Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIMuhalefet farkında mı?

Muhalefet farkında mı?

Muhalefetin siyasi alternatif olabilmesinin yolu, hukuk devleti sözü kadar, devlet, devlet siyaseti, güç siyasetinde sahada olmasından, en azından farkındalıktan geçiyor. CHP, bu farkındalığa yaklaşmak yerine her geçen gün ondan uzaklaşıyor. İktidarın keyfi uygulama ve tutuklamalarla, CHP’ye attığı boğma kemendiyle kurduğu en ciddi tuzak belki de bu.

Siyasi başarı imajı vermek veya siyasi alternatif üretmek bir yönüyle güçlü olmakla, güç mesajı vermekle ilgilidir.

Türkiye bir örnek…

Seçmenin yarısı ya da yarısına yakın kısmı, iktidarı ve liderini bazı konularda, örneğin Suriye ve Ortadoğu politikalarında, global güç olma arayışında, yeni silahlarla ordusunu yenilemesinde başarılı görüyorsa, bu başarı siyasi beklentilerini önemli ölçüde tatmin ediyorsa; o toplumun, hak ve özgürlüklerden çok gücü veri alması, dahası değer olarak kabul etmesi kaçınılmaz olur. Bu gidişin, parlamenter bir düzenle değil, otoriter bir tek adam yapısıyla vücuda gelmesi toplum (topluluklar) -demokrasi ilişkilerinde de ciddi bir mesele olmaya başlar.

Toplumun hatırı sayılır, (hatta biraz coşkuya gelmesiyle bir siyasi lidere bir seçim kazandırabilecek) bir kısmı, ülkedeki adaletsizlik hali, hukuk devletinin iflası, yargının siyasallaşması, keyfi tutuklamalar, iktidarın CHP’ye yönelik boğma ve imha planını, “yükselen ve güçlenen Türkiye imajı” karşısında ya anlamsız buluyor ya da ikincil önemde görüyor. Siyaseti artan oranda devletle özdeş, devletin sırtına yüklenmiş, onun yürüttüğü bir mekanizma olarak algılıyor. Onlar nezdinde en güçlü ve güç, en başarılı ve başarı, “üst değer” haline gelmiş durumda. İktidar, ona yakın basın ve tüm propaganda araçları bunun zeminini hazırlamak için büyük bir çaba gösteriyor.

Muhalif kesimler ise korkarım, sıkça olduğu gibi, kendi mahallerindeki kabarmayı ülkenin kabarması sanıyor, oyunun diğer kısmına gözlerini kapıyor, kulaklarını tıkıyor.
Muhafazakar kesimde ise bir dönem kültürel haklar, aidiyetler, savaşlar ve fayda nasıl, ekonomik kriz, sosyo-ekonomik veriler ve bireysel çıkarlar karşısında galebe çaldıysa, bugün de benzer bir şey oluyor, kültürel siyasallaşma yerini milliyetçi hassasiyete ve milli duygu siyasetine bırakmış görünüyor.

Bu, Türkiye’nin önündeki büyük paradoksdur.

Muhafazakar kesimin büyük çoğunluğu için Erdoğan bugün yeni milliyetçiliğe sırtını dayayarak ülkesinin etki alanlarını büyüten, daha bağımsız söz söyleyebilmesinin koşullarını hazırlayan bir lider görünümünde.

Ama madalyonunun diğer yüzü de ortada…

Ve soru pek çok…

Erdoğan bu “başarılı ivme” duygusunu muhafazakar seçmeni vermeye devam edecek mi? Daha önemlisi bu ivme, toplumun çoğunluğunun otoriter yapıyı biraz daha içselleştirmesine yol açar mı?

Alternatif siyaset, alternatif güç olmazsa, dünyanın otoriter ikilimi sürmeye devam ederse, bunlar maalesef olabilir. Türkiye’nin otoriter anayasal düzeni derinleşebilir.

Seçimli düzenlerde alternatif siyaset, alternatif güç deyince akla, doğal olarak parlamenter muhalefet gelir…

Türkiye’de muhalefetin gerçek bir alternatif oluşturup toplumun çoğunluğunu ikna etmesi ve iktidara gelmesi, sadece yaşadığı mağduriyet üzerinden olabilir mi? Ya da çoğunluk seçmen, dolayısıyla önemli bir miktar muhafazakar bu mağduriyetin arkasında yatan ilkesel çöküş önemser mi ve onu üreten iktidara tepki verir mi?

Muhalif kesimlerin beklentisi bu.

Bence çok gerçekçi değil.

Muhalefetin siyasi alternatif olabilmesinin yolu, hukuk devleti sözü kadar, devlet, devlet siyaseti, güç siyasetinde sahada olmasından, en azından farkındalıktan geçiyor. CHP, bu farkındalığa yaklaşmak yerine her geçen gün ondan uzaklaşıyor.

İktidarın keyfi uygulama ve tutuklamalarla, CHP’ye attığı boğma kemendiyle kurduğu en ciddi tuzak belki de bu.

- Advertisment -