Erdoğan-Trump görüşmesinin sunum ve algılanma biçimlerini gördükçe insan hayret ediyor. Tarafgirliğin, bariz durumları bile bu kadar çarpıtması insana dair çok şey söylüyor. İç siyasetin yandaş, partizan, bedbin filtreleriyle bakanların gördükleri hikaye iç siyasetten bağımsız gelişen bu dış siyaset olayının mahiyetini yansıtmıyor.
Evvela, iki ülkenin siyasetine nispeten aşina olan biri olarak şunu diyebilirim: Mevcut şartlar gözönüne alındığında bu görüşme Türkiye siyasi tarihindeki en olumlu görüşme intibaı veriyor. Türkiye siyasi liderliğinin bu denli üst perdeden onure edilmesi Amerika’nın mecbur olmadığı, Türkiye’nin istese de temin edemeyeceği bir pozitiflik idi. Peki neden Erdoğan bu kadar olumlu karşılandı, büyük lider muamelesi gördü?
Sebebi aslında basit. Fakat sandığınız gibi olmayabilir.
Böyle bir muamelenin sebebi garip bir şekilde Amerika’dan da Türkiye’den de bağımsız. Yani Türkiye bunu haketse de Amerika pekala bu jesti göstermeyebilirdi. Ve Amerika’nın Trump dışındaki establishmet’i ve onun altındaki bürokrasisi bunu istemese bile buna engel olamadı. Çünkü Donald Trump Tayyip Erdoğan’a bakınca imrenilecek bir devlet başkanı görüyor. Haklı mı haksız mı konumuz o değil. Fakat Trump Türkiye’nin bilhassa askeri cesametinin arkaplan olarak işlediği bir fotoğrafta Erdoğan’ı otorite tesis eden gerçek bir lider olarak görüyor. Çünkü Trump kendisinin de suçlandığı otoriterliği kanun ve düzen hakimiyetini öncelemek ve dolayısı ile başarılı liderlik olarak görüyor. Lider bir şahsiyet sahibi olabilen, bir şahıs kalabilendir.
Trump Putin’e hayran olduğu gibi Erdoğan’a da hayran ve ona benzemek istiyor, onu taklit ediyor. Buna gülüp geçecek çok insan olacaktır. İç siyasetin haklı öfkeleri ve Amerika’ya dair bilgisizlik ve on pozitif yargıları/kompleksleri bu tür bir iddiayı en fazla gülünç gösterecektir. Fakat bu anlama elverişsizliği bu tespiti doğru olmaktan çıkarmıyor.
Trump Amerika’dan ve Amerikan devletinden bağımsız olan bir siyasetçi. Yani o bir insan. Gerçek bir insan. Çirkin ve hatta iğrenç biri bile denebilir. Ancak o bir şahıs. (Biden’a olan nefretinin arkasında da Biden’in bir şahıs olamaması ve devleti yönetirkenki o karakter yokluğuyla yapılmış her hamlesinde Trump’a acı vermis olması yatıyor).
İşte Trump bir şahıs olduğu için kendine ait bir “adam ölçüp tartma” özerkliğine sahip. Yani o kendi kendisinin insan sarraflığı dükkanını işletiyor. Ve bütün dünya toplansa o şahsi sarraflığını delege etmiyor. Daha önce de mesela “medya bana kızacak ama Erdoğan’ı beğeniyorum” demişti. Amerikalıların Erdoğan’ı bilmek ve sevmek gibi ne bir ihtiyaçları ne de bir zorunlulukları var. Yani Amerika Erdoğan’ı önemsememe lüksüne sahip. Fakat Trump Erdoğan’ı samimi olarak beğeniyor ve önemsiyor. İki taraflı “dostum” muhabbetinin böyle felsefi bir temeli var.
Beyazsaray’daki görüşmelerin olumlu geçiyor olmasından sizi temin ederim orada sıralanmış Amerikalı bakanların rahatsız oldular. Ama neylersin ki onlar da reislerinin emirkulları olarak fazla kıpraşamadılar. Vance, Rubio, Hegseth gibi Müslüman ve hatta Türkiye karşıtı tiplerin içten içe kıvrandıklarına emin olabilirsiniz.
Gelelim bütün bir ziyaret içinde hiçbir ağırlık ve önemi olmadığı halde çoğu kesimin üstüne atladığı “rigged elections” bahsine. Orada Trump aslında şunu dedi: Seçimlerle oynayarak benim ikinci kez girdiğim seçimlerden dışlanmamı sağladılar. Bir nevi sürgün dönemi geçirdim (dört yıllık ‘loser’ Biden döneminde). Sen iyi bilirsin (seçimlere) müdahaleleri. Darbe yaşayıp iktidardan uzaklaştırılma teşebbüslerine muhatap olmuş biri olarak sen beni anlarsın demeye getirdi.
Amerikan iç siyasetini bilenler gayet iyi bilir ki Trump yıllardır ısrarla seçimlere hile karıştırıldığını ve ikinci dönem başkanlığının elinden alındığını söyleyip duruyor. Erdoğan’ı kendi yalnızlık ve mağduriyetine empati yapacak bir lider olarak gördüğü için sen bu işleri bilirsin anlamında kullandı o ifadeleri. Yoksa Trump’ın Türkiye’deki seçimlere dair ne bilgisi var ne de seçimler onun umurunda. O yüzden orada Trump Erdoğan’a laf sokmaktan ziyade şunu yaptı: Erdoğan’la muhabbetinin başkan olmadığı zamanları da kapsadığını anlatırken iç siyasetteki kendi mağduriyet ısrarına yanındaki arkadaşından destek alma hamlesi olarak söyledi. Yani armundun sapı, üzümūn çöpü niteliğinde bir konu.
Özetle Türkiye’nin belki hakettiğini düşündüğü ama Amerika’nın paşa keyfinin vermek zorunda olmadığı fazlasıyla pozitif ve onure edici bir görüşme gerçekleşmiş bulunuyor. İsterseniz buna Erdoğan’ın şansı, Allah’ın memlekete acıması, Amerika’nın Batıdan medet uman Türkiye muhaleflerine kazığı vesaire diyebilirsiniz ancak kesin olan şey bu görüşmenin beklenenin üstünde bir başarıyla geçtiğidir.