18 Nisan Pazar akşam saatlerinde ortama düşen bir haber, futbol dünyasında deprem etkisi yarattı. Altı İngiliz (Liverpool, Manchester United, Manchester City, Tottenham, Arsenal, Chelsea), üç İspanyol (Real Madrid, Barcelona, Atletico Madrid) ve üç İtalyan takımı (Inter, Juventus, Milan), UEFA’dan ayrı bir Avrupa Süper Ligi kurduklarını ilan ettiler. İlk bilgilere göre bu elit lig, 15’i kurucu olmak üzere, toplam 20 takımdan oluşacaktı.
Aslında bu, yeni bir konu değildi. İki yılı aşkın süredir bir parlayıp bir sönen bir tartışma söz konusuydu. Büyük kulüpler gelirlerinin azaldığı ve harcamalarının arttığından bahisle yeni bir organizasyon talep ediyorlardı. Bunu bazen yüksek bazen de kısık sesle gündeme taşıyorlardı. Covid-19 futbola da ağır bir darbe indirince, bu kulüpler bekledikleri fırsatın doğduğunu düşündüler ve düğmeye bastılar.
Lige öncülük eden -maalesef- Real Madrid’in Başkanı Florentino Perez, amaçlarının futbolu kurtarmak olduğunu belirtti. Perez’e göre, eğer bu yapılanma gerçekleşmezse, 2024’te hep beraber batacaklardı ve dünya futbolu büyük bir çöküş yaşayacaktı. Ayrıca, endişeye mahal yoktu; bu lig, diğer liglere herhangi menfi bir etkide bulunmayacaktı. Aksine büyük takımların rekabeti futbola yeni bir soluk getirecekti.
“Yerli ligi kalbinden vurmak”
Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Önce bu üç ülkenin federasyonları ortak bir bildiriyle bu takımları kınadılar. UEFA Başkanı Aleksander Ceferin’in sözleri zehir zemberekti. Ceferin, bu takımların UEFA müsabakalarından men edileceğini, bu takımlarda oynayan futbolcuların UEFA ve FIFA tarafından düzenlenecek organizasyonlarda forma giyemeyeceklerini, milli takımların da bu futbolculara davetiye gönderemeyeceğini belirtti. UEFA’ya bağlı 55 ülke federasyonu da oybirliğiyle Ceferin’in arkasında durdu.
Futbolun bütün bileşenlerinin öfkesi burnundaydı. Manchester United’ın sembollerinden Garry Neville “midesinin bulandığını” söyledi. Yine ManU’nun efsanelerinden Roy Keane, “saf bir açgözlülük” olarak nitelediği bu kötülüğün durdurulmasını istedi. Liverpool’un futbolcuları bu lige karşı olduklarını açıkladılar. Kloop, Guardiola, Mourinho, Bielsa gibi büyük teknik direktörler bu girişimi onaylamadılar. Liverpool’un taraftar grubu “dehşete düştü”, Chelsea’nın taraftarı stadı bastı.
Alman ve Fransız takımları, daha ilk andan itibaren bu ligden uzak durdular. Roma, Everton ve Sociedad gibi takımlar, kendi ülkelerinden Süper Lig’e katılacak takımları ayrımcılık yapmakla, nankör ve bencil olmakla, para için futbolun değerlerini ayaklar altına almakla suçladılar. Siyasetçiler de tartışmaya dâhil oldu. İngiltere Başbakanı Boris Johnson “yerli ligi kalbinden vuracak” olan bu projenin futbola büyük bir zarar vereceğini ve futbol yetkililerinin harekete geçmesini desteklediklerini ifade etti.
Futbolun ruhunu öldürmek
12 kulüp, üzerlerine çığ gibi gelen bu tepkilerin altında kaldı. Kendilerini savunmak babında ileri sürdükleri tezleri kimse ciddiye almadı. Söylediklerine kulak kabartan olmadı. Kabul, futbol artık devasa bir endüstriydi ve takımların daha fazla kazanmaya çalışmaları da normaldi. Fakat bunu futbolun ruhunu öldürerek yapamazlardı. Bu güzel oyuna mutlak bir karşıtlık içeren bir öneriyi kimse anlayışla karşılayamazdı. O nedenle, başta taraftarlar olmak üzere, futbolu futbol yapan bütün unsurların bu “gülünç karara” karşı kenetlenmeleri de doğaldı.
Futbol, yarışmacıdır. Bu oyunda büyük küçük, kuvvetli zayıf fark etmez her takım şans sahibidir. PSG para döker ama mütevazı kadrosuyla Lille şampiyonluk için başını uzatır. Kimsenin hayal edemediği bir biçimde Leicester gelir, Premier Lig’in tepesine çıkar. Sürprize açıktır. Her maç, her sezon yeni bir hikâyedir. Başakşehir geçen yıl şampiyon olur, bu yıl düşmemek için canhıraş bir mücadelenin içinde kendini bulur. Geçmişte Bundesliga’da tozu dumana katan Schalke 04, bugün kümeye düşer. Pendik, Fenerbahçe’yi yener.
Futbol, bunun için kitleleri peşinden sürükler.
Ölü doğum
Avrupa Süper Ligi’nin ise, futbolun bu kültürüne tam bir tezat teşkil ettiği açık. Her yıl hep aynı takımların mücadele edeceği bir ligde ne heyecan olur ne de böyle bir lig kimseye cazip gelir. 2019’da bu konuya dair görüşleri sorulan Kloop “Umarım bu Süper Lig asla olmaz” demişti.
“Benim için Şampiyonlar Ligi, her zaman aynı takımlara karşı oynamadığınız Süper Lig’dir. Elbette ekonomik açıdan önemli ama Liverpool’un Real Madrid ile 10 yıl üst üste maç yaptığı bir sistemi neden yapalım? Kim bunu her yıl görmek ister?”
Gerçekten heyecanı öldüren bir ligi kimse görmek istemez. Sokakta top oynayan çocukları seyredecek kadar futbola tutkunum. Ancak böyle bir lig zerre kadar ilgimi çekmez. Real’in hazırlık maçlarını bile merak ederim ama bu ligde oynayacakları maçlara dönüp bakmam.
Taraftar, futbolun asli unsuru; futbol taraftar için vardır, taraftar yoksa futbol da yoktur. Dolayısıyla taraftarı göz ardı ederek, onu hiçe sayarak bir adım atılamaz. Nitekim atılamadı da! Taraftarların şiddetli tepkisi nedeniyle altı İngiliz takımı, resmi olarak ligden çekilmek mecburiyetinde kaldı. Böylece Süper Lig ölü doğdu, bu girişimi sürdürmek imkânsızlaştı. Muhtemelen diğer takımlar da çekilme sırasına gireceklerdir.
Hülasa baştan aşağı yanlış bir hesaptı ve daha Bağdat’a varmadan da geri döndü.
İyi ki de öyle oldu.
Kürdistan 24, 21.04.2021