Birbirini tetikleyen ve bağlantılı olaylar zinciri küresel kültür siyasetine reset çekiyor. Eskinin düşünce özgürlüğü, çokkültürcülük gibi dillere pelesenk edilen ve aslında belli bir kimliğin çeşitli çoğunluk kültürleri içinde navigasyonunu ve iktidar tahkimini kolaylaştırmayı amaçlayan kültürel altyapı için yıkım kararı çıktı. Terör örgütüne karşı çıkan Hıristiyan, Yahudi, Müslüman, ateist farketmez herkes artık terör ile suçlanacak. “Hepimiz insanız” yahut “çeşitlilik ne güzel” gibi kibarlıklara artık ihtiyaç yok. Hazma müsaade etmeyen bir aciliyet ile bu altyapı sökülüp atılıyor. Akademik özgürlük bittiği gibi Amerikan toplumunun en temel değeri olan ifade hürriyeti kalesi bile ha düştü ha düşecek. Dünyanın en büyük terör örgütüne biat etmeyen herkesin hizaya sokulacağı bir tedhiş dönemi perdelerini açtı.
Liberal dünya hızla tasfiye ediliyor. Uzunca bir süre demokrasi, sivil toplum, çokkültürlülük gibi sevimli kavramları duymayacağız. Dünyada bir dönem kapandı. Küresel bir engizisyon rejimi perdenin gerisinden perdenin berisine geçiş yaptı. Kral çıplak değil, kral artık utangaçlık oyunu oynamayacak kadar arsız ve meydanda. Canlı yayında soykırım işlenen bir zamana denk geldik. Çünkü liberalizmin uyutulmasına karar verildi. Cenazesi üniversite kampüslerinden ve Amerikan kurumlarından kaldırılıyor. Sağ ve sol gibi ayırımlar da emekliliğin tadını çıkarmaya başlayacak. Avrupa’nın o evrensel değerlerinin hepsi kadük oldu.
Onyıllardır süren, derin ve gizliden yürütülen küresel ölçekli bir politik şantaj sözkonusu idi. Yine kültür dünyasında susturucu etkisi yapan bir mağduriyet endüstrisi onyıllarca Batı toplumlarında devrede tutuldu. Hıristiyanlık içten içe çürütüldü. Nesiller tahrip edilmeye çalışıldı. Maske fonksiyonu gören sırasıyla bu gizlilik ve bu ağlaklık artık onlara ihtiyaç kalmadığı için tasfiye ediliyor. Gizlendiği için bir şantaj örgütü olarak iş gören bir örgütlü kötülük gizlenme faslını geride bıraktığı için artık açıktan önüne gelen herkesi bombalamaya başladı. Dünyanın en zengin ve hıristiyan iki kıtasını köleleştiren bir terör örgütünün artık utangaç olmaya ihtiyacı yok. Terör örgütünü hakim tutmak endişesi artık Batı kurumlarında düşünce özgürlüğüne veda etmeyi gerekli kılıyor. Onlar da emre itaat ediyor.
Köle devletlerin yükselişini görüyoruz. Tahkim edilen yeni tabular kimi evrensel değerleri korumuyor. Üstünlükçü bir ırkçı örgütün üstünlüğünü sağlamak için tahkim ediliyor bu yeni tabular. Avrupa ve Amerika hadım edilmiş kıtalardır. Bugün Alman diye bir millet, Almanya diye bir devlet var mıdır, şüphe konusudur. Artık devletler bazında köleleştirme büyük ölçüde tamamlandığı için liberalizmin tasfiyesi utanılacak birşey olmaktan çıktı. “Bak bütün dünyayı yakarız ha” tehdidi ile “ah biz tarih boyunca hep mağdur edildik” ağlaklığının birarada aynı kaynaktan çıkıyor olması bu geçiş sürecini yansıtıyor.
Ağlaklığa ihtiyaç kalmadığı noktaya gelindiğinde Avrupa semalarında terör örgütünün uçaklarının uçtuğunu ve Avrupa şehirlerini ateşe verdiğini göreceğiz. Örgütlü kötülüğün cüssesinin küçüklüğünden cürmünün de küçük olduğu sonucunu çıkaranlar yanılıyor. Gizliden gizliye ekonomi, teknoloji ve hile ile inşa edilen bir orantısız güç var. Eşkıya dünyaya hükümdar olmuş gibi duruyor. Çoğu devletleri ele geçirilmiş, yöneticileri köleleştirilmiş Batı devletlerinin pek azı bağımsız sayılır. Şereflerini kaybetmeyi kabul etmeyen İrlanda veya İspanya gibi devletlerin elektrikleri boşuna kesilmiyor. İtiraz eden devletler boşuna teröre maruz kalmıyor.
Devletleri ele geçirilmiş Avrupa ve Amerika’da toplumlar da ele geçirilmiş mi? İşte burada durum farklı. Tahakkümde haddini aşmanın, ele geçirmede sınır tanımamanın bedeli feedback alamaz hale gelmektir. Ve tahakküm lüksü muhatapta haset ve nefret doğurur. Yenilmezlik ve güç gösterisi moduna giren her aktör bir süre sonra hakettiği nefreti bulur. İnsanların bugüne kadar komplo teorisi bunlar diye reddettiği şeylerin hepsinin aslında gerçek olduğunun ortaya çıktığı bir zaman dilimindeyiz. Şeytanın en büyük hilesi, varlığını insana inkar ettirmektir derler. Saldırı kuvvetlerine savunma kuvvetleri, gasp ve işgaline varolma hakkı diyen bir sahtekarlık karşısında uzun süre aldanan insanlar artık uyanmaya başladı. Terör örgütünün cinayet mızrağı, mağduriyet çuvalına sığmaz oldu. Sağcı veya solcu farketmiyor, büyük bir hayalkırıklığına eşlik eden büyük bir uyanış var. Bastırılan hakikat sızmaya başladı.
Başta gençler olmak üzere Amerikan halkı kendi ülkelerinin suikast ve soykırımla özdeşleşmiş bir terör örgütünün şantajı ve işgali altında olduğunu görmeye başladı. Amerikan vatanseverlerinin çok da yeni olmayan bu isyan ve itirazları için bir lidere, bir siyasi temsile ihtiyacı vardı. Bunu Trump’ın yapacağı zannedildi. Ancak çok geçmeden Trump’ın aslında karşı taraf tarafından ele geçirildiği (Epstein dosyası vesilesiyle de) kesinleşti. (Trump şahsının içinde Amerikan vatanseverleri ile örgütün güçleri arasında mücadele yaşanıyordu yakın zamana kadar).
Ve herkesi şantaj ve tehdit ile esir almaya çalışan örgüt en güçlü olduğu zamanda Amerikan halkını en alttan kaybetmeye başladı. Şu an için ihtiyacı yok o halka, o çulsuz yeni kuşak gençlere. Ve örgüt ileride halkı tekrar koyun gibi köleliğe döndürebileceğine inandığı için çok da sorun etmiyor olabilir. Ancak büyük bir uyanış var. Sağ ve sol ayırımı hızla eriyor. Kendi devletinin yabancı bir örgütün eline geçmesini “aman başıma birşey gelmesin” diye kabul edenler ile “önce Amerika” ve “işgale son” diyenler arasında hatlar ayrışıyor. Para ve imkanla esarete alınanlardan itiraz edip hakikate teslim olmak isteyenlerin ise başına veya boynuna ne geleceği belli olmuyor. Sesleri hemen kısılıyor. Amerika’nın kutsalı olan ifade hürriyeti örgüt sözkonusu olduğunda rafa kaldırılmak isteniyor.
Kölelikleri kendilerine din olarak belletilmiş olan Evanjeliklerin ve onursuzluğu kabul etmiş kimi Protestanların aksine Katolikler arasında (tarihi sebeplerden de dolayı) güçlü bir direniş var. Latinoların demografik yükselişi de önem arzedecek. Müslümanlara gelince, onlara yönelik önümüzdeki dönemde girişilecek bir kimlik-kırımına karşı tutunacakları dayanak noktaları ve ittifak edecekleri kesimler silbaştan değişmek durumunda. Liberalizm tasfiye edilirken, Müslümanlığa Batı medeniyetinde açılan çoğulculuk kredisi de keyfi bir vize gibi iptal edilmek istenecek. O yüzden Müslümanların bu yeni dönemde müttefikleri Amerikan vatanseverleri ve hakiki dindar Katolik/Hıristiyanlar olacak.
Bu yeni dönem Müslümanlar için büyük bir meydan okuma olduğu gibi yeni imkanlar ve sorumluluklar da doğuracak. Amerikan vatanseverlerinin göçmen karşıtlığı gibi arızi sevimsizlikleri kimseyi yanıltmasın. İnsanın dostunun da düşmanın da onurlu olması, kahpe olmaması iyidir. Muhatabın yobaz olması sahtekar olmasından evladır. Batıdaki Müslümanların kimlik siyaseti değişmek zorunda olduğu gibi, Batıyla etkileşim halinde olan Müslüman devletlerin de kültürel diplomasilerini bu yeni duruma göre yeniden düzenlemeleri gerekecek.