Mardin yolundayız. Diyarbakır eski milletvekili avukat Sedat Yurttaş ve Ufuk Uras’la 35 kilometre uzaklıktaki Zerzevan Kalesi’ni görmeye gidiyoruz. Diyarbakır Mardin arası yemyeşil. Erguvan ağaçlarının eflatun çiçekleri aralarına serpiştirilmiş. Ovanın yeşilini daha da renklendiriyor.
Diyarbakır: Zerzevan Kalesinin ihtişamından perişan Suriçine…
Zerzevan, Roma İmparatorluğu’nun sınır garnizonu. Binlerce askerin aileleriyle birlikte yaşadığı bir şehir. İlk kazılarda şehrin evleri, kiliseleri, sarnıçları, yeraltı sığınakları ortaya çıkmaya başlamış. Dicle Üniversitesi’nden Doç. Dr. Aytaç Coşkun’un yönettiği kazı 2014 yılında başlamış. M.S 3. yüzyılda kurulan Zerzevan’da antik kentin bazı binalarının taş duvarları hâlâ ayakta.
Suriçi
Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin korumak isterken canını verdiği dört ayaklı minarenin sokağından Suriçi’ne giriyoruz. Hançepek Mahallesi’ndeyiz. Çatışma öncesi dönemde, Diyarbakır’a kayyum atanmadan önce bu sokağın adı Mıgırdıç Margosyan’dı. Ancak, eski Suriçi yok olup gitmiş. Margosyan sokağı da kalmamış. Sokağın gerilerinde bombalanarak yıkıntı haline gelmiş evlerin duvarlarını görüyoruz. Bir kısmı gecekondu, bir kısmı tarihi taş ev olan Surp Giragos Kilisesi’nin yanındaki sokak, geniş bir bulvara dönüşmüş. Bodrum’daki gibi, dağları tepeleri doldurmuş beyaz sahil evlerine benzer bir manzara. Yörenin siyah taşlarından yapılmış yüzlerce yıldır ayakta kalan binalar gitmiş, onların yerini yan yana dizili, reklam stüdyolarını andıran altı beyaza boyalı üstü gri binalar almış.
“Bir de içlerini görseniz, felaket” diyor Diyarbakırlılar. Kuçe dedikleri dar sokaklar, Suriçi’nde bir tarih ve kültür barındıran avlulu taş evler silinmiş gitmiş. Surp Giragos Kilisesi, yüreğimizi ferahlatacak ölçüde güzel bir bakımdan geçmiş. Şehrin Ermeni cemaatinin tanınan isimlerinden Gaffur Türkay’la kiliseyi gezdik. Çatışmalarda en çok tahrip olan yerlerdendi kilise…
Finansmanını Çevre ve Şehircilik Bakanlığı karşılamış, projeyi de Vakıflar Genel Müdürlüğü yürütmüş. Dolaşırken karşımıza güzel bir taş bina çıktı. Suriçi Kaymakamlığı yazıyordu üzerinde. Eski lise binası, daha da eskiden Ermeni Kilisesi’ymiş. “Devlet kendine yaparken dikkatli davranmış” diyerek devam ediyoruz. Tıpkı Sulukule gibi olmuş diyor bir arkadaşımız. Önce binalarını yıkıp modernleştirdiler.
Orada yaşayan yoksul insanların sahip olamayacağı ve içinde yaşamaları imkansız olan yapılar ortaya çıktı. Suriçi, köylerinden göçen ve göçertilenlerin sığındığı bir yoksul mekanıydı. Onlar yok olup gitmişler. Paraları ne bu binalara yeter, ne de içinde oturmaya. Suriçi’nden ötelerde yeni Diyarbakır geniş bulvarları, modern kafeleri, rengarenk binalarıyla canlılığını koruyor. Biz oradayken yine gözaltılar ve tutuklamalar başlamıştı.