Seçimlerin ardından ortaya çıkan tabloyu sıcağı sıcağına yorumlarken, "seçmen uzlaşma yönünde oy kullandı, bu sonuçlar uzlaşmanın ve barışın zaferidir" değerlendirmesinde bulunmuştum.
Seçimden çıkan meclis kompozisyonu, uzlaşmacı bir dili ve çözüm arayan bir yaklaşımı zorunlu kılıyor. Uzlaşma dışında, ('tekrar seçim' olasılığını şimdilik bir kenara bırakalım) bir netice elde etmek mümkün görünmüyor.
Ancak, seçimlerin hemen ardından, bazı muhalefet çevrelerinde; öfkeli bir "hesap sorma" psikolojisi ağırlık kazandı. Bunun, AK Parti dışındaki partilerin birlikte hareket etmeleriyle mümkün olabileceği üzerine, değişik formüller üretildi.
"Biz yüzde 60'ız, artık ülkeyi yönetmek ve Tayyip Erdoğan'ı yargıya çıkarmak için harekete geçmeliyiz" psikolojisiyle hareket eden, sesi yüksek çıkan bir kesim kendini ortaya attı. Bütün 'muhalefet'in sahibi olduğunu zanneden bu kesim, kendisini 'çoğunluk' gibi hissetmeye başladı. Özellikle de sosyal medyada; bu psikoloji, Haziran ayı boyunca, adım adım tırmandı.
Beş benzemez
Bu ısrarcı çevrelere göre; AK Parti'den hesap soracak ve geçmişte yaşanan değişimi tersine çevirecek bir "restorasyon"a gerek vardı ve 60'lık blok bunu gerçekleştirebilirdi. Halk onlara görev vermişti.
Yüzde 60 olduğu iddia edilen toplam, iskambil oyunundaki "beş benzemez" durumunda. Mesela, MHP ile HDP, ya da CHP ile HDP hangi amaçla bir araya gelebilir ve bir blok oluşturabilirler?
'AK Parti'nin dışındaki bütün oyların aynı amaç etrafında birleştiği' yanılgısı, 7 Haziran'la başlamadı. Bu hesap; meclis başkanlığı seçiminde, bir kez daha duvara çarptı. 'AK Parti dışındaki üç partinin ortak bir aday etrafında toplanmasının mümkün olduğu, olabileceği propagandası'na güç verildi. CHP adayının, MHP ve HDP tarafından desteklenebileceği varsayıldı.
Olmadı. Olmayınca, topun hedefine MHP lideri Devlet Bahçeli'yi koydular. Seçimin sonuçlanmasından bu yana, sosyal medyada ve muhalif basında yer alan ifadeleri okuyunca; insan şaşkınlık içinde kalıyor. Sanki Bahçeli, bu hesabı yapanların kankasıymış da, son dakikada fikir değiştirmiş gibi kızıyorlar.
Yüzde 41'lik net kitle
Yüzde 60 olarak hesap edilen kitle, çok değişik siyasi yapılardan oluşuyor. CHP, MHP, HDP, her birinin farklı ideolojik yönelimi olan çeşitli küçük partiler, bağımsız adaylar… Yüzde 41'lik (yani AK Parti'ye oy veren) kitle ise, oldukça net.
İlk günden beri; bu tablodan çıkartılabilecek esas sonucun, bir 'uzlaşma iklimi' olduğunu düşünüyorum. Toplumsal kamplaşmayı kışkırtmak yerine; hem yüzde 41'in gerçekliğinin farkında olan, hem de o yüzde 41'in dışında tercihte bulunmuş kitlelerin hassasiyetlerini kavrayabilen bir yaklaşım gerekli.
Bu noktada; görev, tabii ki, ilk önce iktidar partisine; daha sonra da muhalefet partilerine düşüyor. AK Parti'ye destek veren yüzde 41'lik kitlenin talepleri de yok sayılamaz; CHP, MHP, HDP ve diğer partilere oy veren kitlelerin(birçok noktada birbirleriyle çelişen) duyarlılıkları da görmezlikten gelemez.
Meclis Başkanlığı seçimi, bir denemeydi. Şimdi, koalisyon turlarına geçilecek. Masa başında yapılan "intikamcı" hesapların, gerçekliğe uymadığını, hep birlikte gördük. AK Parti de; hem kendi tabanının ihtiyaçlarına karşılık vermeyi sürdürmek, hem de farklı düşünen kitlelerin hassasiyetlerini daha iyi değerlendirmek zorunda.
Siyaset; bir uzlaşma sanatı olarak yürütülebildiği oranda, etkili ve yararlı olabilir. Demokrasinin üstünlüğü, partileri birbirine mecbur edebilmesidir. Bir anlamda, 'partilerin seçmenler karşısında boynunun bükük olması'dır…
Şimdi uzlaşmayı deneme zamanı…