Yüksek Seçim Kurulu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi hakkında aldığı kararla siyasi tarihimizde kendine ibretlik bir yer açtı.
Bu yerin maalesef çok da gururlanacak bir yer olduğunu söylemek mümkün görünmüyor.
Dış dünyanın ülkemiz hakkında yaptığı değerlendirmeleri çoğu zaman ihtiyatla karşılar ve fazla umursamam.
Fakat YSK’nın hukuku ve kendi içtihatlarını ayaklar altına alan kararının uluslararası medyaya yansımalarının hepimiz adına utanç verici olduğunu kabul etmek zorundayız.
YSK, sandık kurulu başkanlarının atanmasında usulsüzlük olduğunu ileri sürdüğü halde, hepsi aynı zarftan çıkan ilçe belediye başkanlarının, ilçe belediye meclis üyelerinin ve mahalle muhtarlarının seçimini olduğu gibi kabul etti. Fakat sıra Ekrem İmamoğlu’nun kazandığı İstanbul belediye başkanlığına gelince seçimi iptal etti, mazbatayı geri alma kararı verdi ve 23 Haziran 2019 günü yalnızca büyükşehir belediye başkanlık seçiminin yenilenmesini karar altına aldı.
Daha önce benzeri durumlarda aldığı kendi kararlarını bir tarafa itti ve Adalet ve Kalkınma Partisi ile Milliyetçi Hareket Partisi’nin dayattıkları doğrultuda seçimi yenilemeyi tercih etti.
İktidarı seçimle değiştirmek
YSK’nın bu kararı vicdanlarda derin rahatsızlık yarattı. Türkiye’de asgari demokrasi şartlarına uygun seçim yapılması ve iktidarların bu yolla değişebilmesi şeklindeki geleneğin terk edilmeye başlandığı endişesini iyice güçlendirdi.
Bugüne kadar Türkiye’ye, demokrasisi arızalı olmakla beraber, iktidarların seçim yoluyla değiştirilebildiği ülkelerden biri olma vasfını kazandıran seçim güvenliği ve seçim sistemi, bu kararla onulmaz bir yara aldı.
Böylece, Türk tipi başkanlığa geçilmesiyle birlikte, hemen bütün yetkilerin tek elde toplandığı, yasama erkini temsil eden TBMM’nin yürütmenin onay merciine döndüğü, yargının dahi başkanın emrine girdiği algısını yaratan gelişmelerden biri daha yaşandı.
Muhalefette öfke ve kenetlenme!
Geriye ne kaldı, diye soracak olursanız, oyunun gasp edildiğine inanan seçmenin biriken öfkesi, diyebilirim.
Bu öfkeyi yabana atmayalım. Ne yaptığını bilen, serinkanlı bir akılla birleşmiş bir öfke, Türkiye’nin demokratikleşme yönünde önünü açacak dayanışmayı, dinamizmi ve alternatifi ortaya koyabilir.
Anlaşıldığı kadarıyla, 23 Haziran’a daha bir azimle asılma kararlılığı sergileyen muhalefet, bu kez mağduriyetin verdiği kızgınlık, tepki ve genişleyen dayanışma havasıyla daha da organize bir çalışma yürütecek.
31 Mart’ta kendi adaylarını çıkaran Demokratik Sol Parti (DSP) ve Türkiye Komünist Partisi (TKP) gibi partiler ile bağımsız aday çıkaran gruplar, Millet İttifakı adayı lehine kendi adaylarını çekeceklerini şimdiden açıkladı.
YSK kararıyla aynı gün açıklanan Öcalan’ın mektubunun kafa karıştırmasına karşın, HDP’den yapılan açıklamalar, bu partinin 7 Haziran 2015 seçimlerinden bu yana sürdürdüğü çizgisini muhafaza ettiği ve yenilenecek İstanbul seçiminde Millet İttifakı’yla birlikte davranacağını gösteriyor.
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, parti grubunda yaptığı sert içerikli konuşmayla kararı seçmenlerin oylarının gaspı olarak gördü. Haklı olarak, 24 Haziran 2018 Başkanlık Seçimi ve 31 Mart 2019 seçimlerinde görev alan bütün sandık kurulu başkanlarının araştırılmasını istedi.
Saadet Partisi İstanbul belediye başkan adayı Necdet Gökçınar ise YSK kararı sonrasında twitter hesabından yaptığı açıklamada Ekrem İmamoğlu lehine çekilmeye hazır olduğunu, bu hususta genel başkanı Temel Karamollaoğlu’nun ve partisinin Genel İdare Kurulu’nun kararını beklediğini belirtti.
Bütün merkezi kurullarını toplayan, Millet İttifakı’nın koordinatör gücü CHP ise, “seçimleri boykot” gibi iktidara hizmet edecek önerilere yüz vermeyip, bütün güçleriyle 23 Haziran’a hazırlanacaklarını açıkladı. Kemal Kılıçdaroğlu parti grup toplantısında iktidara, MHP’ye ve YSK içinde seçimlerin yenilenmesi yönünde oy kullanan hakim üyelere yönelik ağır değerlendirmelerde bulundu.
Haklılık, kararlılık, serinkanlılık: Ekrem İmamoğlu
Açıkçası iktidar ortaklığının dayatması ve YSK çoğunluğu marifetiyle berbat edilen 31 Mart İstanbul belediye başkanlığı seçimi, muhalefette şimdiye kadar görmediğim bir rövanş havası yaratmış görünüyor.
Muhalefet, 31 Mart’a göre Ekrem İmamoğlu’nun hak ettiği başkanlığı yeniden alması için daha fazla kenetlenmiş durumda.
Oyları üzerinde enva-yı çeşit numara dönen İstanbul seçmeni ile muhalefetin, demokrasi eksenli böyle bir mecrada buluşması belki birkaç yıl önce düşünülemezdi.
Cumhur İttifakı ve YSK içindeki yandaşları hangi ince hesaplarla seçimi yenileme kararı aldılar, bilemiyorum; ama bunun ters tepeceğini tahmin etmek zor değil. İktidar kendi eliyle çakı gibi bir muhalefet ile yıldızı giderek parlayan ve kenara itilmesi artık mümkün olmayan bir siyaset adamını tekrar Türkiye seçmeninin önüne çıkardı.
İktidarın, işleri bu noktaya getirmekle, önündeki dört buçuk yıllık icraat dönemini kısaltmış olması da kuvvetle muhtemel. Her türlü numaradan sonra ikinci kez İstanbul’u kaybetmeleri halinde, o dört yılın kolay geçmeyeceği, sürecin bir noktasında meşruiyet tartışması etrafında bir erken seçimin gündeme getirilmesi, artık ihtimal dışı görülemez.
Bu bakımdan İstanbul belediye başkanlık seçiminin yenilenmesi, iktidarın hiç hesaba katmadığı bir şekilde, Türkiye’nin tıkandığı artık alenen görünen demokrasisinin önünün açılmasında yeni bir başlangıca vesile olabilir.