Ana SayfaYazarlarKılıçdaroğlu, o sözleri söylememeliydi...

Kılıçdaroğlu, o sözleri söylememeliydi…

 

Siyaset, stratejik akılla yürütülen bir meslek olmanın yanında, aynı zamanda bir söz söyleme sanatıdır.

 

Kılıçdaroğlu, bakan Sema Ramazanoğlu için yüz kızartıcı bir söz etti. Lafın nereye gideceğini bilmeden mi yaptı, yoksa sözün şehvetine mi kapıldı?

 

Kılıçdaroğlu, bir kelime oyunu olarak kullandığını iddia ettiği, "önüne yatma" benzetmesini savunmayı sürdürüyor. 17-25 Aralık operasyonu sırasında, cemaatin servis ettiği bir bakana ait dinleme kasetine gönderme yapıyor.

 

CHP lideri, erkek egemen kültürün belirlediği siyaset dünyasında, belden aşağı bir vuruşla, kadınları siyaseten taciz etmiştir. Yaptığı çok yanlıştır. Bir kadın bakanı hedef alarak söylediği sözlerin, ardından yaptığı savunmalar da gülünçtür.

 

Kılıçdaroğlu'nun sebep olduğu tartışma, muhalefet açısından ortaya çıkan siyasetsizlik sorununu yeniden gündeme getiriyor.

 

Küfür ve hakaret, sözün bittiği yerde devreye girer.

 

Yeni anayasa

 

İktidar partisi, bir yeni anayasa taslağı hazırlığı içinde. Nasıl bir anayasa hazırlayacağını tartışmaya başladılar. Bir ay içinde taslak metninin ortaya çıkacağı söyleniyor.

 

Görünen o ki, eğer başarabilirlerse ortaya oldukça iddialı bir taslak çıkacak.

 

CHP açısından ciddi bir mesele gündeme geliyor.

 

Yeni bir taslağın hazırlanması konusunda CHP'nin ne gibi hazırlıklar yaptığını öğrenmek istiyorum. "Birey odaklı", "özgürlükler odaklı" bir anayasa taslağı hazırlığından söz edilen yerde, onların hala ne dediği belli değil.

 

İktidar sözcülerinin "ideolojisiz anayasa" tezlerine karşı,  "Atatürk milliyetçiliği" noktasından öteye geçememiş durumdalar.

 

Bunların hepsinden daha önemlisi, "denge ve denetim" özelliği olan, "kuvvetler ayrılığı"nı esas alan bir anayasa tartışması galiba dertleri değil.

 

"Başkanlık sistemi önerisi gelirse biz yokuz"dan öteye gidemiyorlar.

 

Darbe anayasasına razı olmak

 

Şurası bir gerçek ki, Başkanlık sistemi de olsa, -ya da olmasa- asıl olan anayasanın demokratik içeriği. Bunun da yargı bağımsızlığı, hukuk devleti, meclisin yetkilerinin güçlendirilmesi gibi bazı evrensel ölçütleri var.

 

Şimdiye kadar Kılıçdaroğlu'nun bu meselelerde ne söylediğini öğrenebilmiş değiliz.

 

CHP, "değiştirilemez maddeler"in ötesine geçebilecek bir noktaya gelmek istemiyor.

 

"Başkanlık olmasın da, 1982 darbe Anayasası'nda kalalım daha iyi" diyecek kadar, değişime kapalı bir yerden konuşuyorlar.

 

Kürt sorununda çözüm

 

Kılıçdaroğlu, o ayıplı konuşmasında da, çözüme ilişkin tartışmaya, katılmak ve fikir üretmek yerine,  Davutoğlu ile Erdoğan'ın farklı görüşte olduklarına vurgu yapıyor. "Biri çözüm sürecine dönebiliriz dedi, diğeri böyle bir şey yoktur diyor" değerlendirmesiyle,  kendince bir açık yakaladığını düşünüyor.

 

"Başbakan, Cumhurbaşkanı'nın dediğinden öteye gidemedi" saptamasıyla, eleştirisine bir anlam katmak istiyor.

 

Siyasetsizlik, net çözüm önerilerine sahip olamamak, cesaretsizlik, düzeyin düşmesinin asıl nedeni…

 

Bir gün önceki yazımda CHP'ye,  inisiyatif alması, çözümün bir parçası olarak devreye girmesi önerisinde bulunmuştum.

 

Kürt sorununda CHP'ye ihtiyaç var. Sorunun çözümünde bir yerden devreye girmesi şart. Ancak, bu riskli bir konu. Milliyetçi tepkilerin peşine takılmak kolay.

 

Hükümetle mücadeleyi, demokrasi zemininde yürütmek yerine hala, "istemezük" düzeyinde tutmaya çalışmak, insanı umutsuzluğa sürüklüyor.

 

Cevap bekleyen sorular

 

Kılıçdaroğlu, eskisinden farklı biçimlerde de olsa, çözüm sürecine dönülmesi önerisini nasıl karşıladı, anlaşılamadı. Yoksa, "Son terörist temizlenene kadar devam" diyen tutumu, kendisine daha yakın mı buluyor? 

 

CHP'nin Kürt siyaseti bulanık.  Ondan, Güneydoğu'da, var olan acı ortama ilişkin bir çözüm önerisi duymak istiyoruz.

 

- Advertisment -