"Tarsus benim" başlıklı bir etkinlik için Tarsus'a gittiğim sabah, Elif Hatun Konağı'nda, yüzlerin çoğu tanıdıktı. Bir kısmının kim olduğunu hemen çıkarıyordum, bir kısmını ise bir iki dakikalık sohbetin ardından tanıdığımı fark ediyordum.
Ben doğup ilk gençliğimi geçirdiğim Tarsus'a uzun yıllar gidemedim. Sokaklar, insanlar, arkadaşlarım yıllarca burnumda tüttü. Ayrı kalmamın sebebi, iki askeri darbede cezaevinde geçirdiğim 7 yıl ve de uzun yıllar arandığım için kaçak yaşamamdı.
Çok özlediğim arkadaşlarımı yıllar sonra görüyor, eski güzel günlerin özlemiyle kucaklıyordum. Sadık Boltaç'la liseden arkadaştık. Babası Ali Boltaç uzun yıllar CHP İlçe Başkanlığı yapmıştı. Babam da aynı yıllarda ilçe yönetim kurulu üyesiydi. Annem de CHP Kadınları kolunda çalıştı. Sadık, Tarsus Lisesi Öğrenci Derneği Başkanlığı seçimlerinde rakiplerimden birisi olduğunu hatırlattı.
Sabah ilk onunla karşılaştık. O da ata toprağı Girit'e yıllar sonra gitmiş, heyecanlı günler geçirmişti. Girit hikayelerini merakla dinledim. Aileden devraldığı zeytinciliği keyifle sürdürüyordu. Bana değişik zeytinlerin yağlarını tattırdı.
Babamın dostlarından Turgut İçgören'in oğlu arkadaşım Ertuğrul 'la telefonlaştık. Karabucak'tan gelemedi. Kızkardeşi Nilüfer projenin destekçilerindendi, ailenin diğer fertlerinin neler yaptıklarını anlattı.
Tanıdık bir yüz yanıma yaklaştı. "Ben Meserret Togo Selçuk Togo'nun kızıyım" dedi. Meserret, öğretmenlerimiz Güzin ve Mahmut Taze'nin oğlu doktor Rıza Taze'yle evlenmişti.
Hemen, Selçuk Togo'yu sordum. "Şimdi dükkanda gidebiliriz" karşılığını verdi. Selçuk abi, Seher gişesini büyük bir kitapçı ve kırtasiyeci dükanına dönüştürmüştü. Seher hanım onun annesiydi. Bir dul kadın olarak şehrimizin belki de ilk esnafıydı. Eşini erken yaşta kaybedince şehrin ileri gelenleri ona Kaymakamlık binasının köşesinde bir küçük büfe açmasını sağlamışlardı. 1937 yılında ortaya çıkan bu kurumun başında şimdi 80'li yaşlarındaki Selçuk Togo bulunuyor.
Beni görünce, "Annen Fazilet sınıf arkadaşımdı. Dayın Mustafa da arkadaşımdı" dedi. Elinin altında tuttuğu Tarsus kitaplarını bana hediye etti. "Bu şehir için yazmaya devam et" dedi.
Tarihi çarşı
Tarsus'un bizim çocukluğumuzdaki çarşısı neredeyse aynen duruyordu.
Dedemin kalfası, sonra ortağı olan Agop(Göçeroğlu) amcanın oğlu Arşak'la buluşmak üzere tek katlı dükkanların bitişik sırayla dizildiği çarşıya daldık.
Arşak'la ilk karşılaşmamızdı. Ben de belki 50 sene sonra tezgahında körük çektiğim dedemin dükkanını görecektim. Onunla dükkanın önünde karşılaştık, sarıldık. Babasının dükkanını sürdürüyordu. Artık ne körük kalmıştı ne de bakır döven ustalar.
"Bu dükkanı kamulaştırıp yıkmak istiyorlar. Çok az para veriyorlar. İtiraz ettim. Şu karşıdaki dükkan da dedenindi." Dedemin dükkanına baktım. Bir kalıntı kalmıştı. Yakında yıkılıp gidecek, tarihe karışacaktı.
Şelale
Şiirlere, şarkılara konu olan Tarsus Şelalesi, bütün haşmetiyle, kayaların arasında çağlamaya devam ediyordu. Çocukluğumuzda araba yoktu yaya, piknik yapmaya gelirdik. Şimdi etrafı lokantalar ve otellerle çevrilmişti. Berdan çayı köpükler saçarak berrak sularıyla akıyordu.
Oradan Eshab-ı Kehf'e doğru yöneldik. Babam, annem buradaki mezarlıkta yatıyorlardı. Köyümüz Dedelerin muhtarı Erhan(Yusuf Erol)'u aradım. Köylülerin sorunları üzerine konuştuk. Köyün temel üretimi ve gelir kaynağı bağcılıktı. Rusya ile ortaya çıkan siyasi kriz, bu ülkeye taze üzüm satan köyümüzün ekonomisini tehdit ediyordu. Muhtar Erhan, "Umarım, yaza kadar Moskovaa ile kriz çözülür" temennisinde bulundu.
Eshab-ı Kehf mağarası
Kuran'ı Kerim'de geçen, "7 Uyurlar"ın Eshab'ı Kehf'teki mağarada uyuduklarına inanılıyordu. Tarsus'un önemli kutsal mekanlarından birisiydi. Türkiye'nin dört bir yanından gelen ziyaretçiler, burada kurbanlar kesiyor, ibadet ediyorlar.
Oradan hemen yakındaki Taşkuyu Köyü'ndeki 1200 metrelik, 10 milyon yıllık mağara da iki yıldır turizme açılmıştı. Çocukluğumuzda önünden eşeklerle geçtiğimiz bu mekan, karayollarının yol açma çalışmaları sırasında ortaya çıkmıştı.
Tarsus Belediyesi Kültür Merkezinde, Adana Olgunlaşma Enstitüsünün defilesi vardı. Yetenekli ellerin hazırladığı elbiseler, becerikli modellerce müzik eşliğinde sunuldu. Etkileyiciydi. Tarsuslu Mersin Büyükşehir Belediyesi Başkanı Burhanettin Kocaman, Tarus Belediye Başkanı Şevket Can, Tarsus Kaymakamı Bekir Atmaca da projeyi destekleyen konuşmalar yaptılar.
Oradan Tarsus Amerikan Kolejinde Zarife Alemdar'ın resim sergisine ve kokteyle gittik.
Akşam ise Tarsus yemeklerinden oluşan bir ziyafetteydik. Tarsus mutfağı üzerine bir de kitap yazan Nuray Okyay'ın hazırladığı menü, bütün çekiciliğiyle karşımızdaydı. Konak Efsus'taki buluşmada, Sini köftesi, sıcak humus, yuvarlak küçük patlıcan dolması, tahinli lahana sarması, kürt köftesi ilk göze çarpanlardı. Yerel tatlılarımız karakuş, cevizli baklava, şam tatlısından doya doya yedik.
Ertesi sabah erkenden otele çok yakın Tabakhane mahallesinin son halini görmek istedim. Ulu Cami'nin ve saat kulesinin önünden geçip, Eski hamamı soluma alıp çocukluğumun sokaklarına daldım. Tısoğullarının yüksek duvarlı evi yerindeydi. Eski evlerin çoğu boşalmıştı. Ancak tarihi yapıların epeycesi yerli yerindeydi.
Dedemin ve anneanenmin yaşadığı, benim doğduğum ev ise yanmıştı. Yerine yapılan eve baktım.
Hüzünle, geçmişe yolculuk yaparak, yitirdiğim büyüklerimi anarak Tarsusla vedalaştım.
"Tarsus benim" projesiyle, bu tarihi şehri dünyaya açmaya çalışan başta Sema Kozan Çiğdem olmak üzere tüm emeği geçenlere çok teşekkür ediyorum.