Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIDeprem yargılamalarında bilirkişiliğin ilk şartı bildiğini unutmak mı?

Deprem yargılamalarında bilirkişiliğin ilk şartı bildiğini unutmak mı?

Deprem yargılamalarında bilirkişilikle ve bilirkişi raporlarıyla ilgili problemler konusunda çok yazdık çok konuştuk. Görünen o ki daha çok yazmak ve konuşmak zorunda kalacağız. Çünkü temel bir gerekliliği bir türlü sağlayamıyoruz. Bilirkişi raporları denetlenebilir değil!

Deprem yargılamalarında bilirkişilikle ve bilirkişi raporlarıyla ilgili problemler konusunda çok yazdık çok konuştuk. Görünen o ki daha çok yazmak ve konuşmak zorunda kalacağız. Çünkü temel bir gerekliliği bir türlü sağlayamıyoruz. Bilirkişi raporları denetlenebilir değil! Mahkemelerde tarafların denetleyemediği raporlar kamuoyu nezdinde denetlenmek zorunda kalıyor çoğu zaman.

Asıl sorun ise çıkarılacak derslerden mahrum kalınması ve bir sonraki depreme yönelik gerekli hazırlıkların yapılamaması. Deprem yargılamaları bilirkişi raporları üzerine bina edilmiş, heyetler neredeyse hiç sorgulamadan raporları esas alıyorlar. Raporlarda ise binaların yıkılmalarının nedenleri yok. Kendilerince belirledikleri kusurlar manzumesi üzerinden ve neden-sonuç ilişkisi bulunmaksızın rapor yazmak bilirkişilik değil. Binaların yıkılma nedenleri doğru belirlense, yıkıma neden olan kusurlarla yıkım neticesi arasında nedensellik bağları denetlenebilir şekilde kurulsa çok ders çıkaracak ve sonraki depremlere de daha sağlıklı hazırlanabilecektik. Maalesef yine algılara teslim ettik yargılamaları.

Hatay’da bir yargılama…

Bilirkişilik yapan akademisyen hocalarımızın önemli bir bölümüyle ilgili tarif edilemez bir hayal kırıklığı yaşıyorum. Neden böyle yaptıklarını katıldığım bilimsel etkinliklerde kendilerine sordum. Takip eden yazılarımda aldığım cevaplara da yer vereceğim. Ancak bu yazıda Hatay ilimizde yapılan bir yargılamada yaşananları, dosya istinaf aşamasında olduğu için bina ve kişi isimlerine değinmeden anlatacağım.

Depremde yıkılmış ve can kaybına neden olmuş betonarme bir binayla ilgili bilirkişi raporu alınmak üzere bir üniversitemizin İnşaat Mühendisliği Bölümünden 7 akademisyenden oluşan bir heyet oluşturuluyor. Sorun heyetin oluşturulmasından başlıyor. Heyetin tamamının akademik özgeçmişlerine, verdikleri derslere ve yayınlarına baktım. 7 hocanın 5’inin betonarme binalarla ilgisi yok. Hocalardan biri Ulaştırma alanında ve tüm çalışmaları asfalt üzerine; ikincisinin tüm çalışmaları boru hatları üzerine, üçüncüsünün tek yayını heyelan üzerine, dördüncüsü sadece çelik yapılar çalışmış, beşincisi mimar ve tasarım çalışmış. 7 hocadan 5’inin betonarme binaların deprem davranışlarına yönelik tek bir yayınları, tek bir dersleri, bilinen tek bir tecrübeleri yok özetle. Akademide zaten uzmanlaşmak gerekir ama akademide olmak her alanda uzman olmayı beraberinde getirmez.

Bilirkişilerin Uyacağı Rehber İlkeler ve Bilirkişi Raporlarında Bulunması Gereken Standartlar (https://bilirkisilik.adalet.gov.tr/Resimler/SayfaDokuman/792020110047%C4%B0LKELER%20VE%20STANDARTLAR.pdf) md. 2’de bu konu belirtilir.

“Bilirkişi, görevlendirildikten sonra yapacağı ön inceleme sonucunda konunun kendi uzmanlık alanına girmediğini tespit ettiğinde en geç bir hafta içinde görevlendirmeyi yapan mercie bildirmeli ve görevlendirmeyi kabul etmemelidir.”

Heyetteki 7 hocadan 5’inin hem mevzuat hem de etik gereği bilirkişilik görevini kabul etmemeleri gerektiğini düşünmek fazla hayalcilik midir?

Kalan 2 hocamızın betonarme binalarla ilgili tecrübeleri var. Fakat daha büyük bir başka problem var orada. Öncesinde binadaki sorunla ilgili bilgi verelim.

Bina başlangıçta konut olarak tasarlanmış, sonra zemin kat işyerlerine çevrilmiş, daha sonra tek bir market haline gelmiş zemin katı. Zemin katta tek bir duvar kalmamış. Vefat edenlerin yakınlarının kolon kesilme iddiaları da var ancak bu başka bir mesele ve ayrı bir yazı konusu olabilecek nitelikte.

Zemin katın işyerine çevrilmesi ne kadar tanıdık değil mi? Betonarme binalarımızın yıkılmasında en büyük risk oluşturan kusur veya düzensizlik nedir diye sorsanız ben dahil birçok uzman “yumuşak kat” diyecektir. Binaların özellikle zemin katlarına tasarım dışı müdahaleler, işyerine çevrilme, taşıyıcı değil diye düşünülen dolgu duvarların kaldırılması depremde en kritik katlardan biri olan zemin katı daha yumuşak hale getirir. Duvarları kaldırılmış bir zemin kat depreme karşı duvarlı haline göre daha risklidir.

Hatay’da yargılama konusu olan binamızda bilirkişi olan ve betonarme konusunda deneyimi olan 2 hocamız da bu konuda çalışmışlar, çok sayıda bina modelini analiz etmişler ve hakemli dergilerde yayın da yapmışlar. Her iki makale de İngilizce ve her ikisinde de bina modelleri ve yapılan analizler tekrarlanabilirliği sağlayacak şekilde açıklanmış, farklı modellerden ve analizlerden elde edilen sonuçlar tablolarla, grafiklerle kıyaslanmış.

Makalenin biri dolgu duvar etkisi üzerine ve kırılganlık analizleri de yapılmış. Azami yer hızları üzerinden farklı deprem büyüklüklerinde ağır hasar olasılığının duvarlı ve duvarsız binalarda ortalama 2 kat fark ettiği sonucuna ulaşılmış. Mesela 80 cm/s azami yer hızı için ağır hasar ihtimali duvarlı binalarda %35 iken duvarsız binalarda %70 olmuş. Dikkat edelim, ihtimaller verilmiş, kesinlik belirtilmemiş. Çünkü mühendislik hesaplarında ve analizlerimizde %100 kesinlik diye bir şey yoktur.

Diğer makale bırakın dolgu duvar etkisini, dolgu duvarlardaki boşluklar (kapı, pencere, vb.) üzerine çalışmaları içeriyor. Duvarlardaki boşlukların yeri ve oranının ne kadar önemli olduğu ve boşlukların rijitliği azalttığı anlatılmış. Ne kadar az boşluk olursa o kadar iyi olur denilmek istenmiş. Ben de okuyunca çok istifade ettim çalışmalardan.

Raporda kaldırılan duvarlar nasıl değerlendirildi?

Fakat bilin bakalım ne olmuş bilirkişi raporunda yıkılan binada kaldırılan duvarlar değerlendirilirken? Her iki hocamız ve betonarme binayla ilgili tecrübesi olmayan diğer 5 hocamız birlikte imza attıkları bilirkişi raporunda zemin katta tamamen kaldırılmış duvarların bina dayanımına bir etkisinin olmayacağını yazmışlar.

Hocaların makaleleri de mahkemeye sunularak raporun kendi içinde çelişkili olduğu mahkeme heyetine anlatılmaya çalışılmış ama akademide doğru söylerken mahkemede şaşan bilirkişi akademisyenlerin raporu esas alınmış ve makalelerine değinilmemiş bile.

Ne mi oluyor böyle olunca? Yargılamalar adil olmaktan uzaklaşıyor. Tüm taraflar için adalet gecikiyor. Bir veya birkaç masum haksız yere cezaevinde kalıyor, tüm ailesi perişan oluyor. Zemin kata müdahale eden kusurlular adaletten kaçıyor.

Akademisyen hocalar çok iyi bildikleri bir konuda doğru değerlendirmeler yapsalar ve zemin kata müdahalelerin etkisine dikkat çekseler sonraki depremler için oluşabilecek bilinç artışı ve alınabilecek tedbirler akamete uğruyor.

İnsan sormadan edemiyor. Bir akademisyen neden akademik yayınlarında savunduğunun aksini bilirkişi raporlarında yazar? Deprem yargılamalarında bilirkişi olmanın ilk şartı bildiğini unutmak mı?

- Advertisment -