Türkiye'de bir darbe havası, ya da iklimi var mı?
Bence yok. Türkiye, o günleri geride bıraktı.
Ama, bazı çevrelere göre, askeri darbe havası esiyor. 17-25 Aralık'ta girişimde bulunan, o hamleden umutlanan kesimlerde; "olsa da görsek" beklentisinin, yeniden belirginleştiği, söylenebilir.
Türkiye'de, darbeci bir gelenekten söz etmek mümkün. Bu geleneğin, Osmanlı saraylarının padişah odalarına kadar uzanan köklü bir geçmişi olduğu, bir gerçek.
“Türk modernizmi”nin, askeri müdahaleler zemininden, epeyce bir enerji aldığını söyleyebiliriz. "Geri toplumu adam etmek" parolalı müdahaleler, çoğu zaman, "karşı devrimi engellemek" gerekçesine dayandırıldı.
Utangaç darbecilik
Son dönemde, darbecilik; geçmişte yaşananlar nedeniyle, özellikle "ilerici" sayılabilecek kesimlerde pek itibarda olmadığı için; "darbe istiyorum" demeye pek dilleri varmıyor.
Bunun yerine, genellikle, "Bunlar memleketi o kadar kötü yönetiyorlar ki, sonunda asker çaresiz kalacak ve darbe yapacak" söylemi tercih ediliyor. “Utangaç modernistler" şeklinde bir tanımlama yapabiliriz… Tabii, bir kesim de var ki, "Bunlar gitsin de, nasıl giderlerse gitsinler" diyerek, açıktan, darbe ihtimaline selam yolluyor.
ABD umudu
Geçmişte, darbecilerin ABD'den vize aldığı bilindiği için; umutla, gözler Washington'a çevriliyor.
Irak işgalini planlayan Amerikan “Neocon”larından Michael Rubin'in sözleri, yeni bir enerji sağladı… Rubin, daha önce de, Türkiye'nin Irak politikaları aleyhinde sert yorumlarda bulunmuş bir isim. Şimdi, "Türkiye'de darbe olabilir" tarzında çıkışlarıyla, ülkemizdeki bazı kesimlerde heyecan yaratıyor.
TSK
Türk Silahlı Kuvvetleri, bu türden şayialar nedeniyle, bir açıklama yapma gereğini duydu. Söylentileri kesin bir dille yalanladı…TSK'nın böyle bir açıklama yapma gereğini hissetmesi bile, tatsız bir durum.
Ordu, anayasal olarak, seçilmiş yönetimin emrindedir. Normal olan, hukuk dışına çıkmamasıdır. Çıkmaya kalkıştığında; yasal sistem işler, gereği yapılır. Demokratik olan budur.
Türkiye'deki rejim, çok uzun yıllar, "askeri vesayet" etkisi altında kaldı. Bu vesayet ilişkisi neredeyse sistemin “sıradan” bir boyutu haline gelmişti.
Ergenekon vb. davalarda çok aşırıya gidilse bile; askeri vesayet etkisini son 10 yıl içinde yitirdi. Seçilmişlerin yönetme gücü, bu süreç içinde arttı.
Umutsuzlar
Vesayete alışmış, bu sayede yönetimde söz sahibi olabilmiş çevreler, dönüşümü içlerine sindiremiyorlar. Şimdiye kadar yönetiminde bulundukları kurumların birer birer ellerinden gitmesi, onları umutsuzluğa, hatta öfkeye sürüklüyor.
Cumhurbaşkanının siyaset tarzına, 13 yıllık AK Parti iktidarına öfke, normal… Normal olmayan, bu öfkenin, darbeciliği, "devirmeci"liği meşru görmesi, görebilmesi.
Türkiye'de meşru zeminde muhalefet yapabilecek bir birikim görüyoruz. Ülkenin halkına, yani seçmenlere, yeni umutlar aşılayabilecek siyasetler üretmek için, yeterince elverişli bir zemin var. Aklı başında, demokrasiye odaklanmış, kendine güvenen bir muhalefetle etkili olmak mümkün.
Kürt meselesinden, Ortadoğu'daki barışa, yeni anayasadan, kanun değişikliklerine, çevre meselelerinden yaşam tarzına kadar, yeni şeylerin söylenmesi gereken bir dönemdeyiz.
Muhalefet asıl bunun için var.
Krizi ve bunalımı tetikleyen durum, bazı kesimlerin iktidardan çok muhalefetten umudunu kesmeleri ve bu yüzden darbeye yönelmeleri.
Türkiye'nin, darbeye değil; demokrasiye, özgürlüğe, eşitliğe, kardeşliğe açılan yeni adımlara ihtiyacı bulunuyor.
ABD neoconlarının, merhemleri olsa, kendi dertlerine çare bulurlar. Irak'ı batırdılar. Ortadoğu'yu mahvettiler. Amerika'da bir itibarları da kalmadı.
Gelin, demokrasiye sarılalım.