29 Ekim 1968 sabahı Samsun’dan Ankara’ya doğru yola çıkmıştık. Aralarında Deniz Gezmiş, Bozkurt Nuhoğlu ve Kazım Kolcuoğlu’nun da bulunduğu grubumuz Samsun çıkışında gözaltına alındı.
Yürüyüşe daha sonra Cihan Alptekin, Hüseyin Cevahir, Cengiz Çandar ve Doğu Perinçek de katıldı. “Tam Bağımsızlık İçin Mustafa Kemal Yürüyüşü”nü küçük bir grup devrimci genç örgütlemiştik. Destekçileri arasında 27 Mayıs Milli Devrim Derneği vardı.
68 Haziran üniversite işgallerinin ardından gerçekleşen bu yürüyüş, basının büyük ilgisini çekti. Lehte ve aleyhte yazılar yazıldı.
Ankara’ya yaklaştığımızda Mamak’ta polis önümüzü kesti ve şehirde yürüyüş yapmamızın yasaklandığı belirtildi. 10 Kasım sabahı Anıtkabir’in kapısındaydık. İstanbul Hukuk Fakültesi öğrencisi Cevat Ercişli, şeref defterine hepimiz adına duygularımızı yazdı.
Çorum’un Alaca ilçesi…
“Tam bağımsızlık için Mustafa Kemal” sloganı, 68 döneminin en temel sloganıydı. Tabii, gençlik hareketi orada durmadı. O yürüyüş sırasında ilginç olaylar da yaşadık. Yolumuz üstündeki yerlerden birisi de Çorum'un Alaca ilçesiydi.
Caminin karşısına dikildiği söylenen Atatürk heykelinin yeri konusunda bu kasabada anlaşmazlık çıkmış, gerilim yaşanmıştı. Alaca’ya girelim mi girmeyelim mi, diye bir tereddüt yaşadık. Sonunda marşlar söyleyerek şehre yöneldik. Bizim gelişimizi haber alan bir grup bizi alkışlarla karşıladı.
Heyecan içinde biz de “Başka bir aşk istemez aşkınla çarpar kalbimiz” diye başlayan Mülkiye Marşı’nı söylemeye başladık. Alaca meydanında halk toplanmıştı. Onlara yürüyüşümüzün hedeflerini anlattık. O gün neler düşünüyorsak onları söyledik. Bir ara bize yol boyunca eşlik eden otobüse yöneldim.
Baktım Deniz Gezmiş otobüsün içinde oturuyor. “Neden sen çıkıp halka propaganda yapmıyorsun?” diye sordum. Hafif gülümseyerek baktı, “Asıl propaganda silahlı propagandadır” dedi. Silahlı eylemleri belli ki o zamandan kafasına koymuştu. Tam bağımsızlık, devrimcilik…