Trabzonspor’un resmi twitter hesabında güzel mi güzel bir fotoğraf…
Dünya tatlısı çocuklar, baştan ayağa bordo-maviye bürünmüşler. Yüzleri bordo-mavi çizgilerle boyanmış.
Kiminde elinde şeker, kiminin ağzında emzik…
Kimi erken bir şampiyonluk pozu vermiş, kimi hafif gergin bir bekleyiş içinde…
Fotoğrafın üstünde bir yazı: “Şanslı nesil büyük kutlamaya hazır.”
“Şanslı nesil” ifadesini okuduğumda, düşündüm de, futbol ve Trabzonspor taraftarlığı bağlamında, aslında biz de, şanslı bir nesildik. Zira Trabzonspor futbolda bir devrim gerçekleştirip şampiyonluğu İstanbul’dan Anadolu’ya ilk taşıdığında, aşağı yukarı bordo-maviyi sırtlarına geçiren o çocuklarla aynı yaştaydım. Sonrasında dokuz yılda altı kez ipi göğüslemenin mutluluğunu yaşadım. Türkiye’de futbolun kitabını yeniden yazan bir takıma gönül vermek ve onunla başarıdan başarıya koşmak, az bir mutluluk değildi.
“Beklemek de taraftarlığa dâhil”
1984’teki şampiyonluğun ardından uzun bir bekleyiş dönemine girdik. Arada büyük hayal kırıklıkları oldu. 1996’da Fenerbahçe’ye kaybedilen maçın ardından çöktüğüm sandalyeden kalkmam uzun zaman aldı. 2005’de kaçırılan şampiyonluğun açtığı yara kolay kabuk bağlamadı. 2011’in sızısı tez zamanda dinmedi.
Fakat her seferinde güzel günlere varılacağına dair olan inanç da her daim varlığını korudu. Beklemek bir takıma gönül vermenin mütemmim cüzüydü; beklemek de taraftarlığa dâhildi. Eğer beklemek gerekiyorsa, inançla, sabırla ve inatla beklenecekti. Elbette o sene, o gün gelecekti.
Ve nihayetinde o sene bu sene oldu, o gün geldi. O çocuklar, ilk şampiyonluklarını daha ufacıkken, hayat yolunun başındayken tattılar. Umarın onlar da bizim gibi üst üste şampiyonluk taçları takacak kadar şanslı olur ama bizim kadar uzun bekleyişler yaşamazlar.
Türkiye’de Karadeniz Fırtınası’nın estiği gün, İspanya’da da bir kez daha Beyaz Şimşekler çaktı. Türkiye’de Trabzonspor’un, İspanya’da da Real Madrid’in zirvenin sahibi olduğu resmiyet kazandı.
1 Mayıs, benim doğum günüm.
Doğduğum gün ile aramdaki mesafe kaçınılmaz olarak açılıyor. Lakin oyuna duyduğum heyecanda ve topa olan sevdamda gram eksilme yok. Hatta heyecan ve sevdanın giderek yoğunlaştığını söylesem, daha doğru olur. Dolayısıyla futbola âşık bir “doğum günü çocuğu” olarak, bana bundan daha güzel bir hediye verilemezdi.
Her iki takımıma da minnettarım.
Şampiyonlukları daim olsun…