Ülkeyi on yıllar boyunca sanki uzaydan gelmiş insanlar yönetiyor gibi davranmış ve kendi sorumluluğunuzun farkında olmamışsanız, AK Parti’nin niçin bu denli teveccüh gördüğünü kavramakta da zorlanırsınız. Çeperden gelmesi, İslami duyarlılığı temsil etmesi, vesayeti bitirmesi, toplumsal zeminde normalleşmeyi mümkün kılması ne denli önemli olsa da, bu teveccühü tam olarak açıklamaz. Birçok yanlışının ve hatta yapısal zaafının olmasına karşın halkın yarısı tarafından sahipleniliyor olmasının nedeni de kimlik meselesi değil. AK Parti’nin gurur duyulacak bir parti olması…
***
Bu duygunun altında yatan temel unsur, özgüvene dayanan ve ahlaki normları sahiplenen kişilikli bir duruşun sergilenmesi… Nitekim Erdoğan’da cisimleşen ‘dik duruş’ söyleminin kısaca ifade ettiği anlam dünyası da bu. Türkiye’nin insanları dünyanın diğer ülkeleri, toplumları ve liderleri karşısına ‘biz’ olarak çıkabilecek, bu duruşu rahatsız olmadan taşıyabilecek ve içeriği ne olursa olsun kendi ahlaki tercihinden sapmayacak bir partiye hasretti. Alışılagelen manipülatif, pazarlıkçı ve çıkarcı partilerden bıkmıştı. Diğer ülkelerle mukayese edildiğinde kendisini ezik bulmaktan da… AK Parti aslında kimliğin taleplerine değil, ortak kişilik ihtiyaçlarımıza cevap verebildiği için tarihsel önemde bir siyasi aktör oldu.
Ancak bununla da kalmadı. Sadece dışarıda değil, içerde de dik durdu ve bu tavrın altını doldurdu. AK Parti ne popülizmin ne de hamasetin üzerinde yükseldi. Aksine bunlardan uzaklaştığı ölçüde toplumun kılcal damarlarında kendi karşılığını ve anlamını yarattı. Bu bağlamda ‘demokrasi’ ve ‘demokratikleşme’ iktidar için her zaman kritik bir norm olarak taşındı. Siyasi varoluş kavgaları içinde hukuk devletinden sapma gösterdiği anlarda bile, AK Parti kendisini aldatmayı tercih etmedi ve demokratik gerekleri bir Demokles kılıcı gibi bizzat kendi tepesinde tuttu.
AK Parti’nin en önemli özelliği bizatihi ‘farklı, doğru ve sahici’ bir parti olmayı kendi ilkesi haline getirmesi ve buradan bir bağlılık ve sahiplenme ahlakı üretmesidir.