Zamanlama hep olduğu gibi manidar.
Bir yanda PKK'nın yanlış hesapları, ahmaklığı ve acımasızlığı sonucu bozduğu ateşkes sonrası dinamikler. Sahada büyük zarar gören bir örgütün hem askeri anlamda, hem de kamuoyu desteği bakımından yaşadığı hüsran. Gezi'yi darbe olarak tanımlamış Demirtaş'ın, Geziciler'e yönelik sitemleri, karşılık bulamayan çağrıları. %49.5 dinamiklerine kendini hızla adapte etmiş ve bu meselede fabrika ayarlarına dönmeye hazır bir merkez medya.
Diğer yanda sponsorların bölgesel hamleleri…
İran'ın Irak'ta Sünniler'e yönelik bir etnik temizliği bile göze alan pervasızlığı. Rusya'nın Suriye'de alanı boş bulması ile mümkün olabilen yayılmacılığı. PYD'nin içindeki bir irrasyonel kanadın İran'ın kanatları altında kurduğu gündüz düşleri.
Ve buna ek olarak, öte yanda HDP içi güç savaşları. Yaklaşan kongreye yaralı giren Demirtaş'ı zorlayan, parti içinde büyüyen kadro ve kongre rekabeti…
Yani özetle, Demirtaş'ın çaresizliği ve çırpınışları. Kendi tabanına seçeneklerin hepsi tükenmedi mesajı verme çabası. Örgüte kullanım süresinin bitmediğini hatırlatma girişimi. Parti içi rekabette ön alma çabası.
Putin, Demirtaş'a o çok özlediği medya görünürlülüğünü kısa süre için sağlamış olabilir. Peki, PKK'yı içinde bulunduğu çıkmazdan kurtarabilir mi?
Sahada kaybeden, kamuoyu desteğini yitiren bir örgüte hayat öpücüğü verebilir mi?
Yoksa Rusya ile zaten ittifak halinde olan bir örgütün bu ittifakı, siyasi şov amacıyla fazla görünür hâle getirmesi ile bir hezimet ile mi sonuçlanır? Rusya'nın hâlihazırda vereceği destekten fazlasını alamayacak bir örgüt bu öngörüsüzlüğü ile Batılı dostlarının tepkisini çekebilir mi?
Yani Dimyat'a pirince giderken eldeki bulgurdan olur mu?
Kongre telaşında olan Demirtaş'ın bu soruları rasyonel olarak düşünecek vakti yok gibi görünüyor. Ancak Türkiye'den kasıtlı olarak kopartılmak istenilen Kürtlerin hayatını etkileyecek olan bu siyasi kumar.