Türkiye’nin Suriye sınırının 90 kilometrelik bölümü bir süredir IŞİD’in elindeydi ve bu durum hükümet için büyük bir sıkıntı yaratmaktaydı. Öte yandan AKP kendisini yarı yolda ve yalnız bırakacak hiçbir adımı atmama kararı almıştı. Dolayısıyla Türkiye’nin önünde tek bir yol vardı: ABD ile anlaşarak bu sınıra müdahale etmek. Nitekim iki haftalık görüşmeler sonrasında ortak bir noktaya varıldı ve herkesin bildiği üzere Türkiye koalisyon güçlerinin parçası olarak aktif rol almayı kabul etti.
Bunun ilk neticesi sınırın öte yanındaki IŞİD mevzilerinin bombalanmasıydı ve kağıt üzerinde PYD’nin de çıkarınaydı. Çünkü IŞİD PYD’nin iki kantonu ile üçüncüsü arasındaki alana yerleşmişti ve oradan temizlenirse PYD’nin tüm bölgeye hakim olması mümkün olacaktı. Öte yandan mantıken PKK Türkiye’nin kendi başına yapacağı bir müdahaleye karşıydı, çünkü Türkiye’nin o noktada durmayıp PYD saflarına da ‘dokunacağını’ düşünmekteydiler. Diğer bir deyişle PKK/HDP/PYD için güvenilir durum Türkiye’nin bu müdahaleyi ABD bilgisi ve gözetimi altında yapmasıydı.
Gerçekten de böyle oldu. Türkiye ABD ile anlaştı ve IŞİD’i vurdu. Ancak PKK tarafından yadırganacak bir yorumla karşılaştık… HDP’liler bunun PYD’ye de müdahale için bir ön girişim olduğunu öne sürerek, neredeyse “IŞİD’e müdahale etmeyin” deme noktasına geldiler. Yani bu kez (belki de ‘artık’) PKK/HDP ABD’ye güvenmiyordu… Anlaşılır bir nedenle: Çünkü PKK daha önce ateşkesi bitiren gayrı meşru bir adım atmış ve ABD’nin Türkiye’ye PKK ile mücadelede destek vermesinin yolunu açmıştı. Kısacası PKK’nın son bir ay zarfındaki stratejisi doğrudan kendisi için kurulan bir tuzağa dönüştü ve kurtulmak için IŞİD’in bile korunmasını istemek durumunda kaldılar.
Bu da gösteriyor ki aslında IŞİD herkes için son derece ‘kullanışlı’ bir düşman. Başkalarına zarar verirken herkes bu örgütten gayet memnun… Öte yandan başkalarının IŞİD’e zarar vermesi halinde de yine herkesin yararlanabileceği özel imkanlar doğuyor. Örneğin PYD ABD’nin IŞİD’i bombalamasından doğal olarak çok yarar gördü. IŞİD’in boşalttığı alana yerleşti ve oradaki Sünni Arap ve Türkmenleri tehcir etti. Böylece Suriye’deki Esad karşıtı muhalefeti zayıflatarak kendi göreceli gücünü pekiştirdi. Ayrıca bu durum Türkiye’yi ABD’nin yanında durmaya zorladı ve böylece Türkiye ABD’ye IŞİD’e karşı mücadelesinde de destek vermiş oldu. Bu ise PYD’nin konumunu daha da meşrulaştırdı.
Bu karmaşık mizanseni aslında daha önce de görmüştük. ABD’nin yerine Esad’ı, PYD’nin yerine IŞİD’i, Türkiye’nin yerine ABD’yi koyun… Bir süre önce Esad kuvvetlerinin Suriye muhalefet güçlerini bombalaması sayesinde bazı bölgeler boşalmış ve oralara IŞİD yerleşmişti. IŞİD Sünni toplumsal tabanı Özgür Suriye Ordusu bileşkelerinin etki alanından çıkartarak gücünü pekiştirdi. Öte yandan ABD de Esad’a IŞİD’le mücadelesinde daha çok destek vermek durumunda kaldı. Ama bu Esad’ın Suriye muhalefeti ile mücadelesini de güçlendirdi ve Esad’ın konumunu daha da meşrulaştırdı.
Buradan çıkaracağımız sonuç herkesin koşullar uygun olduğu takdirde IŞİD’çi olduğudur. Üstelik IŞİD’le savaşıyor olmak da buna engel değil! Nitekim şimdi ABD’nin nihayet Türkiye’nin ihtiyaç ve değerlendirmelerini ‘anlaması’ ve bunu içeren ortak bir stratejide buluşmaları PKK/HDP’nin paniğe kapılmasına neden olmuş gözüküyor. Türkiye’ye kurduklarını tuzağa kendileri düşünce de, IŞİD’i bile Türkiye’den korumak gibi mizahi bir pozisyona kaymaktan başka çare bulamadılar. Bütün bunlar artık Orta Doğu’yu ‘oyun alanı’ olmaktan çıkarıp ortak sorumluluğa açma vaktinin geldiğini gösteriyor…