İYİ Parti, dördüncü kuruluş yılını kutladı. Kurulduğunda taban bulamayacağı ve siyasi dengelere müspet veya menfi bir tesirinin olmayacağı düşünülen, bir heves olarak görülen ve tez zamanda dağılıp gitmesi beklenen bir parti, nispeten kısa bir vakit içinde mühim bir mesafe kat etti. Meral Akşener, siyasetin kilit aktörlerinden biri oldu. Dolayısıyla Akşener’in ve partisinin dört yıllık serüvenine bakıldığında, arkada bir başarı hikâyesi olduğu söylenebilir.
Akşener’e başarı getiren en önemli faktör, etkili muhalefet tarzı oldu. Erdoğan ve Bahçeli ortaklığının domine ettiği ve muhalefet eksikliği hissedilen bir siyasi ortamda Akşener, her ikisine de kafa tutarak parti kurdu. Siyaseti sokakta yaptı, vatandaşlarla bire bir ilişki kurdu, en karmaşık meseleleri mümkün mertebe insanların anlayacağı bir dile tercüme etti. Aslında çok da laf etmeden, sadece halkı anladığı ve yanında olduğu hissini vererek, içinden çıktığı MHP’yi gölgeleyecek ve partisini Meclis’e taşıyacak büyüklükte bir tabanın üzerine oturdu.
Kamuoyu araştırmalarından bazıları bugün İYİ Parti’yi %15-17, bazıları da %18-20 aralığında gösteriyor. Keza birçok saha çalışmasında istikrarlı bir şekilde oyunu artıran tek partinin de İYİ Parti olduğu belirtiliyor. Ancak yine de partinin ciddi bir sorunu var: İYİ Parti kendini her ne kadar “merkez”de konumlandırmaya çalışsa da merkez sağ seçmenden ve dindar-muhafazakâr seçmenden yeterli oyu alamıyor.
Milliyetçi ve seküler taban
TEAM Araştırmanın 2019 yılında yaptığı bir araştırmaya göre, 24 Haziran 2018 genel seçimlerinde İYİ Parti’ye oy verdiğini belirten seçmenlerin:
- %40’ı 90’lı yıllarda (kendisi ya da ailesi) MHP ve BBP’yi,
- %32’si CHP, DSP veya SHP’yi,
- %20’si merkez sağ partilerini ve
- %10’u da dindar-muhafazakâr partileri desteklemiş.
Yani İYİ Parti’nin oy yükünü milliyetçi ve seküler hassasiyetleri yüksek seçmen kitleleri çekiyor, buna mukabil merkez sağ ve muhafazakâr-dindar seçmenler ise İYİ Parti’ye, en azından parti yöneticilerinin umdukları oranda bir katkı sunmuyorlar. Zannımca partinin dördüncü kuruluş yıldönümünde benimsenen “Ömer’in Yolu” sloganının (ve bunun için hazırlanan klibin) arka planında bu okuma yatıyor.
İYİ Parti, oy havuzunu genişletmek için doğrudan AK Parti seçmenine sesleniyor. AK Parti seçmeninde bir çözülme yaşanıyor. Çözülme, başta ekonomik sorunlar olmak üzere, iktidarın yönetme ve sorun çözme becerisinin aşınmasından ve her alanda yaşanan adaletsizliklere itirazların yükselmesinden kaynaklanıyor. Son olarak on büyükelçi için istenmeyen adam ilan etme talimatının verilmesi gibi iktidarın rasyonellikten uzaklaşması, kriz üretmesi ve öngörülemezliği de bu aşınmayı hızlandırıyor; sonuçta AK Parti ile arası açılan seçmenlerin sayısı artıyor.
Ömer’in uzun yolu
Bu nedenle muhalefet partileri de, öncelikle ve son derece doğal olarak, bu seçmen kitlesine gözünü dikiyor; onlara güven telkin edip kendi saflarına çekmeye çalışıyor. Akşener de bunu yapıyor; Erdoğan’ı en iddialı olduğu yerden vurup bilhassa AK Parti seçmenine selam çakıyor. “Bize yeni Ömerler lazım” diyen Erdoğan’a “Hazreti Ömer’in adaletini hep hatırımızda tutacağız. Ve söz olsun ki İYİ Parti iktidarında, Ömer’in yolundan asla ayrılmayacağız” diye göndermede bulunuyor. Erdoğan’ın ve AK Parti’nin Ömer’in yolundan saptığını söylüyor o yolu takip edecek kişinin kendisi olduğunu belirtiyor. Ve AK Parti seçmenine “Buradayım” diyor, “korkmanıza, endişe etmenize gerek yok!”
Akşener, Ömer’in yolunu uzun tutuyor. İstanbul’u fetheden Fatih ile Cumhuriyet’i kuran Atatürk’ü aynı yolda buluşturuyor. Kalkınmacılığyla Demirel’i, adil düzenciliğiyle Erbakan’ı, Turan ülküsünün hizmetkârlığıyla Türkeş’i, zalime karşı dik duran cesareti ve dürüstlüğüyle Ecevit’i, girişimciliği ve özgürlük taraftarlığıyla Özal’ı bu yolun yolcuları olarak zikrediyor. (Menderes’in anılmaması ilginç!) Kendisinin de onların izinde yürüdüğünü belirtiyor; kapsayıcı ve kalkınmacı bir kimlik çizerek, ortak paydada buluşmaya meyyal merkez sağ seçmene ulaşmaya çalışıyor.
Akşener’in bu mayası tutar mı ya da ne kadar tutar, bunu önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ancak DEVA ve Gelecek partilerinin de bu seçmen kitlesine dönük hareketliliği göz önünde bulundurulduğunda, AK Parti seçmenini kendi tarafına çekmek için partiler arasında kesinlikle çok çetin bir mücadelenin yaşanacağını öngörebiliriz.