“Çık biraz hava al” dedi arkadaşım. Kendisi hekimdir. Belediyenin değil hayatın atadığı aile hekimimiz. (Araya parça: Bu aile hekimliği vakası ilk çıktığında yüksek fikirlerim arasına bir yenisi katmış ve “aile hâkimliği” müessesini icat etmiştim. Her ailenin geçmişini bilen, onların hayatını yakından takip eden bir hâkimi olacaktı. Aile bireylerine bir suç isnadı halinde aile hâkimi davaya bakacaktı. Ortam dinlemesiydi, telefon tapeleriydi derken hâkim zaten ailedekilerin yediği her haltı bileceği için, adalette uzay kıvamında bir uygulama olacaktı; Norveç’te bile yoktu böylesi. Ancak her zamanki gibi geç kaldım. Meğer “Cemaat hâkimliği” diye bir başka müessese çoktan tesis edilmiş ve epey mesafe alınmıştı. Her şeyi devletten beklememek lazım diye düşünmüştü anlaşılan arkadaşlar.)İki cümlelik köşe yazılarıNeyse, nerede kalmıştık? Gazetelerdeki köşe yazılarını okuduğum esnada, biraz temiz hava teneffüs etmemi tavsiye etmişti ruhi vaziyetimi beğenmeyen hekim arkadaşım. Hâlbuki ne güzel kaptırmış gidiyor, süratle okuyordum gazetelerdeki dönem ödevi misali “siyasi analiz”leri. Süratimi, tutturduğum bir oyuna borçluydum. Basitti: Sadece ilk iki cümlesinden hangi tarafı tuttuğu belli olmayan köşe yazısı bulma oyunu… Böylece neredeyse her yazıyı ilk iki cümlesini okuyarak bitirebiliyordum.Bu sayede, arkadaşıma, yaklaşık 10 dakikada 50 küsur yazı okuduğumu söyleyince sanırım hafiften kaygılandı. Hâlbuki daha günün “tapeleri ayarlama enstitüsü” bölümüne bile gelmemiştim…Neticede hekim tavsiyesiyle çıktım dışarı dolanıyordum. Bir taksiye el ettim, durdu. Yeniköy’de deniz kenarındaki kahveye götürmesini söyledim. Yerli dizilerde bunalımda olan adamlar misali uzun uzun denize bakıp kafa dağıtacağım. Onlarda acayip işe yarıyor, bilhassa gönül meselelerinden muzdarip eleman Boğaz kenarına çekiyor arabayı derin derin denize ve gökyüzüne bakıp, flashback hesabı olan biteni yeniden yaşıyor. Herhalde o ara “ben nerde yanlış yaptım”ın cevabını keşfediveriyor. Çünkü 15-20 dakika sonra diziye bir bakıyorum, aynı deniz kenarında manitasıyla el ele, huzurlu bir insana dönüşüyor. Ben de kahvede oturur, şöyle Balyoz’dan başlayıp eli kelepçeli KCK’lıların geçit töreni ile devam eden 7 Şubat, 17 Aralık, 25 Aralık vakalarıyla süren bir flashback direktifi veririm kafamdaki yönetmene dedim. Memleket meseleleriyle ilgili bunalımlarda da çalışıyor mu bakalım bu taktik, görürüz…Polis radyosu vakasıNeyse muhterem okur, gidiyoruz takside ve radyo tıngırdıyor. Bir müddet sonra şarkı bitip sunucu konuşunca anladım ki, meğer dinlediğimiz Polis radyosuymuş. Vay vay vay… dedim resmen. Unutmuşum tamamen valla. Hâlâ var mı Polis radyosu yahu? Eskiden hayatımızın fonunda sadece TRT radyolarının olduğu günlerden hatırlıyorum kendilerini. Bir de Can Yücel’in şiiri vardı, “Seni beklerken polis radyosu dinliyorsam” dizesiyle başlayan. Gerisi yok ama aklımda. Hemen Google hazretlerinin “dile benden ne dilersen kutusu”na tıkladım. Şiir çıktı karşıma: Seni beklerken polis radyosu dinliyorsam / Başına bir kaza mı geldi diye merakımda değil / Ne de vapurun batması ürkütüyor beni / En münasip program o düşüyor da ondan / Seni böyle saatlerdir kuru tahta üzerinde / Karakolluk olmuş gibi beklerken.Peki, taksici müşteri beklerken neden Polis radyosu dinliyordu, neden en münasip program o düşüyordu? Yoksa taksici de Cemaat’ten olmasındı? Bi dakka bi dakka, Polis radyosu Cemaat tarafından ele geçirilen devlet kurumlarından mı bakalım? Yoksa orası unutuldu mu? Hem varsa bir belgeniz, deliliniz koyarsınız önümüze, Cemaatçi DJ polisleri yargı önüne çıkartırsınız efendim! Aksi ispatlanana kadar herkes şeydir neticede…Yok yok, arkadaşım haklı ben iyi değilim galiba. Ve beni sanırım siz delirttiniz… Bak, adam kanalı değiştirdi nitekim iki dakika sonra. Türk usulü bir icat sayesinde, radyo süsü verilmiş aslında haber televizyonu olan bir yayını dinliyoruz (Anladınız siz onu). Bugün işleyecekleri ünitenin konusu, “Cemaat parti kurar mı” imiş. Çok mühim bazı köşelerden alıntı yapıyorlar. Yani, ben kaçıyorum köşe yazıları peşimden geliyor, sonra ben paranoyak oluyorum iyi mi?Cemaat tayfasından olmayan bir iki yazardan yapılan alıntıdan şunu anladık: Cemaat parti kurmaz, kuramaz; sıkar biraz çünkü yüksek oy alamaz, düşük oy almayı da zinhar göze alamaz(mış). Seçimlerde şehrine göre CHP veya MHP adaylarına destek atıp AKP’nin önünü kesmek isterler(miş).Cemaat ve hayal kırıklığıSonra alıntı sırası Zaman gazetesinde Hüseyin Gülerce’ye geldi. Müsaadenizle o alıntıyı buraya alacağım. Sebebini birazdan izah edeceğim: “… Değil parti kurup politika sahnesinde rol almak, dünya sultanlığına dönüp bakmak, bize yakışmaz. Çünkü yanlış anlaşılırız, sevgi kahramanlarını tanıyarak ümide kapılan dünya kadar insanı hayal kırıklığına uğratırız… ‘Demek ki, bunlar da makam-mansıp sevdasına tutulmuş; meğer bunca gayret iktidar içinmiş; şimdiye kadarki sevgi ve hoşgörü mesajları yalanmış’ dedirtiriz.”İşte bu satırlar okununca, o ana kadar “ne olacak memleketin hali be abi” geyiği yapmayarak takdirimi kazanan taksici birden atıldı: “Hahayt laf! Hayal kırıklığının kralına uğrattınız zaten insanları. Demek her şey iktidar içinmişin kralını dedirttiniz zaten…”Ee kısmen haksız da değildi hani. “Dünya sultanlığına bile dönüp bakmayan” o “sevgi kahramanları” ile özel yetkili savcıların-hâkimlerin yaptıklarını, ortaya dökülen kasetleri, tapeleri, yargı ve emniyetteki Cemaat kadrolarının eseri olduğunu artık herkesin bildiği plastik kelepçeli tutuklamaları, uzun tutukluluk sürelerini, Kürt meselesine ve çözüm sürecine karşı takınılan tavrı bağdaştırmak pek kolay olmasa gerekti.Vitesi sinirle üçlediği esnada finali şöyle yaptı: “Abi Cemaat’in maksadındaki gaye durumu kurtarmak şimdi ama artık zor. Hele ‘uzun’ dediği Tayyip ölsün diye beddua etmişler ya, o yeter. Bu millet bunu unutmaz…”Böylece Cemaat’in “maksadındaki gaye”yi de anladım ve bu arada Boğaz’a ulaştık. Deniz kenarına oturdum, derin derin süzdüm ufku… Ancak baktım tedavi hususunda bir faydası yok, bende çalışmıyor bu taktik. Klasik taktiğime döndüm. Yani “meşguliyetle tedavi”ye. Ve oturdum yazı yazmaya başladım… Bir dahaki yazı da hükümetin yarattığı hayal kırıklıkları üzerine olsun artık, kısmetse…
- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik