Türkiye'deki iktidar aleyhtarı kampanyanın merkez üslerinden birisi olarak kabul edebileceğimiz Almanya'dan değişim işaretleri mi geliyor?
Merkel'in kritik bir seçim öncesi Türkiye'ye gelmesi, dostluk ve destek cümleleri kurması, yeni bir adım olarak yorumlanabilir. Nedir bu adım?
Batı merkezlerinde Türkiye'deki iç siyasete müdahale çabaları, uzun bir süredir devam ediyor. PKK ile bozulan barış, Suriye krizi gibi ülkemizi tehdit eden dinamikler, Batı'nın olumsuz yaklaşımıyla birleşiyor. Bu da durumu daha kırılgan bir hale getiriyor.
Merkel'in ziyareti işte bu tablo dikkate alındığında bir anlam kazanıyor. Almanya Türkiye ilişkilerinin düzelmesi, Batı'nın yaklaşımlarında bir değişime işaret ediyor. Türkiye'nin iç sorunları açısından da olumlu bir dinamik ortaya çıkıyor.
Merkel'in, çözüm sürecine pozitif vurgu yapması, bu kritik konuya yapıcı bir enerji olarak yansıyabilir. Barış konusunda atılacak her adım, Almanya'da da(yoğun Türk-Kürt nüfusunu dikkate alırsak) huzur anlamına gelebilir.
Almanya'nın bu süreçte Türkiye'ye sağlayacağı ekonomik destekten daha önemlisi, bu ilişkinin getirebileceği siyasi ve psikolojik faydadır.
Değişim mi?
7 Haziran seçimlerinin hemen ardından, Alman basınını eleştiren yazıma, "Alman basını bizi neden öpüyor?" başlığını atmıştım. Aslında, uzunca bir dönemdir, AK Parti hükümetini neredeyse gayrı meşru gören karamsar bir üslup, Alman medyasının önemli bir kesiminde hissediliyor. Bu üslupta dönem dönem çeşitli dalgalanmalar görülse ve vurgular değişebilse de, genelde “negatif dil” ağır basıyor. Önde gelen Alman gazete ve dergilerinin okur yorumlarında, son derece sert ifadelere rastlayabiliyoruz.
Kısacası, Almanya’daki Türkiye algısı, inişli-çıkışlı bir seyir izliyor… Zaman zaman da bazı “sıçrama”lar oluyor. 2015 yılında, “Türkiye'nin bir sultan tarafından yönetildiği, despotik ve otoriter bir rejimin kurulduğu analizleri”ne sıçrama yapıldı.
Batı medyası olayları nasıl algılarsa algılasın, önümüzde bazı gerçekler var: Türkiye'nin demokratikleşme, insan hakları, Kürt meselesi, Alevi meselesi, hayat tarzı meselesi gibi konularda sorunları var. Bu sorunlar uzun bir tarihsel birikimin mirası. AK Parti iktidarı, 13 yıllık yönetim döneminde çok önemli değişim adımları atarken, ciddi hatalar da yaptı.
Dost mu düşman mı?
Bunlar, ülkenin iç sorunları. Tabii, üyelik müzakereleri yürüttüğümüz AB'nin, bu konularda da söyleyecekleri olabilir. Eleştiri yararlı bir şeydir, özellikle de dost eleştirilerine ihtiyacımız var. Almanya, milyonlarca yurttaşımızın yaşadığı, dış ticaret listemizin en tepesinde yer alan bir müttefik ülke. Bizdeki sorunlara ilgi göstermeleri, çeşitli önerilerde bulunmaları, kendilerine göre bir takım kaygılarının olması, normal karşılanabilir.
Ancak, şu da bir gerçek: Dostça bir dilden çok, düşmanca bir dil öne çıkabiliyor sık sık… Almanya'dan, ABD'nin Neoconlarından gelen bir çok etkili sesin, dostluk sınırlarının ötesine taştığını görebiliyoruz. Tabii, ne olursa olsun, saygı çerçevesi içinde kalan eleştirileri dinlemek ve ciddiye almak gerekiyor.
Kritik nokta şu: Türkiye’nin iç siyasi yapısını düzene sokmak (yeni deyimle dizayn etmek) Batı'nın görevi değil. Bu, Türkiye toplumunun (yani seçmenin) yetki alanında olan bir konu. Eğer demokrasiden yanaysak, Türkiye Cumhuriyeti’nin, Türkiye halkının karar verdiği biçimde yönetilmesi noktasında, net olmamız gerekiyor.
Göçmen krizi değiştirdi
Göçmen dalgasının Avrupa kapılarına dayanmasıyla birlikte, Türkiye'ye yönelik yaklaşımlarda bir değişim görülüyor: Batı ülkeleri, daha önce “IŞİD işbirlikçisi” olmakla suçladıkları AK Parti hükümetiyle, IŞİD mevzilerinin bombalanması konusunda bir anlaşma yaptılar. İncirlik Havaalanı’nın, IŞİD'i bombalamak için açılmasını istediler.
Şimdi Merkel daha ileri bir öneriyle geliyor… Türkiye'nin, Suriyeli göçmenleri, Batı ülkelerinin sınırlarına doğru yönlendirmemesini talep ediyor. Karşılık olarak da bir dizi vaatte bulunuyor.
İki tarafın ihtiyaçları
Merkel’in teklifleri, AB üyeliğine uyum için şimdiye kadar engellenen yeni paragrafların açılmasını, vizenin kolaylaştırılmasını, göçmenlere yapılan harcamaların yarattığı/yaratacağı yükün paylaşılmasını içeriyor. “Türkiye'nin AB üyeliği için yeni bir enerji yaratılabileceğinden” söz ediliyor.
Türkiye bölgenin önemli, etkin ülkelerinden biri. Batı Ortadoğu'da istikrar sağlamak istiyorsa, öncelikle Ankara ile diyaloğu geliştirmek zorunda.
Meseleye Almanya ve Türkiye açısından bakarsak, iki ülke de birbirine muhtaç. Türkiye'de seçime yaklaşık 1.5 hafta kaldı… Merkel'in kritik Türkiye seçimleri öncesi gelip bir uzlaşma zemini araması, Almanya'daki birçok çevrede "AK Parti'ye destek" şeklinde yorumlanıyor.
Merkel’in, göçmen krizinin başlangıcından bu yana çok sert eleştirilerle karşılaştığını görüyoruz. Türkiye ziyaretiyle birlikte, bazı kesimlerin tepkileri daha da sertleşmeye başlıyor… Mülteci krizinin Merkel hükümetini zorladığı, eğer bir çözüm üretilemezse 2017 seçimlerinin tehlikeye girebileceği yorumları dikkat çekiyor.
Merkel’in ve Almanya’nın da ötesinde, tüm Avrupa’nın dış politikası bir dönüm noktasında… Burada şunun altını çizmekte yarar var: Ülkeler birbirleriyle ilişkilerinde gerçekler üzerinden yürümek zorundalar.
Göçmen gerçeği, Türkiye gerçeğini Batı'ya yeniden hatırlatmış oldu.
Daha önemlisi, Batı dünyasıyla yeni bir ilişki dönemi başlıyor diyebiliriz.