Çözüm süreci esnasında AK Parti ile HDP birlikte çalışıyorlardı. Rollere ilişkin sıkıntılar ve itirazlar olsa da, 2.5 yıl boyunca her iki taraf da sürecin yürütülmesi için işbirliği içindeydiler. Ancak 2015’te sürecin akamete uğramasının ardından, bütün tablo radikal bir değişime uğradı. Yeni bir iktidar denklemi meydana çıktı ve MHP ile ortaklık kuran AK Parti, HDP’nin üzerine olanca gücüyle gitti.
İktidar, son beş yılda HDP’nin fiili olarak siyaset yapmasını engellemek için elindeki bütün enstrümanları devreye soktu. Eş başkanları dâhil olmak üzere partinin ileri gelenlerini cezaevine koydu, milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırdı, teşkilatlarını dağıttı, partinin sivil toplumla olan bağını kesti. Seçimde HDP’nin kazandığı belediyelere kayyum atadı, partinin medyada ve kamusal alandaki görünürlüğünü yok mesabesine indirdi, parti hakkında Anayasa Mahkemesi’nde kapatma davası açtı.
Böylece gerek genelde gerek bölgede HDP’nin topluma ulaşmasını, toplumla ilişki kurmasını sağlayacak bütün yolları kapattı, önüne bariyerler kurdu ve partiyi işlemez hale getirmeye çalıştı.
“Bir miting yapalım bakalım”
Elbette bu hukuki ve fiili kuşatma HDP üzerinde derin bir etki yarattı, tabanın mobilizasyonu azaldı. Hem partinin bazı politikalarından duyulan hoşnutsuzluk hem de devlet tarafından ödetilen bedelin ağırlığı, kitleleri meydanlardan çekti. Sokakta yapılan siyaset asgari seviyeye indi. Tabanın bu çekilmesi, iktidar nezdinde HDP’nin siyasi gücünün de erozyona uğradığı şeklinde yorumlara neden oldu.
Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan, tutuklu eski HDP eş genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın, muhalefet partilerine miting yapma önerisini eleştirirken, sözü bu noktaya getirdi. Erdoğan, Demirtaş’a hitap ederek “Diğer taraftan Edirne’de cezaevindeki zat bunlara diyor ki ‘Bir araya gelin, birlikte mitingler yapın.’ Bunu söyleyeceğine sen bir tane miting yap bakalım orada. Sen önce kendi tabanına bir sinyal ver bakalım. Senin tabanının şu anda miting yapacak mecali kaldı mı? Biz tabii bunlarla muhatap olacak durumda değiliz. Böyle bir derdimiz yok” dedi.
“HDP’nin miting yapacak mecali kaldı mı” ifadesi, sual formatında olsa da, aslında bunu, iktidarın HDP’yi nasıl bir cendereye aldığının bir itirafı olarak okumak, daha doğru. Cumhurbaşkanı, herkesin anlayabileceği bir berraklıkta, HDP üzerinde muazzam bir baskı mekanizması kurduklarını, kolunu-kanadını kırdıklarını ve nihayetinde partide deprenecek hal bırakmadıklarını anlatıyor.
“Bir kişi eksik toplayan siyaseti bıraksın”
Cumhurbaşkanın bu sözlerine HDP cenahından ilk tepki Demirtaş’tan geldi. “HDP zaten meydanda” diyen Demirtaş, Erdoğan’a meydan okudu: “Erdoğan, miting yapmıyorum diye merak etmiş. HDP zaten meydanlarda. Yine de çok istiyorsan haydi! İki saat için çıkayım, tek bir megafonla Yenikapı’ya gideyim. Ertesi gün de sen, devletin tüm imkânlarıyla aynı meydana çık. Bir kişi eksik toplayan siyaseti bıraksın. Var mısın?”
Demirtaş’ın hodri meydan çağrısı bir karşılık bulmadı, tabii ki. Lakin HDP Cumhurbaşkanına asıl cevabını hafta sonu İstanbul’da yaptığı il kongresi ile verdi. Yoğun bir katılımla miting tadında bir kongre yaptı HDP ve gerektiğinde tabanının bir araya gelebilecek gücünün olduğunu gösterdi. İstanbul’daki bu manzaradan iktidar adına çıkartılması gereken ders belli:
İktidar, emniyeti ve adliyeyi, kendi siyasi hedeflerinin hizmetine koşabilir. Bazen açıktan hukukun dışına çıkarak, bazen hukuku arkadan dolanarak HDP’yi kıskaca alabilir. Özgürlük sahasını daraltıp, tabanın birlikte hareket etmesini sınırlayabilir. Partinin kapısına kilit asabilir, şahıslara ağır faturalar çıkartabilir, öne çıkan aktörleri sahne dışına itebilir ve siyasi faaliyette bulunmayı mümkün olduğunca güçleştirebilir. Bunların hepsini yapabilir, zaten yaptı da.
Fakat iktidar, siyasi bir yaradan muzdarip tabanı bulunan bu partiyi, salt asayiş ve hukuki tedbirlere yaslanarak bitiremez. HDP’nin karşısına koyabilecek ve kitleleri kendine çekebilecek alternatif bir siyasi tasavvuru olmadığı müddetçe, iktidar mutlak bir siyasi başarı elde edemez. Devletin olanaklarının seferber edilmesi ve kaba kuvvete başvurulması, iktidara kısmi ve arızi kazanımlar sağlayabilir ama daimi bir siyasi zafer getirmez.
Çünkü bir dönem şartlar ağırlaşınca kendilerini geri çeken insanlar en kritik zamanlarda sahneye çıkıp, başlarına gelenlerden sorumlu tuttuklarına siyaseten ağır bedeller ödetebilir. İnsanlar sinebilirama yeri geldiğinde seslerini kısanlara mecalinin olduğunu lisan-i münasiple gösterir.
Bunu anlamak ve görmek için çok geriye gitmeye gerek yok, Mart 2019’u hatırlamak yeterli!