7 Haziran seçimleri yaklaşırken The Guardian, The Economist ve New York Times gibi dünyanın önde gelen gazete ve dergileri peş peşe yayınladıkları başyazılarla Erdoğan'ı hedef aldı.
Eleştiri, suçlama ve ağır hakaret niteliği taşıyan bu yazılar, seçim yarışına dış dünyanın fazlasıyla müdahil olduğunu göstermesi bakımından büyük önem taşıyor. Siyasi tarihimizde hiçbir lider bu kadar büyük bir baskıyla karşı karşıya kalmadı.
Tayyip Erdoğan, Gezi ayaklanması ve 17-25 Aralık darbe girişiminden bu yana koluna kelepçe takılmak istenen, Muhammed Mursi gibi devrilmek, Adnan Menderes gibi ipe yollanmak için uğraşılan bir lider. Peki nedir Erdoğan'dan istedikleri? 30 Mart yerel seçimlerini kazanan, 10 Ağustos'ta AK Parti'nin oylarından bile daha fazla oy alarak Cumhurbaşkanı seçilen Tayyip Erdoğan'dan nedir alıp veremedikleri? Dışarıdan ve içeriden sürdürülen bu saldırı kampanyası, sürek avı nereye ve ne zamana kadar devam edecek?
Bu sorulara net olarak şu yanıtı verebiliriz: Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu baskı ve sürek avından ancak milli iradeyi teslim ederek kurtulabilir. Bu görülmemiş hakaret ve suçlamalardan, tehditlerden kurtulmanın yolu arkasına aldığı milli iradeyi uluslararası güç çevrelerine teslim etmekten geçiyor. Erdoğan'ın bu kadar hedef haline gelmesinin asıl ve tek sebebi, Türkiye'yi milli iradeyle şekillendirmeye kalkması; bundan vazgeçtiği gün, yani adımlarını milli iradeye göre değil de dış ve iç güç çevrelerinin hâkim iradesine göre atmaya başladığı gün bu baskı sona erer.
The Guardian'daki başyazıya göre de bu baskıya son vermeleri Erdoğan'ın değişmesine bağlı. Değişirse ya da arkadaşları, danışmanları onu kontrol altına alabilirse Erdoğan'a saldırıyı durdurabilirler. Veya AK Parti'den çıkacak ılımlı bir kanat Erdoğan'ı sınırlamayı başarırsa bu sürek avı sona erebilir. Bunun anlamı da gayet açık: Türkiye'yi milli iradeye göre yönetmekten vazgeçmek!
The Guardian Erdoğan'ın arkasında halk desteğini, yani "milli iradenin" tarifini de gayet güzel yapmış aslında: "Daha az Batılılaşmış, ülkenin daha yoksul ve daha dindar kesimleri…" Erdoğan'a yönelik hakaret ve tehditler yağdırırken aslında Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı'nı seçen "ülkenin daha yoksul, daha dindar ve daha az Batılılaşmış" kesimlerini aşağılıyorlar. Toplumun bu kesiminin, yaşadıkları ülkenin yönetimine katılmasından rahatsızlık duyuyorlar. Toplumun bu kesimine değil dünyada, Türkiye'de bile temsil hakkı tanımayacaklarını ilan ediyorlar. "Batılılaşmamış, "yoksul", "dindar" Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına seçme ve seçilme hakkını bile çok görüyorlar!
Son zamanlarda AK Parti kulislerinde kulaktan kulağa fısıldanan, "Erdoğan partiyi çok yordu" diye ifade edilen söylentilerin arkasında milli iradeyi teslim edip kurtulmak isteyenler var. Bu uluslararası baskı furyasından çıkış yolu olarak sadece "milli iradeyi ver, kurtul" olarak görüyorlar.
AK Parti'yi yoran Erdoğan değil; bu ülkeyi yoran The Guardian, The Economist ve New York Times'ın temsil ettiği dış güçlerin ülke içindeki uzantılarıyla birlikte iki yıldır kurdukları baskı ve dayatmalardır; neredeyse son üç yıldır Erdoğan'ın başının üzerinde durmaksızın keskin bir kılıcı sallandırıyorlar; AK Parti'ye bu kılıçtan ancak milli iradeyi teslim ederek kurtulabileceğini ima ediyorlar. AK Parti'den "güler yüzlü", "ılımlı" lider çıkarmak isteyenler, maalesef milli iradeyi teslim ederek bu kılıç tehdidinden kurtulabileceklerini sanıyorlar.
Fakat bu baskıdan "milli iradeyi" teslim ederek kurtulamaz kimse. Boyun eğmeden direnilmez ise bu baskı kampanyası dindarların başını koyacağı son seccade elinden alınana kadar derinleşerek devam eder. Teslim olarak, büyük güçlerin yarattığı yalancı kıblelere dönerek insan sadece kendini aldatır, Allah'ı asla!