Akın Özçer

Le Pen’in ittifak ve açılım çabaları

Marine Le Pen, Dupont-Aignan ile yaptığı İttifak’ın seçimi kazanması için yeterli olmadığının ve geleceğini olasılıkla Mélenchon’un radikal Sol seçmeninin tutumunun belirleyeceğinin farkında. O bakımdan geçen Cuma merkez Sağ’a yaptığı açılımla yetinmeyip Twitter hesabından yayımladığı bir video mesajıyla “Asi Fransa” seçmenini, “Macron’a karşı baraj yapmaya” çağırdı.

İçbükey ayna

AKPM’nin bu yaklaşımı Türkiye’ye tutulan bir aynanın görüntüsünü yansıtıyorsa bu aynanın normal değil “ıraksak (divergent) bir merceği olan iç bükey bir ayna” olduğunu kabul etmek gerekir. Çünkü normal bir ayna olsaydı, aynı zamanda, hatta daha önce Fransa’nın 13 Kasım 2015’de 130 sivilin yaşamını yitirmesine yol açan Paris’teki terör saldırılarından bu yana ve Temmuz ortalarına kadar defalarca uzatılmış olan olağanüstü hal uygulamasından duyulan kaygı da dile getirilir ve bir an önce kaldırılması gerektiğinin altı çizilirdi

Fransa’da Macron Cumhurbaşkanı gibi

Pazar gecesi yapılan bir anket (İpsos) daha öncekiler gibi, Emmanuel Macron’un ikinci turda Marine Le Pen’e karşı ezici (yüzde 38’e karşı 62) üstünlük sağlayacağına işaret ediyor. Kısacası Le Pen’in işi kolay görünmüyor. Bir mucize olmazsa, 39 yaşındaki Macron V. Cumhuriyet’in en genç Cumhurbaşkanı unvanını Valéry Giscard d’Estaing’ten devralmak üzere.

Batı ile ittifakımız sorgulanmalı mı?

Batı ile ittifakımızı sorgulamamızı gerektiren son gelişme sadece tek merkezden güdümlü medyalarının değil, aynı zamanda özellikle Avrupalı müttefiklerimizin bazı siyasetçilerinin anayasa değişikliği referandumu kampanyası ve ertesinde takındıkları taraflı ve milli iradeyi yok sayan olumsuz tutumları.

Adiós a esta Europa (Bu Avrupa’ya elveda)

Referandumlardan şu veya bu yönde çıkan sonuçlar demokrasinin özünü oluşturan halkın serbest iradesini yansıtıyor. AB, demokrasinin özüne böylesine aykırı söylemlerde bulunuyorsa, demokratlar olarak, bu Avrupa’ya, siyasetçileri ve medyasıyla evrensel demokrasi ilkelerine saygı gösterene kadar elveda demek durumundayız. Çünkü sadece Türkiye’nin değil dünyanın ihtiyaç duyduğu Avrupa böyle bir Avrupa değil.

Brüksel’i kaygılandıran senaryo

A Planı başarıya ulaşmazsa devreye girmesi öngörülen B Planı’na gelince, Bayan Le Pen’in programıyla örtüştüğü açıkça görülüyor. Mélenchon’ un “Asi Fransa” (La France insoumise) programında da Fransa’nın AB’den ayrılması (Frexit) söz konusu.

ETA’nın silah teslimi

ETA’nın tek yanlı silah bırakma kararının ardından silahlarını teslim etmesi ve muhtemelen kendisini feshedecek olması demokratik bir ülkenin birkaç kez başlattığı barış süreçlerine her seferinde ihanet etmiş bir terör örgütünü nasıl alt ettiğini gösteriyor. Birleşik Krallık veya IRA’yı silahsızlandırma modelinden sonuç aşamasında farklılaşan İspanyol hükümetinin ETA’yı yok etme politikası, kuşku yok ki, Türkiye’nin terörle mücadelesinde parmakla gösterebileceği bir örnek oluşturuyor.

İslamofobi Fransa’da geriliyor mu?

İslamofobi’nin Fransız Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasında önceki yıllara oranla gerilediği anlaşılıyor. Fransa’daki bu gelişmenin, konjonktürel nitelik taşısa da Avrupa geneline ve Hollanda ve Almanya özeline bakıldığında olumlu olduğunu söylemek mümkün.

Guyana neden kaynıyor?

Dünya Guyana’yı, Nadal ’in sözünü ettiği Uzay Merkezi (Centre Spatiale) ile tanıyor. 1964 yılında General De Gaulle’ün kararıyla kurulan merkez Paris ve Brüksel için stratejik bir öneme sahip. Nadal merkezde çalışan Fransız ve yabancıların mükemmel koşullarda yaşarken Guyana’daki yoksul siyahi halkın “Paris’in yardım politikalarıyla ve Avrupalı olma hayaliyle uyutulduğuna” dikkat çekiyor. Bu uyutulma hali son gelişmelerden anlaşıldığı kadarıyla hâlâ devam ediyor.

Sosyalistlerin Macron’la Valls’i

Eski hükümet arkadaşlarından gelen destek Macron’un işine yarıyor mu sorusunu yanıtlamak o kadar kolay değil. Çünkü Valls’in desteği, Sosyalist Parti’nin Macron çevresinde yeniden toplandığı ve Hollande döneminin Macron’la devam edeceği söylentilerini tetikliyor.

Avrupa demokrasisine ağıt (requiem pour la démocratie européenne)

AB’nin geleceği, son dönemde Almanya ve Hollanda başta, üye ülkelerde ayaklar altına alınan ve son olarak AB üyesi olmasa da ayrılmaz bir parçası olan İsviçre’de öldürülen demokrasiye bir an önce sahip çıkılmasına bağlı. Bu söylendiği ve yazılıp çizildiği kadar kolay değil ama o pankartta Erdoğan’ın şakağına dayanmış tabanca için gereği yapılmadıkça Avrupa demokrasisi için ağıt düzmekten başka çare de kalmıyor.

Kürdistan kaosta vücut buluyor

Kaval’ın “Kürt güçleri” sözcüğü ile hem Peşmergeleri hem de PKK/YPG’lileri kasttettiği anlaşılıyor. Ama Peşmergeler Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nin (IBKY) yasal askerleriyken, PKK bir terör örgütü. Kaval, yukarıda tırnak içinde aktardığım gibi, PKK’yı “Kürdistan İşçi Partisi” olarak takdim ediyor. Yanına “siyasi ve askeri bir hareket” olarak not düşüyor. Bu ifade, kuşku yok ki, Batı’da PKK’yı yavaş, yavaş legalize etmeye yönelik hazırlıklardan bağımsız değil.

Dile getirilemeyen boşanma

Juncker daha fark etmemiş belki ama karşısında politikacılarının Demokles’in kılıcı gibi salladığı boşanma tehdidine boyun eğecek bir Türkiye’yi bulması artık hiç kolay değil.

Avrupa’nın faşizmle dayanışması

Hedef belli ki Avrupa’da Erdoğan üzerinden Türkiye ve temsil ettiği farklılıklara karşıt bir kamuoyu oluşturmak. Bunun Avrupa’nın içindeki yabancı düşmanı, İslam karşıtı, ırkçı faşist eğilimlerle dayanışma içinde yapılması birilerine kolay görünüyor belki ama Avrupa’nın geleceği bakımından son derece sakıncalı.

Hollanda haydut devlet mi?

Türkiye’yi umursamadan ortaya koyduğu faşizan uygulamayla ülkesinin “haydut devletler” arasında yer almasına neden alan Rutte’nin yeniden iktidar olması hiç mi hiç umurumuzda değil. Çünkü bundan sonraki aşamada ikili ilişkilerimizi Hollanda’ya başta diplomatik, siyasi ve ekonomik alanlarda olmak üzere uygulanacak yaptırımlar belirleyecek. Ve kabul etmek gerekir ki Hollanda’nın kalibresi, Türkiye’nin yaptırım gücünü Avrupa’daki tüm faşist siyasetçilere hissettirmesi bakımından oldukça uygun görünüyor.

AB’yi Versailles dörtlüsü kurtarabilir mi?

AB Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker’ in aybaşında açıkladığı Beyaz Kitap, Brexit sonrası AB ile ilgili 5 olası senaryoyu içeriyor. Bu senaryolardan ilki, 27’lerin birçok konuda hemfikir olamadıkları için yeniden Ortak Pazar’ı esas alan bir Birlik’le yetinilmesi. Beşincisi ise, bütünleşmenin karar mekanizmaları hızlandırılmak suretiyle derinleştirilmesi. Ama asıl bu iki uç arasındaki senaryoların daha gerçekçi olduğu “iki ya da çok vitesli Avrupa” seçeneklerinin artık ağırlıklı olarak dile getirilmesinden anlaşılıyor.

Er ist wieder da (Bak kim geri döndü)

AB eski AB gibi barış ve iktidarın kalesi değil artık. Dünya da demokrasi ve insan haklarına dayalı yeni düzenine geçebilmiş değil ne yazık ki. O bakımdan “Er ist wieder da” romanının kurgusu çok da gerçekdışı görünmüyor. Hitler yeniden doğmaz kuşkusuz ama ruhunun ve düşüncelerinin hortlamaması için demokrasinin temel ilkelerine bugün çok daha ciddiyetle sarılmak gerekiyor.

Fransa’yı bürokratlar mı yönetiyor?

Marine Le Pen’in Nantes’da dikkat çektiği gibi, seçmeni Macron’a doğru yönlendiren bir kampanya süreci var. FN’in görüşlerini benimsemediğim halde, geçen yazımda belirttiğim gibi, Macron’un önünün açıldığı izlenimini ben de ediniyorum. Fransız bürokrasisi ya da derin devleti siyasi mühendislik yaparak Cumhurbaşkanlığı seçimine müdahale mi ediyor, Le Pen’in “sistem” dediği bu mu bilmiyorum. Ama hem ılımlı Sağ hem ılımlı Sol seçmene hitap eden Macron’un ikinci tura kalmasının, yıpranan ya da yıpratılan Fillon ve Le Pen’e karşı şansını arttırdığını görmemek mümkün değil.

Macron’un önü mü açılıyor?

Anketlerde yüzde 6 oranında oya sahip olduğu görülen Bayrou geçen hafta 23 Nisan’da aday olmayacağını, koşullarını kabul etmesi halinde ilk turdan itibaren Macron’a destek vereceğini açıkladı. Önceden konuyla ilgili olarak Bayrou’dan bilgi aldığı anlaşılan Emmanuel Macron da bu koşulları kabul ettiğini hemen açıklayarak bu ittifakın altına imzasını attı.

Pinochet’e hayır, Erdoğan’a evet demek

“Hayır” kampanyasına kimler “No” filmini taşıyorsa ya farkında olmadıkları ya da halkı aradaki farkı göremeyecek kadar cahil saydıkları için sürece “darbeciler-darbe mağdurları” boyutunu getirmiş oluyorlar. Paketi savunan kesim, bundan çok değil sadece 7 ay önce bir askeri darbe girişiminin mağduru olduğu için, “hayır” cephesi de kendini onların karşısında konumlandırmış bulunuyor. Erdoğan Pinochet’in mi, yoksa Pinochet’in ölümüne yol açtığı Allende’nin mi konumunda?

Sahadan ilk izlenimler

Toplantılarda dile getirilen görüş ya da eleştirilere gelince, birçoğunun CHP’nin geliştirdiği yanlış bilgilendirmeden kaynaklandığını gözlemledim. Rejim değişikliği hakkında, inandırıcı olmadığı için olsa gerek, hiçbir görüş dile getirilmedi ama özellikle konunun özüyle ilgisi bulunmayan “neden 600 milletvekili” ve “neden 18 yaş” sorularına sıkça muhatap olduk. Ayrıca en ciddi eleştiri olarak değerlendirdiğim “milletvekillerinin Cumhurbaşkanı tarafından (eğer Genel Başkan olursa) belirlenmesinin erkler ayrılığına aykırı olacağı” görüşü de dile getirildi.

Siyasi partiler mevzuatı neden acilen değişmeli?

Siyasi partiler mevzuatının değişmesi, 16 Nisan referandumundan “evet” çıkması ve Kasım 2019 seçimleri ile Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmesi halinde “ivedilik” taşıyor. Taşıyor çünkü bu sistem, iktidar olmak için yasama ile içinden çıkan yürütme arasında “erkler birleşmesine” dayanan parlamentarizmden farklı olarak keskin bir “erkler ayrılığına” dayanmak zorunda.

Hayır oyu parlamentarizme evet mi demek?

Yazımın başlığına koymamış olsam da ben de Gürbüz Özaltınlı gibi kararsız değilim. Bu defa aynı dalga boyunda değiliz, olabilir. Belki de öncelikle KHK’lara değil 15 Temmuz’a baktığım için. Baktığım yerden içinden geldiğim bürokrasi içinde örgütlenmiş vesayetçi ajanları görüyor ve bunların gücü tümüyle kırılmazsa olabileceklerden çok ama çok kaygılanıyorum.

Birleşik Krallık sağlık sistemi çöktü mü?

Büyük medyası yalan yanlış haberlerle Türkiye’yi hedef alan BK’nın bu sorunu, hangi ülkede olurlarsa olsunlar, tüm demokratları ilgilendiriyor. Çünkü ortada öncelikle insani bir sorun var. BK’nın bu sorunu çözmek için sisteme ilave kaynak aktarması gerektiği belli. Bunun için siyasi projelerini değiştirmesi, mesela başka ülkelerdeki darbe girişimlerini desteklemek dâhil her türlü karanlık işi yapan istihbarat örgütlerine ayrılmış kaynakları törpülemesi ve önceliği bu insani sorunu çözmeye vermesi hem yeterli hem de çok daha yararlı olur kuşkusuz.

Sıra Marine Le Pen’e mi geldi?

Marine Le Pen’in başını ağrıtan soruşturmaların son dönemde medyaya sıkça yansıması bu sorunun sorulmasına yol açıyor. Bayan Le Pen bugün itibariyle yüzde 26,5 oy desteği ile anketlerde ilk sırada yer alıyor. Onu yüzde 22,5’la küreselci sosyal liberal bağımsız aday Emmanuel Macron izliyor.

Çanlar Fillon için çalıyor

Fillon’a göre gerçek, eşini “parlamenter ataşesi” olarak çalıştırdığı ve bunun karşılığını da yasaya uygun normlarda ödediğiydi. LR grubundan kendisinden şüphe duymamalarını ve bu sivil darbeyi düzenleyen iktidar çevrelerine karşılık vermelerini istedi. Ama bu açıklamalar, Le Canard enchaîné’nin ortaya çıkardığı gerçeklerle, hayali iş iddiası dışında, aşağı yukarı örtüşüyordu. Aradaki tek fark bunun nasıl yorumlanacağıydı ve bu yorumu yapacak olanlar da kendi seçmenleriydi.

Özel ilişkinin yeniden canlanması

Amerikan-Britanya özel ilişkisinin yeniden canlandırılmasıyla Batı’da oluşan bu Anglosakson eksen ve söylemindeki bu değişikliğin uygulamada tam olarak ne anlama geldiği önümüzdeki dönemde açıklık kazanacak kuşkusuz. İttifakın bu aşamada somut veçhesini AB’den ayrılan BK’nın ABD ile ikili bir serbest ticaret anlaşması yapma gereksinimi oluşturuyor. Ama tabii BK AB ile ilişkilerini resmen kesene kadar -ki yaklaşık iki yıl alabilir- bu konuyu müzakere dahi edemiyor.

Penelope Gate

Aslında nereden bakılırsa bakılsın, “Penelope Gate” Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Fillon aleyhine etkilemeye yönelik bir komplo izlenimi veriyor. Seçimin favori adayıyla ilgili olarak bugüne kadar kamuoyuna aktarılan bilgiler daha ölçümlenmemiş olsa da bu olayın sonucu ne olursa olsun Fillon’u şimdiden bir ölçüde yıprattığı söylenebilir.

Fransız Sosyalist Partisi’nin ön seçimi

Görüldüğü gibi, Sosyalist Parti’nin ön seçimi, parti içinde mevcut olan ve geçen yıl yeni İş Yasası vesilesiyle keskinleşen ve sokak gösterileriyle günlük yaşama olumsuz biçimde yansıyan “birbiriyle uzlaşması mümkün olmayan iki Sol’un varlığını ortaya koyuyor. Bu, PS içinde 1971 Epinay Kongresi’nde sağlanan ve partiyi François Mitterrand’la uzun yıllar iktidara taşıyan birliğin yıkıldığını gösteriyor.

Başkanlığı durdurmanın yolu dezenformasyon mu?

Bir ülkenin demokratik olup olmaması, başkanlık, yarı başkanlık veya parlamenter sistemle yönetilmesi ile doğru orantılı değil. O nedenle bu paketin Türkiye’nin demokrasi sorunlarını tümüyle çözemeyeceğini belirttim. Sistem değişikliği de bu sorunların çözümünün önünde bir engel oluşturmuyor elbette.