Hâkim parti analizleriyle beraber gelen en kritik tespit AKP’nin kendisinden başka rakibinin olmadığı idi. Nitekim iktidar gerçekten “yeni” bir Türkiye yaratabilecek mi bilmiyoruz ama muhalefetin apaçık bir şekilde “eski” Türkiye’ye ait olduğu görülüyor. CHP ve MHP iktidar alternatifi olamıyorlar, çünkü toplumsal karşılığı tükenmekte olan bir siyasi tahayyül ve dilin uzantıları olarak hayata tutunmaya çalışıyorlar. HDP ise, yaratılmak istenen bütün olumlu fotoğrafa karşın mağduriyetin getirdiği taleplerin gücüyle ayakta duruyor. Ütopik solculuğun Stalinist kurumsallaşma ile evliliğinden Türkiye için bir alternatifin çıkabileceğini ummak epeyce hayal gücü veya ideolojik tıkanıklık gerektiriyor.Bu durumun sonucu üç kademeli… Birincisi muhalefet için siyasetin ana meselesi AKP’nin iktidardan nasıl indirileceği sorusu etrafında tanımlanıyor. Bu noktada bir çaresizlikle karşı karşıya olunduğunu görüyoruz, çünkü AKP’yi sandıkta yenmek en az on yıl daha pek mümkün değil. Bu partinin topluma kazandırdıkları yapılan hata ve eksiklerden çok fazla. Gündelik hayatın iyileştirilmesi yönünde gelinen mesafenin kıymeti geniş bir halk kitlesi tarafından takdir ediliyor. Bürokratik vesayetin adım adım bittiği bir dönemde, özgürlüklerin arttığı, özgüvenin yeniden yeşerdiği, geleceğe umutla bakan bir toplum olma yolunda gidiliyor. Kürt meselesinin çözümü ancak bu bağlam içinde kıymetli bir yere sahip ve söz konusu dönüşüme seviye atlatacak nitelikte. Bunlar herhangi bir klasik “cumhuriyet” iktidarının becerebileceği şeyler değil. AKP tüm sistemin yeniden yapılanmasını ima eden bir misyonun taşıyıcısı ve bu siyasi misyonu tarihsel ve kültürel arka planla besleme yeteneğini tüm boyutlarıyla kullanıyor. O nedenle toplum bütün eksik ve yanlışlarına rağmen bu partiye sahip çıkıyor. Eksik ve yanlışları görmediği için değil… Ana doğrultuyu tasvip ettiği ve buradan bir geri dönüşe imkân tanımak istemediği için. Dolayısıyla AKP’nin misyon algısı ve bu yöndeki iradesi devam ettiği sürece oyunun örneğin yüzde kırkın altına inmesini beklemek pek gerçekçi olmaz.Böylece muhalefetin siyasi stratejisi bir alt amaca yöneliyor: AKP’ye istediğini yaptırmamak ve bunu iktidarın yenilgisi olarak tanımlamak. Haziran seçimlerine giderken AKP için görünüşteki hedef başkanlık sistemini getirmek. On üç yıl hükümet olmanın ardından iktidar partisi asıl ayak bağının hâlâ bürokrasiden kaynaklandığını ve buradaki direncin ancak onu meşru bir siyasi hamle ile “by-pass” edilerek kırılabileceğini kavramış durumda. 2010 öncesinde AKP’den böyle bir alternatif öneri duyulmuyordu, çünkü askerî vesayetin geriletilmesinin yeterli olacağı sanısı vardı. Ancak “oyunun” böyle kurulmadığı kısa bir zaman içinde ortaya çıkınca, iktidar da siyasi dönüşümü hızlandırmanın zeminini yeniden kurgulamak gereğini kavradı. Başkanlık arayışı böyle ortaya çıktı ama hiçbir zaman “kendisi için” bir amaç olmadı. AKP için amaç devletin bütün kurumlarıyla, meşruiyetini toplumdan alan çoğulcu ve demokratik bir zemin üzerinde yeniden inşa edilmesi. Bugünkü kavganın temelinde Erdoğan’ın başkan olup olmaması yatmıyor. Zaten böyle bir değişimin ancak yeni anayasayla gelebileceği ve bunun epeyce uzun bir zaman alacağı açık. Kavganın temelinde sembolik olarak “eski” ile “yeni” arasındaki gerilim var.Böylece üçüncü kademeye geliyoruz. “Yeni” dediğimiz konum sadece AKP’yi ifade etmiyor. Başka partilere oy veren kesimler içinde de bu dönüşümü destekleyenler var. Buna koşut olarak AKP içinde de “eski”den yana olanların varlığı beklenen bir durum. Devletin ve siyasetin dönüşümü ile birçok kişinin “kariyerinin” bitme ihtimali çok güçlü. Bu kişilerin oportünist bir arayışa girmeleri de öyle… Bugün muhalefetin tek şansı AKP içindeki muhtemel çatlakların üretilmesinden ve bunların bir kırılmaya doğru iteklenmesinden geçiyor.Bu tablo karşısında tek muhatap AKP liderliğidir. Bu tabloyu göremeyerek dar bir bakışın peşinden gidilmesinin maddi ve manevi yükü çok ağır olur. AKP topluma ve tarihe karşı sorumluluk taşıyor ve bu sorumluluğunun bilincini her an hatırlamak ve gereğini yapmakla yükümlü. Kimse bu partiye şöyle veya böyle davranmasını söylemiyor… Hatalar tümüyle yönetimin ortak sorumluluğu olarak ele alınmalı ve telafi edilmeli. Çünkü yetersiz bir sonuç alındığı takdirde “dışarıda” suçlanacak hiç kimse bulunmuyor. Bunun bir parti üzerinde çok ağır bir yük olduğu söylenebilir. Gerçekten de öyle… Ama geleceğin bilincini taşıyan bir siyasi hareket sık bulunan bir şans değil ve bu nedenle AKP’nin sorumsuz davranma lüksü yok. 29-03-2015 / Akşam
- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik