tekniğin gelişmesi ve paranın teknik bir anlam kazanması da önemlidir.
Son tahlilde merkantilizmin hem o zaman hem de bugün en önemli amacının anavatanları yükseltmek ve refah içinde yaşamalarına imkan tanımak olduğuna şüphe yoktur. Bunun için Batı'nın sosyal bünyesini değiştirmeye yönelik adımlar attığına şahit olunmuştur. Çünkü devlet ya da devletlerin böylesi hızlı, dinamik ve köklü dönüşüm geçirebilmeleri toplumu ve kamuyu dönüştürebilmelerine bağlı olduğu son derece açıktır. Bunun farkına varan Batı aklı kamuya ait ihtiyaçları birer birer tespit ederek buna uygun değişimlere kapı aralamıştır. Öncelikle süreçleri takip edecek kimselerin yetiştirilmesine öncelik verilmiş yüksek eğitim kendisine biçilen rolü yerinde ve nitelikli bir şekilde oynamıştır. Malların taşınmasında gerekli olan lojistik imkanlar ve bunlar için lazım gelecek alt yapı imkanları geliştirilmiştir. İklim ve coğrafya şartlarına uygun yeni taşıtların inşasına girişilmiş tüm bu gelişmelere uygun başka siyasi ve ekonomik önlemlerin alınması da unutulmamıştır. Hukuk sistemi merkantilist akla elverişli bir çerçeveye büründürülmüş, paranın ve parayla ilişkili değer taşıyıcı unsurların organize hale getirilmesine özen gösterilmiştir. Hem inşa edici hem de idare edici kurumların birer birer kurulması yanında sistemin diğer parçaları ile aynı dili konuşacak bir vasatın oluşturulması da her daim akılda tutulmuştur. Böylece bir değer taşıyıcı olarak paranın ve bankaların yaygınlaşması ve sisteme entegre olmaları mümkün kılınmıştır. Dolayısıyla kıymetlerin ticari hatlar boyunca güvenle akmasına zemin sağlanmıştır. Güven duygusunun oluşturulması ise her şeyden daha başka bir duruma karşılık gelmiş, felsefi yapı ile düşünce dünyası da gelişmelerle eş zamanlı bir biçimde katkı sağlamıştır. Bunun için temel görüş ve siyasetleri destekleyici fikri okullar kurulmuştur Batı merkantilizmi işte böyle böyle genişleyerek tüm dünyaya yayılmış bir yapı haline dönüşmüştür. Bu yüzden bugün Batı'da görülen ne varsa o günlerin bir hatırası şeklinde anılmayı fazlasıyla hak etmektedir.
Batı'yı anlamak hususunda belli bazı zihni ön kabullerin olduğu meydandadır. Bununla birlikte bu kabullerin kimisini anlamak ve tarihi kökleriyle ilişkilendirmek pekala mümkün görünmekte. Çünkü belki her şeyden çok insan, tarihi ile yaşıyor. Ama bir şekilde düşünce biçimini değiştirip artık neye odaklanılıyorsa öyle tefekkür etmeye çalışması da gerekiyor. Ekonomi her şey değilse de herhalde çok şey olmalı. Avrupa 16. yüzyılda bile büyüklük olarak Osmanlının bir iki katıyken Osmanlının saha üstünlüğü ve ticari hayattaki baskınlığı üç kıtaya yayılmış bir devleti idare etmeye imkan tanıyordu. Ne var ki, önce Portekizlilerin, ardından da İngilizlerle Hollandalıların dünya tarihini allak bullak ettiklerine şahit olundu. Bu ülkelerinin dünyadaki kadim düzeni bozdukları ve kendi düzenlerini getirdikleri bu sistem merkantilizmdi. Merkantilizmin nelere mal olacağını Osmanlı belki anlayamadı. Bununla beraber kendilerinin de bunu öngöremedikleri kolaylıkla söylenebilir. Batılılar, ticaret ve dolayısıyla da paranın yörüngesini değiştirdiler. Ufak ülkelerini ticaret ve akılcı üretimle bugünün zengin, müreffeh memleketlerini haline dönüştürdüler. Osmanlıların bu değişime zamanı bakımından oldukça başarılı tepkiler verdiğini kabul etmeli. Çünkü gösterdikleri direncin bir örneği olarak donanmalarının Hint Okyanusu'ndan Marsilya'ya değin ticaretin bu dönüşümüne engel olmaya çalıştıkları hatırlanmalı. Ancak tüm girimlere karşın başarılı olamadıkları da not edilmeli.
Klasik merkantilist teoriye göre refahın milletin elinde bulundurduğu altın ve gümüş gibi değerli madenlere bağlı olduğu söylenebilir. İhracatın artması ve ithalatın azaltılması en başta gelen özellikleri arasında sayılabilir. Devlet müdahalesi ile korumacı bir şablonun varlığından da bahsedilebilir. Son tahlilde böylece memleket içine dahil edilen değerli madenler arttıkça refahın da artacağı kabul edilir. Bu yaklaşım zamanla geride bırakılsa da kudretin değerli madenler gibi güce, paraya ve sonuç olarak emeğe tahvil edilebilecek esneklikte olması enformasyonun değerli madenler cinsinden kabul edilmesine yol açıyor. 16. yüzyılın altını neyse artık bugünün bilgisi o ölçüde değer ve kıymetli seviyededir. 16. yüzyılın altın ve gümüşü neyse bugünün enformasyon ve bilgisi o misilde ele alınmayı hak etmektedir. Çünkü enformasyon da güce, kudrete, paraya ve emeğe tahvil edilebilmektedir.
Merkantilizmde temel unsur ülke içindeki değerli madenlerin miktarını artırmaktır. Bağımsızlık ve güç dolayısıyla zenginliğin buna bağlı olduğu düşünülür. Bugün bu basit toplama ve elde etmek iddiası yerini bilgi toplama ve bulunduğu yerde elde etme haline gelmiştir. Bilginin ticari bir meta olduğuna herhalde kuşku yoktur. Dolayısıyla değerli madenlerin yerini bilginin aldığı meydandayken Batı'nın bilginin elde edilmesi, işlenmesi ve yayılması üzerinden yeni bir merkantilist düzen kurduğu iddia edilebilir. Bu düzenin adı, tamlamadaki ilk kelimenin az biraz örselenmiş olmasına karşın Enformatik Merkantilizm'dir.
Enformatik merkantilizm de ilkinde olduğu gibi kendi kurum ve kurallarını kurmuştur. İnternetin yaygınlık kazanmasıyla dijital kültür ve buna uygun hukukun uluslar arası boyutta geçerlilik kazanması bir delil sayılabilir. Hemen hemen neredeyse büyük teknoloji firmaları birer veri toplama, işleme ve kıymetlendirme mekanizması haline dönüşmüş durumdadır. Farklı alanlarda ve değişik nitelikte olsalar da Google, Catia, Amazon, Cogito, IBM, Alation, SAP, Facebook, Twitter veya Foxconn gibi çoğaltılacak isimler son tahlilde birer zenginlik enstrümanlarıdır. Bu firmalar zenginliklerini, tekrar olacak ancak, veri ve enformasyon üzerinden sağlamaktadır. Görünmez hatlardan kılcal damarlar gibi süzülerek güzergahlarında bilinçli bir istekle dahil olanların enformasyonlarını derleyip toparlayarak işletmekte ve anlamlı bütünler haline dönüştürmektedirler. Böylesi bir beceriyi anlamak ancak basit ve bilindik manipülasyon ve komplo teorilerinden uzakta değerlendirme yapabilmeye bağlıdır.
Aslında bu yaklaşım tarzı Batı’nın yabancısı olduğu bir başarı hikayesi değildir. Merkantilist bir zihinle teşekkül ettirilmiş ticaret kumpanyaları vardıkları her yerdeki bilgiyi ve unsurları toplayıp anavatana getirmekteydiler zaten. Bu kumpanyaların gözü pek memurları kendilerine yarayacak yükte hafif pahada ağır tarihi ve kültürel kalıntıları da altın ve gümüşle ülkelerine taşımaktaydılar. Bu şirketler sadece ticari kaygılar taşımıyorlardı neticede. Ulaştıkları her coğrafyayı enine boyuna inceleyip raporlar oluşturuyor ve elçilik makamı işlevini görüyorlardı. Mesela İngilizlerin Kraliçe Elizabeth’in izniyle kurulan Türkiye Kumpanyası İstanbul, İzmir, Halep, İskenderiye, Cezayir gibi şehirlerde bulunan elçilikleri düzenliyor ve hatta maaşlarını bile ödüyordu. Buralardaki gerekli atamaları yapıyor ve ticari bağlantılar yanında resmi anlaşmalar akdetme salahiyetini de taşıyorlardı. Hatta Sir Thomas Roe isimli birinin Başpiskopos Laud için yaptığı gibi yazma eserler topladıkları bile oluyordu.
Bu erken devir merkantilizminde görülenler bugüne ne kadar da benziyor değil mi? Yukarıda adlarının anıldığı bugünkü büyük veri değerlendirme firmalarının dünün kumpanyalarından ne farkı var ki? Bugünkü firmalar da benzer faaliyetlerde bulunuyorlar neticede. Firmalar hem ikinci hem de üçüncü taraflarla iş kurma bakımından birbirleriyle yarışmaktadırlar. Bugünün teknoloji temelli iş yapan şirketlerine ulus ötesi dendiği unutulmamalıdır. Bu şirketlerin yeryüzündeki iştirakleri fiziki olmaktan çok veri tarlalarının muhafaza edildiği bellekleridir artık. Bu husus firmaları teknik anlamda sınırlara tabi olmamak imkanını tanıyor. Diğer yandan yetenek ve zeka avcısı olan bu kurumlar katma değer üzerine katma değer katıyorlar. Katma değer ise işlenerek kudrete dönüşüyor. Bunun için de öncelikle veri yollarıyla işleyecekleri, para ve güce tahvil edecekleri bilgi, enformasyon ve veri topluyorlar. Geometrik bir hızla çoğalan bu kıymetli madenlerin gönüllü ve sabırlı kazıcıları olarak kendilerine yarayacak yatırımlarını yapmaktan asla geri durmuyorlar. Kimi ülkeler bunlara müsaade etmese de bir şekilde oluşturulan kanallarla ülkelerin kıymetli kaynakları her halükarda bu merkezlere akmaya devam ediyor. Neticede elde edilen bu kaynaklardan güç ve irade devşiriliyor. O yüzden buna enformatik merkantilizm denilebilir!
Görünen o ki Batı gözlerimizin önünde son elli yıldır yeni bir merkantilizm inşa etmektedir. Para, güç ve abatlık yollarını enformatik düzen içerisinde yeniden şekillendirmektedir. Para, zenginlik ve dolayısıyla hem siyasi hem de ekonomik güç bu vesile ile Batı'da toplanmaktadır. Batı aklı bu gücün farkına vardığından enformasyonu ve bunların kendisine yönlendirecek yolları ayrıca dijital derbentlerle tahkim etmektedir. Dün paranın aktığı kaynaklardan bugün bilgi, bilim ve güç akmaktadır. Sömürgecilik niteliğinin koyuluğu elbette tartışılabilir ama tasarlanmış yeni düzen bilgi kaynaklarını merkez ülkelere akıtacak şekilde inşa edilidir. Merkantilizm ise yeni modelle modern dünyanın böylece kurucusu haline gelmiştir. Bugün paranın yerini niteliği bakımından enformasyon almıştır.
Dünün ticaret yolları artık bugünkü sanal yollarına evrilmiştir. Yollar geçtikleri coğrafyaların zenginliğini birer birer merkezlerine doğru taşımaktadır. Batı, bunu, hepimizin gözleri önünde yapmaktadır. Bu yüzden 16. yüzyıldaki tavrın benzerinin sergilenmesi beka bakımından önemlidir. Bu yüzden bu durumun üstesinden gelmek için ya olan bitene boyun eğilecek ve hayranlıkla zaman geçirilecek ya da yeni yollar bulunup yeni yollar inşa edilecektir.