“Benim için bu dünyada en büyük suç ırkçılıktır, nasıl aşağılarım Türkleri? Evet, Ermeni dünyasında bir ötekiydi, öfkeydi Türk. Bunun için ben Türklerle yaşamayı şans kabul eden bir insanım. İçimizdekilerin panzehiri gibi, ilaç oluyor birlikte yaşamak. Bir gün bile ceza alsam aşağıladığım düşünülen insanlarla yaşayamam, giderim buradan. Dünyaya sesleniyorum, soykırımı tanıyıp tanımamanız benim için beş para etmez. Diasporaya sesleniyorum, Ermeniler de Türkleri öldürdü. 1915’e takılıp kalmayın; empati yapın, Türkler diyorlar ki soykırım Allah’ın belası bir şey, biz ırkçı değiliz olamayız, atalarım böyle bir şey yapmış olamaz çünkü ben yapmam. Buradaki onurlu duruşu görün. Türkler, siz de Ermenilerle empati yapın, onurlu duruşlarını görün.” (Ölümünden kısa süre önce Ahmet Hakan Coşkun’a verdiği TV mülakatından)4-8 Kasım 2004. Yol arkadaşımız olan Hrant Dink bütün komşuları ziyaret eden Doğu Konferansı inisiyatifinin son durağı olan Erivan programını organize etmek için haftalarca emek vermişti. Kimilerinin inkâr lobisi yapma soygunuyla paralarımızı tüketmesine, kimilerinin de kendi emperyal saldırganlıklarına bizi ortak yapmak için kullanmalarına neden olan bir yaranın izini sürecektik. Irak işgal edilirken karşı duruşumuz, siz de başkalarına yaptınız söylemiyle bastırılıyordu.Erivan karlarla kaplıydı. Şehri gezip de tadını çıkarmak ne mümkün, ağır konularla doluydu gündemimiz. 25 Ağustos 1990 Bağımsızlık Bildirisi’nin 11. maddesinde “Ermenistan Cumhuriyeti, Osmanlı Türkiye’sinde ve Doğu Anadolu’da uygulanan 1915 soykırımının uluslararası alanda tanıtılmasını bir görev sayar” yazılıdır. Türkiye de soykırım yasa tasarıları geçmesin diye hem Avrupa’da hem de Amerika’da lobicilere milyonlarca dolar ödeme yaptı. Keşke daha farklı koşullarda buluşsaydık komşularımızla.GEÇMİŞE GÖMÜLÜ DEĞİLİZ, GELECEKLE İLGİLİYİZ!Ermeni devrimi konfederasyonu sayılan Taşnak Partisi’ni ziyarette dokuz kişiden oluşan yüksek konseyin üç üyesi hazır bulunmuştu. Başkan, partinin dünya örgütünün sorumlusu ve bir üye daha. Birbirlerine “yoldaş” diye hitap ediyorlardı. Başkana göre halklar ortak bir çözüm arama hakkına sahipti. Diyalog iki şekilde olabilirdi ona göre. Üzerinde hiçbir görüş ayrılığı olmayan konular gündeme gelirdi ki, bu şekilde geniş bir ortak alanımız vardı. Bir de hemfikir olmadığımız karşı saflarda yer aldığımız konuları masaya yatırmak. Bunlara el atılmadığında diyalog zedelenirdi. “Açık ve samimi olmak temel prensip, bu zor yolu katederek barış ve komşuluğun yolunu açabiliriz, geçmişe gömülü değiliz, daha çok gelecekle ilgiliyiz” diyordu. Yine de çok soğuk bir havada cereyan etmişti konuşmalar. Ermenistan Kadınlar Konseyi Başkanı Nora Hagopyan, Iğdır doğumluydu ve bize çok değer verdiğini, bu yüzden ofiste değil, evinde kabul ettiğini söylemişti. Nuray Mert ve Hülya Aktaş’la birlikte yaptığımız ziyarette “Türkiye istese kardeşçe söylemler geliştirip bizi birbirimize karşı kullanmaya çalışan bütün yabancıların ağzını kapatabilir” demesi son derece dostane gelmişti bana. Moskova’da sanat doktorası yapmıştı Nora, eşi de önemli bir keman virtüözüydü. Duvarda ünlü ressam Karmik Zulumyan’ın son derece etkileyici tabloları asılıydı.Erivan Devlet Üniversitesi Türkiyat bölümü ziyaretinde tarihî bir olay gelişti. Türkçe konuşan bir öğrenci bizi soykırımda ölenler için saygı duruşuna davet etti. Hrant Dink’in hiç duraksamadan genci azarlayıp susturuşunu unutmak mümkün değil. “Biz buraya iyi niyetlerle komşuluk ve insanlık için geldik” gibi bir şeyler söyleyerek. Zaten kimse kalkmamıştı yerinden. Sonra Aydın Çubukçu’nun “Savaş yıllarında bölgede hayatını kaybeden herkes için saygı duruşunda bulunalım” demesiyle rektör yardımcısı ve diğer hocalarla birlikte kalkmıştık. Ardından ikramlar, sohbetler.Uluslararası İnsan Gelişim Merkezi (International Center for Human Development), Azerbaycan, Ermenistan, Rusya, Gürcistan ve İran’la yani komşularıyla ilgili bölgesel sorunlar üzerinde çalışıyordu. Sınır açılırsa Türkiye, Ermenistan’ı yutar diye düşünenlerin duygusal davrandıklarını, iyi ilişkiler içinde olmanın herkesin yararına olduğunu söylediler.Ermenistan Yazarlar Birliği Başkanı Levon Ananyan, “800 yıl bir devletimiz olmadı, halk kimliğini kilise, okul ve milli edebiyatla korudu” diyerek sanata vurgu yapmıştı. Basının birinci gündem maddesi Türk-Ermeni ilişkileri imiş. “Sade bir Türk vatandaşı bu konularda ne düşünüyor, merak ediyorum” diyordu. İnsanlar kolayca bilmediğinin düşmanı olabiliyor, diye geçiriyordum içimden. Hagop Mintzuri, Hamas Deg, Mıgırdıç Margosyan, Kirkor Ceyhan’ın Türkçe kaleme aldıkları öykülerin Anadolu’nun hikâyesi olduğunu, onların Türkçenin yazarları olduğunu söylemiştim. Bizim bir parçamızdı hepsi. Ananyan’ın böyle düşünmemize şaşırdığını ama bu sahiplenmeden de memnun olduğunu hissetmiştik. Ecmiadzin şehrindeki tarihî patrikhanede ziyaret ettiğimiz Patrik II. Karekin de hiçbir ön şart ileri sürülmeden tarih boyunca yan yana yaşamış iki halk arasında diyaloğun başlaması gerektiğini söylemişti. Demokrasiyi ve sivil toplumu geliştirme merkezi Armad’daki görüşmeler de olumluydu. Türk-Ermeni Uzlaşma Komitesi’nde yer almıştı kurum ve bunu engellemek ya da yavaşlatmak isteyenlerle mücadele ediyorlardı.Basın Kulübü ziyaretimizde, Dink günler öncesinden konuştuğu halde, başkan Boris Navasardian dışında hiç kimse gelmemişti. Bu ziyaretimizin Avrupa Birliği katılım sürecinde elimizi güçlendireceği ve işimize yarayacağı düşüncesiyle katılmadıkları açıklaması geldi bir yerden. Oysa biz devleti ya da hükümeti değil, sadece kendimizi temsil ediyorduk. Sivil bir iyi niyet grubu olarak daha önce Suriye, Mısır, Lübnan, İran gibi komşuları da ziyaret etmiştik.Açık konuşmak gerekirse genelde temkinli ve mesafeli karşılandık. Not defterime “Her oturumda önce soğuk karşılanıyoruz, sonra konuşmaya başlayınca üzerimizdeki sis perdesi aralanmış gibi iyiliğe doğru bir evrilme oluyor, kaçınılmaz bir insani paylaşım” yazmışım.14 Ekim 2009. Soğuk günlerin üzerinden beş yıl geçmeden Bursa’da Türkiye ile Ermenistan millî takımlarının maçı. Statta Sarı Gelin türküsü birlikte söyleniyor, Ermeni ve Türk gazeteciler birlikte eğlenip tezahürat yapıyor. Düşman devletler sanılan Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik ilişkiler kurulmasına dair protokol hazırlandı ve sınırın açılması gündemde. Pürüzler var ama konuşmaya başladık. Ahmet Davutoğlu, ütopyalarımızı bir bir ele alıyor.Dostumuz, cefakâr nazik yol arkadaşımız Hrant Dink’in dediği gibi tanışmak konuşmak ilacımız. Gittik gördük, dokunduk, acı tatlı konuştuk, tartıştık ve kısa zamanda neler oldu. Yakınlaştıracağı daha nice kalpler varken ona kıyanlar nedamet içindeler mi, yoksa hâlâ iyi iş başardıklarını mı düşünüyorlar? 19 Ocak günü Agos‘un önünde Küresel BAK’tan Bülent Aydın, “Hrant’ın arkadaşları” diye seslendikçe yağmurun altında ürpererek bunu düşündüm.* Bu yazı 26 Ocak 2010 tarihinde Zaman gazetesinde yayımlanmıştır.
- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik