“17 Aralık operasyonu“nu, bir “darbe girişimi” olarak değerlendirmemden hoşlanmayanlar, “yolsuzlukları görmezden geliyorsun” diye tepki gösteriyor, hükümetin hatalarını görmezlikten geldiğimi düşünüyorlar. Bu noktada, iki soru sormakta yarar görüyorum:1) 17 Aralık’ta, devlet içinde örgütlenmiş (ve “konspiratif” niteliği iyice netleşen) bir yapı, hükümeti devirmeyi ve Başbakan’ın eline kelepçe takmayı bir hedef olarak önüne koydu mu koymadı mı?2) Seçilmiş bir iktidarı, önceden bilinçli olarak biriktirilmiş dosyalarla, örgütlenmiş savcılarla ve mahkemelerle yıkmayı planlamak; bir “operasyonel proje” midir, değil midir? Bir merkeze bağlı olduğu bilinen, emniyet, yargı, bürokrasi içinde (gizlice) yapılanmış, her alanda “açık açık iktidarı kuşatmayı amaçlayan” bir “örgütlenme“den söz ediyor muyuz, etmiyor muyuz?17 Aralık, hedefine ulaşmış olsaydı, bugün, siyasi alanda her şey altüst haldeydi. 28 Şubat’ta olduğu gibi, belli merkezlerde hazırlanmış “hükümet planları”, devreye sokulacaktı. 28 Şubat’ı takip eden 2001 krizini, devletin nasıl yağmalandığını, unutmuş değiliz.‘Tutulacak halka’Siyasette acil durumlarda bir mesele konuşulurken, bizim “sol jargon”da çok kullandığımız bir deyişi paylaşmak isterim: “Tutulacak halka.” 17 Aralık’taki “yolsuzluk operasyonları”nı izlerken, önceliğimiz, “tutulacak halka”nın, “darbeyi püskürtmek” olduğu gerçeğiydi.Şimdi gelelim hükümetin “günah”larına…1) “İmar”a ve “arsa rantı”na endeksli “ekonomik model”in; kaçınılmaz olarak, “yolsuzluk tırmanışı”na ve “güç zehirlenmesi”ne yol açacağı; ayrıca, genel anlamda da, sürdürülebilir olmadığı belliydi.2) Cemaat’in devlet kurumları içinde yapılanmasına, “paralel örgütlenişi”ne, hükümetin ve Başbakan Erdoğan’ın göz yummuş, zaman zaman destek vermiş olduğu ortada.Hükümete eleştiriEvet, hiçbir zaman, hükümet ve Cemaat’in arası, çok yağlı ballı olmadı. Erdoğan’ın, Cemaat’in önerdiği milletvekili adaylarını kabul etmediği, hep söylenegeldi. Ancak, “paralel yapı”nın bu kadar tehlikeli ve güçlü bir hale gelmesinde, hükümetin çok ciddi sorumluluklarının olduğu açık.Örneğin KCK operasyonlarında, Başbakan, “operasyoncu yöntem”e arka çıkarak “paralel yapı”nın elini güçlendirdi. Ergenekon davalarının aşırı yaygınlaşmasına, çok sayıda insanın haksız yere suçlanmasına, tutuklanmasına; hükümetten ve hükümet çevrelerinden, bazı küçük itirazlar dışında, destek geldiğini biliyoruz…Özel Yetkili Mahkemeler, gelip sonunda iktidarı vurdu. Terörle Mücadele Kanunu’nun düşünceyi ve örgütlenmeyi hedef alan, savcılara ve polise aşırı yetkiler veren maddeleri de geldi hükümetin kapısına dayandı.Hükümetin, 12 yıllık iktidarın yarattığı “güç zehirlenmesi”nden, “nüfuz sömürüsü”nden ve bunların kaçınılmaz sonuçlarından biri olan yolsuzluklardan kurtulmak amacıyla, “kendisini yeniden dizayn etmesi gerektiği” kesin.Çözüm; “internet sansürü”nden, “İstanbul’u tepeden inmeci bir anlayışla şekillendirmek”ten, “gerçekçilikten uzak ve iç kamuoyunu tatmine yönelik dış politika söylemlerinde ısrar”dan, “yaşam tarzı dayatması”ndan geçmiyor.Çözüm; Kürtlerin, Alevilerin hakkını hukukunu kabulden, her tür “ırkçılık” ve “ötekileştirme”ye mesafe koymaktan geçiyor. “Terörle Mücadele Kanunu” gibi, “Özel Yetkili Mahkemeler” gibi demokrasiye ters düşen yapı ve uygulamalardan kurtulmak şart.Tabii, bütün bu adımlar, “paralel yapı ile mücadele” anlamına da geliyor. “Paralel yapı”; ÖYM’lerin kaldırılmasından, TMK’nın tasfiye edilmesinden, “haksızlıklar nedeniyle yeniden yargılamaların yapılması ihtimali”nden hoşlanmadığını ifade ediyor.Hükümetten hesap sorma yolları (bu yollar,”normal demokrasiler”deki kadar hızlı ve kolay şekilde sonuç getirmese de) belli. “Paralel yapı”nın ise, bir “siyasi programı” yok, hesap sormak mümkün değil.17 Aralık müdahalesinin nelere yol açtığını gördük. Önü alınamasaydı, nelere yol açabileceğini, kestirmek bile korkutucu. “Tutulacak halka”nın, öncelikle, “darbe girişiminin bertaraf edilmesi” olduğunu düşünüyorum.4-02-2014 / Radikal
Cemaat konusunda hükümetin günahları
- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik