Ana SayfaYazarlarTürk milli kimliğinin inşası-6

Türk milli kimliğinin inşası-6

 

Türk Yurdu’nda bu dönemde Tanzimat reformlarına ilişkin olarak geliştirilen sert eleştiriler vardır. Bu sert eleştirilerin ağırlık merkezini “Batı taklitçiliği” oluşturur. Yani, aslında “Tanzimatçılık = Batı taklitçiliği” olarak kodlanır. Tanzimat reformlarının gelenekleri, milli duyguları hiçe sayarak ve yeterince sindirilmeden kestirmeci, yüzeysel bir şekilde yürütüldüğü ifade edilir.

 

Yine o dönemde Tanzimat reformlarına yönelik en ciddi ve yoğun eleştirilerin odak noktası bu reformların Türk milliyetçiliğinin ortaya çıkışını geciktirdiği hususudur. Batı taklitçiliği ile özdeşleşen bu reformların Türk kavmini vatansız ve milletsiz bıraktığına inanılır. Hatta Gökalp, Tanzimat ruhunun Osmanlıcılığa da sirayet ederek Türkleri, milli tarihlerine ve dillerine yabancılaştırdığını ifade etmiştir.

 

Burada Yusuf Akçuraoğlu’nun Tanzimat reformlarına dönük eleştirilerinin diğer Türkçü aydınlardan daha farklı ve “özgün” olduğunu vurgulamak gerekmektedir. Zira Akçuraoğlu’nun eleştirisi, Batı’daki gibi sistematik bir zihin haritasına, ideolojiye ve bu sistematik düşünceden neşet edebilecek programlı bir modernleşme projesine sahip olmadığımız noktasında yoğunlaşmıştır. Bu eleştirinin bugün de geçerli olduğunu söylemek mümkündür.

 

Türk Yurdu’nda İslamiyet öncesi Türklerin tarihine yönelim, Türk milliyetçiliğinin ideolojik öncüllerinin inşasında anahtar bir rol üstlenmiştir. İslamiyet öncesi Türk tarihine yapılan bu vurgu aslında Türk tarihinin dönemlere ayrılmaya başlaması süreciyle ortaya çıkmaktadır. Bu aynı zamanda Batı’dan etkilenmiş bir yaklaşımdır.

 

Bu vurgunun temelinde kendini Batı’ya veya Avrupa’ya kanıtlama çabası yatmaktadır. Türklüğün en eski tarihini İslamiyet’in kabulünden önceye kadar götüren bu tarih yaklaşımı Türklerin tarihini İslamiyet’le özdeşleştirerek açıklayan hem Osmanlı vakanüvisliğine hem de Avrupalı tarihçilerin Avrupa merkezli tarih tezlerine bir meydan okumadır.

 

Dergide Türklerin, Türk ırkının İslamiyet öncesi kadim ve yüce tarihine yönelik methiyeler aslında Türklüğe kaybettiği özgüvenini ve saygınlığını yeniden kazandırmak adına yapılmıştır. Bir ırk olarak Türklük ve ona atfedilen üstün nitelikler, sonu ve sınırları olmayan bir zaman ve mekânsal uzamda sabitlenmiştir.

 

Türk Yurdu’nda yine bu dönem itibariyle Avrupalı oryantalistlerin Türklerin Osmanlılardan önce büyük bir medeniyet kurduklarına, dillerinin ve tarihlerinin zenginliğine işaret eden çalışmalar, Türkçüleri Türk tarihinin “karanlıkta kalmış eski devirlerine” eğilmeye iten temel saik olmuştur. Türklerin tarihini Osmanlı tarihinden ibaret görmeyip İslam öncesi devirlere kadar götüren Türkçü tarih anlayışının ilham kaynağı, Batı’daki Türkoloji çalışmalarıdır.

 

Bu oryantalistlerin -bilhassa Türkolog olanlarının- ürünlerinin popülerleştirilerek Türk kamuoyuna sunulması, uyanış döneminde Türk milliyetçiliğinin belli başlı işlerinden biri olmuştur. Son tahlilde, bu çalışmalar ideolojik arayış içinde bulunan ve yıkılış sürecinde büyük moral bozukluğu yaşayan Türk aydınlarının özgüvenine de katkıda bulunmuştur.

 

- Advertisment -