Tarihimiz boyunca belki hiç yaşamadığımız olağanüstü günlerden geçiyoruz. Bir süre önceye kadar, Suriye’deki YPG/PYD askeri varlığını Türkiye için tehdit olarak gören operasyonel ve askeri bir strateji ve ruh hali söz konusuydu. Açıklamalar birbiri ardına gelirken, Esad yönetimi devrildi.
Zaten İsrail tarafından yanmış yıkılmış olan bölgeye yeni bir operasyon yapılması değişik tahribatlara neden olabilirdi. Ama Suriye Kürtleri ile Suriye Arap Cumhuriyeti’nin temsilcileri arasındaki 8 maddelik anlaşma, bölgede gerilimi azaltma konusunda yeni bir iklim yarattı. Suriye’deki geçici yönetimin lideri Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ve SDG komutanı Mazlum Abdi sekiz maddelik anlaşmayı imzaladılar. Anlaşma, Suriye’deki tüm etnik ve dini azınlıkların haklarını güvence altına alıyor. SDG kontrolündeki bölge ve altyapıların Şam’a bağlanmasını ve SDG’nin Suriye Ordusu’na entegre edilmesini de öngörüyor.
Bu yaklaşım, Türkiye dahil bölgedeki devletler ve siyasi yapılar tarafından olumlu karşılandı. Anlaşmanın ardından toplanan SDG Meclisi, imzalanan metni çok olumlu bulduğunu söylerken bir itirazını da dile getirdi. Devletin “Arap İslam Cumhuriyeti” olarak adlandırılmasının Suriye’nin çok etnili, çok dinli, çok mezhepli yapısına uygun düşmediğini belirtti. Kürt bölgesinden gelen itirazın haklılığını kanıtlayan bir gelişme de bölgede son günlerde Alevilere yönelik saldırıların yaygınlaşması.
Suriye cephesinde yaşanan olumlu gelişmelerin yanında Türkiye’de de alışık olmadığımız günlerden geçiyoruz. Türkiye’nin iki farklı kutbunu temsil eden DEM Parti ve MHP heyetlerinin, Kürt meselesi gibi zıt oldukları bir konuda görüşmeler yapmaları, bölge barışı adına önemli. Bazı çevreler geçmişte yaşanan ve sonuç vermeyen bir takım girişimleri hatırlatarak ve “bu işin içinde türlü oyunlar var” diyerek geri duruyorlar. Bazıları, “Bunların hepsi ABD projesidir” şeklinde geleneksel basmakalıp tezlerle sürece karşı çıkıyor.
Umutlanmak için bu kez çok sebep var. Suriye’de bile farklılıklar artık anayasal güvence altına alınırken, Türkiye’nin de bazı temel insan hakları konusunda daha dinamik hareket etmesinin gerektiği açık. DEM-MHP uzlaşması ve buluşması, Türkiye’nin tarihi paradigmasının değişmekte olduğunu gösteren bir sonuç. Türkiye’nin demokratikleşme süreci; insan hakları, ifade özgürlüğü gibi kilit meselelerde düğümlenir. MHP de bu alandaki “karşıt ağırlığın” önemli bir bileşeniydi. Şu an ise toplumdaki beklenti MHP’nin geçmişten farklı olarak yeni bir rol üstlenebileceğine dair işaretler veriyor.