Bir süredir HDP ve çevresinde, Öcalan ile irtibatlı faaliyetlerin hız kazandığı görülüyor. Mayıs ayında “Tecrit siyasetine karşı barış hakkı” başlıklı bir konferans düzenlendi. Öcalan ile görüşmek için başvuru yapan avukatların sayısı arttı ve başvurular sıklaştı. Ve HDP’nin çağrısıyla Öcalan’a tecridin kaldırılması talebiyle Gemlik’e yürüyüş eylemleri başladı. HDP’nin, HDP’nin yanında duran sivil toplum örgütlerinin ve HDP ile ittifak içinde olan siyasi partilerin katılımıyla gerçekleştirilen yürüyüş eylemlerine polis müdahale etti ve çok sayıda kişi gözaltına alındı.
Öcalan’ı uzun bir aradan sonra tekrardan gündemin başköşesine oturtmayı amaçlayan bu hareketliliğin zamanlaması, manidar! Gerçekten de bayram değil, seyran değil; ne oldu da Öcalan’ın tecrit altında olduğu birden hatırlandı?
Eylemin zamanlaması ve biçimi gerçekten ilginç! Çünkü seçim kazanı kaynamaya başladı. Türkiye hemen herkesin yaşamsal bir önem atfettiği seçime doğru hızla yol alıyor. Her bir partinin atacağı her bir adım, büyük bir ehemmiyete sahip. Alınan her kararın, kritik siyasi neticelere yol açma ihtimali yüksek. Dolayısıyla herkesin azami duyarlılık göstermesi gereken bir dönemden geçiliyor.
Peki, HDP’nin bu derece hassas bir dönemde, geniş kesimlerin tepkisini çekeceği belli böylesine radikal bir hamleye girişmesinin nedeni nedir? Bilhassa Mithat Sancar’ın partinin eş genel başkanı olmasından sonra HDP herkes ile konuşmaya, mutedil ve sorumlu bir dil kullanmaya çalışan bir görüntü verdi. O halde, partinin bu görüntüsüne tamamen ters düşen Gemlik yürüyüşlerinin altında yatan ne olabilir?
Ön hazırlık
Zannımca, bu eylemle ile iktidarın seçim planları arasında bir bağlantı kurulabilir. Başlıca iki ihtimalden bahsedilebilir:
İlki, spontan olmadığı ve belli bir program dahilinde işlediği aşikâr olan bu Öcalan’ı gündemleştirme hareketi, bir vakittir sözü edilen yeni bir sürecin bir ön hazırlığı olabilir. Bugünlerde olup bitenlerin çözüm sürecinin öncesinde yaşananlara benzemesi, kaçınılmaz olarak, bu ihtimali akla getiriyor.
Seçilmek için Kürt oylarına ihtiyacı olan Erdoğan, Kürt seçmenlerle arasında oluşan mesafeyi azaltmak için Öcalan kartını devreye sokabilir. İstanbul seçimlerinde bunu yapmıştı, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de yapabilir. Evet, İstanbul’da aceleye getirilmiş, sonuç beklendiği gibi olmamıştı. Ancak bu kez oradan çıkan tecrübelerle daha sıkı bir çalışma yapılabilir, Kürt ve Türk kamuoylarını bu fikre ısındıracak bir hazırlık evresinin ardından böyle bir denemeye girişilebilir.
Muhalefetin Kürt meselesinde ezber bozan bir fikir geliştirmediği, Kürtlere umut vermediği ve ikna edemediği bir vasatta, Erdoğan bu tür bir girişimle inisiyatifi ele alabilir. Çözüm için hayati olan güçlü liderliği bir tek Erdoğan’ın gösterilebileceği ve gerekli riskleri ancak onun alabileceği düşüncesi, özellikle kararsız seçmenlerin davranışlarını etkileyebilir. Taşın altına elini koyan Erdoğan figürü, arafta kalan seçmenlerin bir kısmını yanına çekebilir veya en azından muhalefete yönelmelerinin önüne geçebilir.
İşbirliği zeminini tahrip
İkincisi, iktidarın yeni bir süreç niyeti olmayabilir, ama Öcalan merkezli bu eylemleri kendi faydasına kullanabilir. HDP’nin Öcalan üzerinden sokağa dökülmesi iktidara iki taraflı fayda sağlar:
Bir taraftan, HDP ile muhalefet bloku arasındaki işbirliği zeminini tahrip eder. Öcalan’ı önceleyen ve sokağa seslenen bir dil, muhalefet ve HDP’yi tamamen farklı uçlara savurur. Muhalefetin HDP’ye, HDP’nin de muhalefete karşı kullanacağı dili sivriltir. Nitekim Akşener’in sosyal medya hesabında yaptığı gibi, muhalefet kendisini HDP’den tamamen ayrıştırmak için sert bir söyleme müracaat eder, HDP de buna mukabele eder ve giderek tansiyon yükselir.
İYİ Parti ile HDP’nin gerilimi, doğal olarak seçime ve özellikle muhalefetin cumhurbaşkanı adayının belirlenme sürecine de etki eder. Açık bir durum var: Eğer HDP, Altılı Masa ile seçimlerde bir işbirliği yapacaksa, bu -hukuki değil- fiili ve cumhurbaşkanlığı seçimleriyle sınırlı bir işbirliği olacak. İktidar ve muhalefet bloklarının oy oranları birbirine yakın olduğundan HDP’nin aday tercihi de çok büyük önem taşıyacak.
HDP, bugüne kadar Altılı Masa’nın adayının kim olması gerektiğine dair bir isim telaffuz etmedi. Lakin kimin aday olmaması gerektiği konusunda HDP’nin fikri net; Akşener ve Yavaş’tan birinin aday olması halinde HDP’nin Altılı Masa’yı destekleme ihtimali yok. Akşener, zaten aday olmayacağını açıklamıştı; dolayısıyla HDP’nin bu tavrı asıl Yavaş’ın adaylık şansını düşürüyor.
Evdeki hesap
Diğer taraftan iktidar, HDP’nin Öcalan temelli siyasetini, muhalefeti dövmenin bir aracı kılar. Kanıt olarak bu eylemler gösterilip, bütün bir muhalefet terörle işbirliği yapmakla itham edilir. Elbette bu argümanın istiap haddini doldurduğu ve artık seçmenin tercihlerini etkileme gücünün son derece cılız olduğu söylenebilir. Fakat mesele bundan ibaret değil.
İktidar bu eylemlere dayanarak iç siyasette muhalefeti kriminalize eder, dış siyasette de bunları milliyetçi iddialarını meşrulaştırmak için kullanır. Misal, HDP’nin kapatılma tehdidi ile karşı karşıya olduğu ve Suriye’ye operasyonun konuşulduğu bir zaman diliminde, bu eylemler, iktidara büyük bir alan açar.
Velhasıl HDP vasıtasıyla Öcalan’ın siyasi tartışmaların odağına çekilmeye çalışılması HDP’ye bir fayda sağlamadı, muhalefeti ve muhalefet içi ilişkileri zorladı. İktidara ise, arka planında yeni bir süreç fikri olsun ya da olmasın, “kazan-kazan” fırsatı yarattı.
Sebep olduğu bu tablodan ötürü Öcalan eylemleri, muhtemelen önümüzdeki günlerde HDP içinde de tartışılacaktır.